Geçici ve fani bir dünyada yaşıyoruz. Bize bahşedilen ömür sayılı yıllardan oluşmaktadır..

Kim uzun ömürlü yaşarsa, mutlaka yaşlanacak, sevgiye, ilgiye, şefkate ve yardıma muhtaç olacaktır…

Bu kaçınılmaz bir gelecektir…

18-24 Mart Yaşlılara Saygı Haftasıdır. Sadece bir hafta, bir ay, bir yıl değil, hayatımız boyunca yaşlılara saygı ile emrolunmuşuz…

Kur’ani Kerim, İsra Suresinde anne ve babalar ve yaşlılık örneği ile saygı şöyle ifade edilmiştir: “Eğer anneniz veya babanız veyahut her ikisi sizin yanınızda ihtiyarlığa erişecek olurlarsa, sakın onlara (bir incitici söz olarak dahi) ‘of’ demeyin” diye buyurmaktadır. Ayet mealen şöyledir: “Rabbin sadece kendisine ibadet etmenizi, anne-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi sizin yanınızda yaşlanırsa kendilerine ‘öf’ bile deme; onları azarlama ikisine de güzel söz söyle. Onları esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kanat ger ve ‘Rabbim, küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et’ diyerek dua et."

Bu ayetler hayatımda benim için hep yol gösterici olmuştur. Gençlerimiz ve çocuklarımızın bu konuda bilinçlenmesi son derece önemlidir ve aslında bizler için dini görevdir.

Bu köşede pek çok konuda yorumlar yapıyor, sorunları gündeme taşıyor ve çözüm önerileri sunuyorum. Hepimizi ilgilendiren önemli sorunlarla ilgili biri olarak, Yaşlılara Saygı Haftası vesilesiyle hürmete layık olan ve ahir ömürlerini yaşayan insanlarımıza bakış açımı özetleyecek bir değerlendirmeyi, tanıklığım/şahitliğimle de yapmak istiyorum.

YAŞLI TEYZENİN GÖZYAŞLARI…

Bir gün özel bir hastanede tanık olduğum bir durum vardı ki, hayatım boyunca unutacağımı sanmıyorum. O kareleri keşke unutabilseydim…

Yaşını 80 civarında hissettiğim bir kadın gözlerinden ameliyat olmaya gelmişti. Operasyon bitmişti. Ancak kadın, yaşlılığın verdiği sıkıntı yüzünden ayakta zor durabiliyordu.

Bir yakınımın rahatsızlığı nedeniyle orada bekliyordum. Kendisine eşlik eden genç bir kadın, “Ev jınapekimeye. Kesek pera ne hatiye” (Bu amcazadelerin hanımlarındandır. Kimse onunla gelmemiş) diyordu.

Bir gözü bandajlı yaşlı teyze bir sandalye üzerine oturdu. Kendisine, “Biraz dinlen, kendine gel, sonra git” dedim.

Ancak yaşlı teyze önce hafiften iç çekti, sonra iyice çukurlaşmış bandajlı olmayan gözünden yaşlar boşandı. Derken hıçkırıklara boğuldu…

Bu manzaraya tanık olunca doğrusu duygulu anlar yaşadım. Kendisiyle gelmiş kadın onu teskin etmeye çalışıyordu…

“Üzülme, ben sana ölünceye kadar bakarım. Ne olursun ağlama ve kendini bu kadar harap etme” diyordu…

Meğer yaşlı ananın evlenmiş, çoluk-çocuğa karışmış çocukları vardı. Buna rağmen kimse göz operasyonu geçireceği günde kendisine eşlik etmemişti…

Yaşlı kadın buna içerliyor ve kahroluyordu…

Kendisine refakat eden bayanın ellerini sıkı sıkıya tutmuştu. Genç kadın da durmadan kendisini teselli etmeye gayret gösteriyordu.

Ancak teselli bir yana, yaşlı kadın birdenbire bayıldı…

Hemen aynı kattaki hemşireleri çağırdım. İki dakika içerisinde kendisine müdahale ettiler, nabzını ve tansiyonunu ölçtüler. Bu arada sanıyorum eter koklatıp kendisine getirdiler.

İl dışından Batman’a getirilen yaşlı kadının gözyaşlarına boğulmuş hali hala gözlerimin önünde…

ANNE-BABA-YAŞLI HAKKI…

Evet, anne, baba ve yaşlılara saygı kadar önemli bir şey olamaz. Anne ve baba ile yaşlılara saygıdan söz etmişken, bu konuda din ve bilim insanlarının yaptıkları değerlendirmeler daha açıklayıcı olduğundan, onları dinlemek gerekir. Karma bir değerlendirme ile yazımı bitireyim: “Canlılar arasında insanın ayrı bir yeri vardır. Yeni doğan çocuk, hayatını devam ettirebilmek için zorunlu olan en tabii ihtiyaçlarını bile karşılamaktan acizdir. Belli bir süre bakıma, himayeye, şefkate muhtaçtır. Bu çocuğa en iyi bakacak, onu her türlü olumsuzluklara karşı, kendi hayatını bile tehlikeye atarak koruyacak ve himaye edecek olan yegane varlık annedir.

O anne ki, çocukları için bir çok sıkıntılara katlanır. Sevgi ve şefkat duyguları ile onları her türlü tehlikelerden, dert ve sıkıntılardan korumaya çalışır. Onların büyümeleri ve iyi bir insan olmaları için eşiyle birlikte çalışır, didinir. O, gerektiğinde yemez, yedirir. Giymez, giydirir. Dinimiz, anne-babanın çocukları için katlandığı sıkıntılara, çektiği çilelere karşılık onları mükafatlandırmış, Allah’ın rızasının kazanılabilmesi için öncelikle anne-babanın rızasının kazanılmasını emretmiştir.

Anne-babanın rızasını kazanmak; gönüllerini hoş tutmakla, onlara hizmet etmekle, öğütlerini dinlemekle, onlara saygılı davranmakla, emirlerini yerine getirmekle, onları üzmemekle, incitmemekle, ihtiyaçları varsa o ihtiyaçları gidermekle mümkün olur. İnsanlar; bebeklik, çocukluk, gençlik, orta yaş ve yaşlılık evre­lerini yaşarlar. Bebeklik ve çocukluk evrelerinde insanın temel ve sosyal ihtiyaçlarını anne ve babası karşılar. Onunla ilgilenir, sevgi ve şefkat gösterirler.

Yaşlılık, biyolojik bir olgudur. Yaşlılıkta insanın iş yapabilme gü­cü azalır. Fiziksel olarak ihtiyaçlarını karşılayamaz duruma düşebi­lir. Ruhsal yönden de kendisine yakınlık gösterecek insanları çev­resinde ister.

Yaşlılar, dünle bugün arasındaki köprülerdir, Kültür yaşamımı­zı yarınlara taşımayı sağlayan en önemli varlıklarımızdır, Yaşlı kişilere saygı göstermeliyiz. Bu, aynı zamanda onlara bir minnet borcumuzdur. Yaşlı bireylerin toplumla bütünleşmesi ve yaşama bağlı olmaları gerekir.

Çevremizdeki yaşlılara her zaman yardımcı olmalıyız. Onlara göz kulak olup sevgi, şefkat göstermeliyiz, Toptu taşıma araçların­da onlara yer vermeliyiz. Hâl ve hatırlarını sorup yaşlıları ziyaret etmeliyiz. Eğer yalnız yaşıyorlarsa, bu yalnızlıklarını onlara hisset- tirmemeliyiz. Şunu hiç aklımızdan çıkarmayalım: Bir gün biz de yaşlanıp onların karşılaştıkları güçlüklerle karşılaşacağız.”

Anne ve babalara, yaşlılara saygıda kusur etmeyen bir nesil, geleceğin de güvencesidir diyorum.