Dünyanın farklı coğrafyalarında farklı inançları ya da farklı etnik yapılarından dolayı çeşitli şekillerde zulme uğrayan insanları kitle iletişim araçları vasıtasıyla zaman zaman ne yazık ki görmekteyiz.

Bu zulümler bazen farklı devletlerden ya da farklı etnik unsurlardan olabildiği gibi bazen de devletler Suriye’de olduğu kendi vatandaşlarına zulmedebilmektedir. Sebebi ve şekli her ne olursa olsun haksızlık ve zulme karşı olmak vicdan sahibi her insanın vazifesidir.

Peki bu zulme karşı olurken nasıl bir tavır alınmalı ve neler yapılmalıdır? Sosyal medya hesaplarımızdan profil resimlerimizi değiştirerek mi? Ya da bu hesaplarımızdan bu zulmü yapanların zulümlerini paylaşarak ya da lanetleyerek mi yapmalıyız?

Yoksa daha etkili olabilecek yol ve yöntemler var mıdır?

İşin doğrusu yukarıdaki gibi tepkilerin o an için vicdanımızı rahatlatmak için yapılan pasif tepkiler olduğunu düşünüyorum. Bu tür tepkiler sadece o an için kendimizi kandırdığımız ve zulmü yaşayan insanlara pek de faydası dokunmayan cılız tepkilerdir.

Bu zulümleri gördüğümüz zaman verdiğimiz ilk tepki sosyal medya hesaplarımızdan bu zulümleri lanetlemek ve kınamak oluyor. İki üç dakika sonra da boş(nerde yemek yedim, nerde geziyorum vs.) paylaşımlar yapıyoruz. İki dakika önce zulmü lanetleyen biz değilmişiz gibi oyunlara dalıp hayatımıza her zaman ki rutinde devam ediyoruz. Nerde zulme tepki?

Ne kadar etkili olacak bu tavrımız sorarım size?

Hatırlarsanız bir dönem ALS hastaları için maddi destek sağlamak ve bu hastalar için toplumda farkındalık oluşturmak adına orijinal adı Bucket Challenge olan Bir Kova Buz Kampanyası başlatılmıştı. Sanatçılardan, siyasilerden, işadamlarından tutunda toplumun her kesiminden kişinin ilgisini çekmişti. İşin ilginç yanı bu kampanya bir süre sonra amacından sapmış ve çılgınca bir eğlenceye dönmüştü. Sonrasında ALS hasta ve yakınlarından toplum vicdanını muhasebeye çekecek tokat gibi bir açıklama ile işin trajikomik yanını ifade eden açıklamalar gelmişti. “Herkes buzlu suyu baş aşağı döküp sosyal medya hesaplarından paylaşıyor ama maddi yardımda bulunan yok! Kampanyanın amacı bu hastalara maddi destek sağlamak idi. Ne yazık ki insanlar bir süre sonra bu işi çılgınca bir eğlence anlayışı içinde yamaya başladı.”

Peki neler yapılabilir?

Sosyal medya hesaplarında profil resimlerimizi değiştireceğimize hayatımızda yanlış olan bir takım alışkanlıklarımızı değiştirmemiz daha doğru olmaz mı?

Sözgelimi zulme uğrayan insanların kimler olduğunu veya hangi coğrafyadaki insanların sürekli zulme uğradıklarını düşünüp niçin bu durumda olduklarını anlamamız ve kendimizi de bu noktada değerlendirmemiz gerekmez mi? Dünyadaki savaşlar hep güçlü ile güçsüz

mücadelesi ve sonrasında güçsüzün ezildiği savaşlar değil mi? Bu noktada zulmün önüne geçmek için güçlü olmak ve daha çok çalışmak daha doğru olmaz mı?

Yoksa kuru kuru boykot çağrıları, kınama ve lanetleme tepkileri; bu değişimi yaşamadıktan sonra bir işe yarar mı?

Bu lanetlemeleri başı belada olan kişinin imdat çığlıkları olarak düşünecek olursak bu çığlıklar ancak etrafta birileri varsa bizi kurtarabilecektir. Hatta birileri olsa bile korkusuzca bu çığlıklara cevap verebilecek kahramanlıkta olması gerekir. Yoksa bu çığlıklar o kişi kurtarmaya yetmeyecek ve acı son vuku bulacaktır. Bu durumda biz bu lanetleme ve kınamalar ile kime anlatıyoruz derdimizi? Bu zalimlere mi yoksa? Onlardan mı medet umuyoruz? Belki kalpleri yumuşar da bu zulme son mu verirler?

Hayır! Artık söylemleri sözleri bir yana bırakıp düşünüp kendimizi, alışkanlıklarımızı ve yanlış olan her türlü düşünce ve eylemlerin kritiğini yapıp eylem ve icraat aşamasına geçmeli değil miyiz? Boykot çağrıları yaparken diğer yandan yatırımcıları da boykot ürünlerini üretmeye de çağırsak olmaz mı? İşin muhatabı iş adamları dışa bağımlı olduğumuz ürünleri üretmeyi milli bir mesele olarak ele alıp kar zarardan ziyade bu bağımlılıktan kurtarmaya çalışsa, toplum da ayrıştırıcı her türlü unsuru bir tarafa bırakıp akli selimle (rasyonel,akılcı düşünce ile)olayları anlamaya ve artık birlik ve beraberliğin gücünü anlamaya başlasa daha doğru olmaz mı?

Doğu toplumların, bu karanlık çağından çıkıp yeniden bilimi ile fenni ile yüce ahlaki değerleri ile ayağı kalkması gerekiyor. Bu işe de aileden başlayacak çocuklarımıza çalışmanın ne kadar önemli olduğunu anne ve babaları olarak bizler örnek davranışlarımızla göstereceğiz. Sonra onlara çalışmak ve başarılı olmak için amaç ve hedefler vermeliyiz.

Japonya’da ilkokul çağındaki çocuklar, hızlı trenlere bindirilip II. Dünya savaşı sırasında ABD tarafından atom bombası atılan Nagazaki ve Hiroşima’ya götürülür. Buraların atom bombasının etkisiyle ne hale geldiğini gösterirler. Ülkelerinin bir daha bu acı tabloyu yaşamamaları için çok çalışmaları ve ülkelerinin şimdiki teknolojik açıdan daha da güçlü olması gerektiğini anlatıp çocuklara daha o yaşlardan itibaren vatan sevgisi ve ülkü kazandırarak hedef gösterirler. Bu zulümlerin son bulması ancak olan bitenlerden ders almak ve bu durumda olmanın sebeplerini tespit etmekten ve bu sorunların kökünü kazmak için öğrencisiyle öğretmeni, askeri, polisi ile doktoru, mühendisi, yönetenleri ile hülasa toplumun her kesimi ile topyekun bir çalışma ve kalkınma seferberliği başlatacak eylemlere geçmeli ve zulmü elimizle, dilimizle ve kalbimizle engellemeliyiz.

“Bir kötülük gördüğünüzde elinizle düzeltin, elinizle olmazsa dilinizle düzeltin, dilinizle de olmazsa kalbinizle buğuz ediniz ki, o da imanın en zayıfıdır.” (Hadisi Şerif)