Yaşam, bazen tüm sancılarıyla omuzlarıma çöker. En ağır tonajlı kantarlar bile ağırlığımı tartamaz olur. Kendimi güçsüz yalnız ve çaresiz hissederim. Ölmek yaşamak arası olur gelgitlerim, kontrolümü kaybederim.
 
An gelir tozu dumana katarım, an olur tozu dumanı yutarım. İnancım yetmez olur, mutluluğum az gelir... Acımazsıca kendimi hem sorgularım hem yargılarım. Hem tanığım olurum hem de sanığım…
 
İsteklerim gerçekleştiremeyince insan olmaktan çıkarım... Kötülük düşünmeye başlarım ne yazık ki, insan olmanın ilk adımını da ihlal ederim.
 
İç motivasyonunu sağlayamam, başarıyı yakalayamam, inanç sistemimi değiştiremez olurum. Mutsuzluğun resmini çizerim, kısaca iflas ederim.
 
Ortalıkta serseri mayın gibi dolaşan potansiyel bir suçlu olurum. Kendi içime yönelen ruhumu kaybederim, güzeli uzaklarda ararım. Her şeye mızmızlanırım. Kendimle arkadaşlığımı bozarım.
 
Bir mucize beklerim. Sihirli bir değneğimin olsun isterim, dünyamı gülistana çevirecek bir gücüm olsun...
 
İşte o zaman bir fısıltıyla irkilirim, ruhumu okşayan güzel bir sesin sözlerine kulak veririm. İyilik perisinin söylediklerini mırıldanırım:
 
“Yaşlı bir ustanın çırağı sürekli her şeyden şikayet eder. Hayatındaki her şeyden mutsuzdur. Bu durumdan bıkan usta, bir gün çırağını tuz almaya gönderir.
 
Usta; bir avuç tuzu, küçük bir testi suyuna atıp içmesini söyler.
 
Çırak, yaşlı adamın söylediğini yapar ama içer içmez ağzındakilerini tükürmeye başlar.
 
”Tadı nasıl?” diye soran ustaya öfkeyle, “Çok tuzlu” diye cevap verir.
 
Usta gülümseyerek çırağın kolundan tutar ve dışarıya çıkarır. Sessizce az ilerdeki gölün kıyısına götürür ve çırağına bu kez bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyler.
 
Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarından akan suyu koluyla silerken aynı soruyu tekrar sorar: “Tadı nasıl?”
 
“Ferahlatıcı” diye cevap verir, genç çırak.
 
”Tuzun tadını aldın mı?” diye sorar yaşlı adam; “Hayır” diye cevaplar çırak.
 
Usta, suyun yanına diz çöken çırağının yanına oturur ve şöyle der:
 
“Hayattaki ıstıraplar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Istırabın miktarı hep aynıdır. Ancak bu ıstırabın acılığı, neyin içerisine konulduğuna bağlıdır. Istırabın olduğunda yapman gereken tek şey, ıstırap veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir.
 
Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya hatta derya olmaya çalış. Bir insanın istekleri ile arasındaki engel, çoğu zaman kendi içinde büyüttüğü korkulardır.
 
Yaşamla dans et. Dertlerini gözyaşlarında boğmak yerine onlara yüzmeyi öğret. Hangi yönünü beslersen kazanan tarafta o olur.”