Çözüm sürecinin başlamasından sonra meydana gelen gelişmeler ve Davutoğlu hükümetinin kurulmasından sonra başbakanın dile getirdiği yeni algı var. “Yeni Türkiye” algısı. Başbakan hemen hemen bütün konuşmalarında yeni Türkiye’den bahsediyor ve insanların kafasından yeni bir imaj doğurtmaya çabalıyor.
Yeni Türkiye yaklaşımı aslında yerinde bir yaklaşım olarak tanımlanabilir. Yeni bir yapılanma, yeni bir anlayış ve yeni bir pratik.
Lakin bunların söylemden öteye geçmesi gerektiği gibi yeni diye tanımlanan beklentinin geçmişe özlem şeklinde yürütülmemesi gerekir.
Yeni dönem tanımlaması yapılırken aslında cumhuriyet tarihi boyunca yapılan eksiklik, aksaklık, yanlışlık ve bunlara bağlı olarak ortaya çıkan otoriter durumun sona erdirilmesi hedeflenir. Çünkü cumhuriyet Türkiyesi yapılandırılırken devletin düzeni ve geleceği için her şeyi mubah sayan bir anlayış yürütüldü. Vatandaş odaklı bir gelişimden öte devlet odaklı bir anlayış sergilendi. Önce insan yerine önce devlet anlayışı ile hareket edildi. Vatandaş için var olması gereken devlet yerine devlet için yaşatılan insan politikası ön plana alındı. Tabi bu anlaşın ortaya çıkardığı sonuçlar oldu.
Tek tip insan yaratılmak istendiğinden insanların kimyası ile uğraşıldı ve neredeyse genetikleri değiştirilmeye çalışıldı. Asimilasyon başta olmak üzere göç ve baskı politikaları uygulandı. İnsanlar memleketlerinden sürüldü ve öldürüldü. Örnek Sason, Dersim, Zilan vs.
Bu çalışmalar çerçevesinde laik devlet çatısı altında herkes Türk, herkes Sünni, herkes Hanefi şablonu oturtulmaya çalışıldı. Bu gidişata her dur deme mücadelesi ise askeri darbelerle bastırıldı. Ortada ne insan bırakıldı ne de insan Hakları. Sonuç adı cumhuriyet olan, adı demokrasi ile yönetilen olan, adı eşitlikçi olan bir devlet anlayışı oldu ama her şey tersine uygulandı ve bunun çıkmaz sokak olduğu görüldü.
Bu algı ve anlayış sonunda birileri kendisini halk adına ama halkın görüş ve düşüncelerini dikkate almayan bir anlayışla durumdan vazife çıkararak devletin sahibi olarak görmeye başladı. Ve de kendi yalanına kendisini de inandırmaya başladı.
Bugüne kadar sorunlarımızın büyüyerek bu hale gelmesinin temel sebebi bu anlayışlardır. Bu nedenle yeni Türkiye algısı lazım olan bir algıdır. Ancak doğru bir mantıkla ele alınması inkarcı ve asimilasyoncu olmayan bir yaklaşımla.
Bunun temel ayağını ise çözüm süreci ile birlikte yürümesi gereken değişim ver dönüşüm politikaları oluşturacaktır. Bu nedenle hükümetin yasaklamalar yerine, polis ve asker devleti ve otoritesini çağrıştıracak adımlar yerine insan haklarına, özgürlüklere, eşitlikçi anlayışa ağırlık veren düzenlemeler yapmasında fayda var. Bırakalım yasaların sertleştirilmesini, sıkıyönetimlerin bile yasakçı zihniyetlerle sorunların çözümü konusunda başarısız oldukları ortadadır.
Eğer yasaklamalar ve sınırlamalar sorun çözmüş olsaydı. Askeri darbeler sonucunda ortaya konan insanlık dışı uygulamalar sonucunda Türkiye’nin güllük gülistanlık olması gerekirdi. Oysa o uygulamaların sonucunda insanlar silahlanıp dağlara çıkmak durumunda kaldı ve çözüm süreci ile bu sonuçları ayıklamaya çalışan bir hükümet var.
Tam da bu noktada İmralı’dan gelen son açıklamada da Kürt sorununun çözümü noktasında yapılan görüşmeler sonucunda 15 Ekim itibariyle yeni bir döneme girildiği vurgulandı. Süreci zora sokacak olan provokasyonlar karşısında dikkatli olunması ve önleyici tedbirlerin alınması noktasında hareket edilmesi gerektiği hatırlatıldı. Özetle herkes olup bitenden dersini alsın ve mantıklı davransın denildi.
Bu aklıselimin duruma hâkim olması demektir. Yeni Türkiye yeni dönemde başarılı bir şekilde ilerleyecekse ki başka şansımız yok gibi o zaman herkes şapkasını önüne koyup düşünmeli ve konuşurken de temkinli ve dikkatli konuşmalıdır. En yüksekte oturanın veya bulunan her zaman sesi en yüksek çıkacak diye bir durum olamaz. Bir çocuk çıkar “Kral çıplak” diye bağırır ve ortalık buz kesilir. Bu duruma gelmeden aman dikkat diyoruz. Dikkatli ve sakin. politik konumlar bunu gerektiriyor çünkü.