Son günlerde sosyal medyada öldürdükleri hayvanları teşhir edenleri gördükçe sinir katsayılarım tavan yapıyor…

Sanki çok hayırlı, topluma faydalı bir hizmet yapmışlar gibi zevkle poz veriyorlar…

“Av mevsimi başladı, Av Sezonu başladı rastgele” diye yaygın medyada haberler yayımlanıyor.

Geçtiğimiz günlerde fotoğrafını da sunacağım bir katliamın görüntülerini izlerken dehşete kapılmıştım.

Yüzlerce hayvanı öldürüp teşhir eden mahluklar için bir yasal müeyyide yok mu?

Yasal olarak bir şeyler yapılmıyorsa, ben de hayvan haklarını yazmaya devam edeceğim.

Evet, bir insan hakları aktivisti olduğum gibi, bir çevreci olarak hayvan haklarının da savunucusuyum…

Hangi tür hayvanı olursa olsun, zevk için öldürenlerin günah işlediklerine inanıyor ve onların ıslah olmalarını, yanlışlarından dönmelerini diliyorum.

Hayvan haklarını savunuyorum, çünkü insanlık ailesi için bunun bir erdem olduğuna inanıyorum.

Hayvan haklarını savunuyorum, çünkü onların da bizler gibi bir ümmet olduğunu Kur’ani Kerim beyan ediyor…

Oldum olası hayvanları severim. Henüz küçük bir çocukken köy yaşamında vaktimin çoğunu hayvanlara ayırırdım.
Köy yaşamında her zaman bir kedim vardı. Soğuk kış gecelerinde kedimi yorganımın altına alıp, ayaklarımın ucunda yatırırdım. Bazen başucumda yatan kedimin mırlamasıyla uykuya dalardım…
Kırlara çıktığımda karıncaların yuvaları başında saatlerce bekler, onlara ekmek kırıntıları atardım. Ekmek kırıntılarını yuvalarına taşıdıklarında sanki dünyalar benim olurdu, o kadar sevinirdim…
Merhum Annem hayvanlara karşı çok şefkatliydi. Hele anne olan hayvanlar için inanılmaz duygusallığı vardı.
2015 yılı Mayıs ayında vefatından önce evimizin neşesi ‘Delalo’ adını verdiğim Kanaryam ile yemek yiyen annemi hiç unutamıyorum. Omzuna konan ve yemeğinden yiyen Delalo’yu hiç kovmayan annem, çocukluk anılarını bizlere anlatırdı…
HAYVAN SEVGİMİN TEMELİ…
Çocukluğumda hayvan sevgisi açısından babamın adı çıkmıştı. Herkes babamın hayvanlara merhametini konuşuyordu. ‘Gürbüz’ adlı kedisi, ‘Çalo’ adlı çok sevdiği bize ait olmayan ama babamın korumasındaki komşu köpeği, bir köylünün ismiyle çağırdığı büyük horozunu duymayan ve bilmeyen yoktu…
Yabancısı olduğumuz köyde özellikle dini bayramların gecesinde ilginç bir gelenek vardı. Herkes bir iki tandır kimi ekmeğini köydeki bütün evlere dağıtırdı.
Babam ise bu yönteme karşı çıkardı. “Dağıttığınız ekmek aynen size geri dönüyor. Bundan hayır gelmez” derdi babam, kulakları çınlasın!..
Babam, bu hayır yöntemi yerine büyük bir tandıra yetecek kadar un ve bir miktar margarini en yoksul köylüye ulaştırırdı.
Köy sakinlerinden evimize gelen bütün ekmekleri toplayarak tandır ve sokak başlarında, ağıllar ve kapı önlerinde bekleyen evcil köpeklere yedirirdi…
Bu nedenle bayram arifelerini dört gözle beklerdik. Kucağımıza aldığımız tandır ekmeklerini babamızın gözetiminde köydeki isim isim bildiğimiz bütün köpeklere yedirmenin sevincini yaşardık…
**

**

Bazen köylüler “Xale Mehmet Ali bizim ekmeğimizi yemiyor, köpeklere yediriyor” diyerek babam için şakalar yapardı. Ancak aradan 40 yıl geçmiş olmasına rağmen hala o köyde bayram arifelerinde babamdan övgüyle söz eden köylüler var…
Babam bize sürekli hayvanlara karşı merhametli olmamızı öğütlerdi.
Köyde herkesin av tüfeği vardı. Babam ise hayatında evimize bir av tüfeği getirmediği gibi, bazılarının yaptığı gibi, “Alın size şu af tüfeğini avlanın” dememiştir…
Babam bize sürekli hayvanlara karşı merhametli olmamızı öğütlerdi.
Bugün hayvanları çok seviyorsam, bunun temeli o yaşama dayanmaktadır. Köy yaşamındaki hayvan sevgisi üzerine çok anılarım var. Amacım anılarımı anlatmak değil tabi..
Hayvan sevgisinin çocuklarımıza aşılanmasının önemine dikkat çekmek istediğimden hayatımdan örnekler verdim. Hamd olsun çocuklarım hayvan sevgisi konusunda duyarlı. Çocuklarım henüz küçük iken, eşimin evde beslediği kedilere ve yavrularına gösterdiği sevgi ve şefkat, onların şekillenmesinde etken olmuştur.

Bizler inşallah iyilerin saflarında yer alanlardan olacağız. Doğadaki hayvanların besin zincirindeki bir kopukluğun vahametinin bilincinde olmalıyız. Bir hayvan türünün yok oluşu, diğer hayvan türlerini olumsuz etkilemektedir.
Biz insanların yaşamları da doğadaki hayvanlara bağlıdır. Bu bilinçle hareket etmeli ve doğadaki bütün canlıların yaşam haklarına duyarlı olmalıyız.

Prof. Dr. Sayın Orhan Kural; “Geceleri gözünüzü kapatınca ‘huzur içinde’ uyumanız ve bu dünyayı gelecek nesillere ulaştırmanız için şahsen yapabilecekleriniz var. Bu bir toplumsal sorumluluktur. ‘Zaman’ herkese eşit dağıtılmıştır, lütfen bu kıymetli kavramı gelecek ‘nesiller’ adına doğru değerlendirelim” diyordu. İsrafa, modaya, magazine, uyuşturma amacı güdülen spora, zevk ve eğlence için aşırı vakit öldürmeye karşı olan Sayın Kural gibi bilim insanlarını da dinlemek zorundayız. Böyle bilim insanlarını dinlemediğimiz için dünyamız gittikçe yaşanmaz hale geliyor.

Sonuç olarak av mevsimi, av sezonu kavramlarını ret ediyor, herkesi vicdanının sesini dinlemeye ve dilsiz ve savunmasız hayvanların hak ve hukuklarına saygıya davet ediyorum.