Ramazan Pilatin

Yıllarca birlikte bir şeyleri paylaştığınız birileri ölüm sebebiyle aranızdan ayrıldığı zaman hakkında yeterli bilgiye sahip olmamamız yazacaklarınızı onun ile yaşadığımız anılarınıza .başvurmamızı gerektirir. 
*
"Aranızdan ayrılan insanların değerini ölümlerinden sonra anlarsınız" sözleri tartışılmaz gerçektir. 
*
Mehmet Güncü'yü tanımam, iş icabı uğradığım Çarşı meydanında karşılaşmamla gerçekleşti.. Gör pasajının köşesindeki dükkanların birinde ayakkabı satıyordu. Dükkandaki hareketsiz geçen zamanlarının verdiği sıkıntıyı işyeri önündeki kaldırımda ellerini sırtına bağlı vaziyette olta atarak geçiriyordu. Uzun boylu oldukça gür saçları vardı. Zayıf sayılmayacak kadar da etine dolgundu. Benim değerlendirmem ile yakışıklı sayılırdı.
*
Dikkatimi çeken başka tavrı bu turları atarken kimse ile konuşmaması ve etrafı kontrol etmeden sürekli ileri bakarak yürümesiydi. 
*
Rahmetli Güncü, Alıkan aşiretine mensuptu. Güle’nin çocukları olarak anılırlardı. Batman’a gelmelerinin nedeni iş olanaklarının fazla olması ve ailenin geçinmesi için ortamın uygun olmasıydı. Beş kişilik ailenin geçimini anneleri tabla üzerinde ayakkabı satarak sağlıyordu. Annesi bunu yaparken en küçük çocuğu Mehmet de sürekli onunla birlikte geziyordu.
*
Biri kız kardeş, iki ağabeyi daha vardı. Anneleri kazandığı paranın masraftan artan miktarı ile oturduğum mahallenin arka sokağında ev ve arsa almıştı. Annesinin ölümünden sonra aynı işi kısa süre devam ettirmişti. Bu işi bir dükkan kiralayarak orada devam etmeye karar vermişti. 
*
Mehmet’in kardeşlerinden birini tanıma fırsatım oldu. Ziraat Bankası ve Gör pasajının arasındaki ara sokağın karşısında bulunan iki katlı binanın üst katında (Talat Göncü) ‘Bezik’ adlı bir oyun salonunu işletiyordu. Kalın camlı gözlük takıyordu. Mehmet'ten daha kısa boyluydu. Oyun salonunun dışında o’nu iş yerinin balkonunda veya civarında görmek mümkündü. Fazla arkadaş canlısı olmadığı anlaşılıyordu. Ortanca kardeş Fahrettin'i ise görmedim, tanımıyorum. Onu tanıyanlar küçük kardeşi Mehmet gibi ayakkabı satarak hayatını kazandığını söylemişlerdi. 
*
Mehmet yaptığı ticareti çekirdekten öğrendiği için iyi kazanıyordu. Annesinin onlara bıraktığı arsaları plansız da olsa binalara dönüştürmüştü. O an kıymetli olmayan ev ve işyerleri büyüyen şehrin, işyerlerinin mahallelere kadar inmesi ile değer kazanmıştı. 
*
Severek evlendiği eşi ile uzun yıllar evli kalmalarına rağmen çocuk sahibi olamamışlardı. Oldukça tutumlu olan Mehmet ailesi, söz konusu olunca mertliği tutardı. Uzun yıllar bu mesleği sürdürdükten sonra işyerini yanında çalışan eşinin bir yakınına devretmişti. Bağ-Kur’dan emekli olarak kalan yaşamını istediği gibi sürdürmeyi planlıyordu. Ekonomik olarak sıkıntı yaşaması imkansızdı. 
*
Eşine ve yakınlarına samimi ve dostça davranırken ağabeyleri, çocuklarına aynı samimiyeti göstermediği yakınları tarafından söyleniyordu. Kız kardeşinin çocukları da dayılarının onlara sahip çıkmadığını söylüyorlardı. 
*
Emekli olduktan sonda gittiğim kahveye gelmesi uzun yıllar birlikte zaman geçireceğimize işaret ediyordu.

*
Pigment hastalığı olarak bilinen ciltteki renk değişimi, elleri ve yüzündeki bazı bölümlerden vücudunun her tarafına yayılmıştı. Kilo almıştı. O’nu oyun masasında görünce şaşırmıştım. Oyun masasına yaklaşınca "Vay benim babam sen hoş geldin. Buyur gel, bir çay iç "diyerek masaya davet etmişti. Gösterdiği bu samimi davranış hoşuma gitmişti.
*
Masasına oturarak oyunlarını seyrediyor göründüm. Bunu yaparken onun hakaretlerini ve dışa vuran tavrına izliyordum. 
Kimi zaman üçlü kimi zaman dörtlü eğlenme amaçlı oynanan oyunlarda sadece çay meşrubat-kahve içilirdi. O sürekli çay içerdi. Garsonun onun için getirdiği çaya şeker atmaması dikkatimi çekmişti. Bardak altlığına bir şeker bırakıyordu. Mehmet de şekeri dişi ile kırıp kalan parçayı bardaktan çıkardığı çay kaşığına bırakarak çayını yudumluyordu.  
*
Belirli kuralları olan bu oyunlarda kimi zaman en yüksek sayıyı alan cezayı alır, kimi zaman da en az sayıyı kazanan şahıs oyunun sonunda masaya gelen içeceklerin tutarını öderdi. Biten her oyun yenilenen yeni oyunlar ile devam ederdi. 
*
Bazıları bu toplulukların masasına gelerek oyunları izlerlerdi. Bu arada onlara da çay veya içecekleri bırakılırdı. Bu durumda razı olmayan Mehmet, o anda sessiz kalırdı. Oyunun sonunda masadaki oyunculara gelen içeceklerin tutarının ödemesini Mehmet yapacak olsa. Masaya gelen tüm içeceklerin ödemesini kabul etmezdi. Oyuncuların gelen içeceklerin tutarını öderdi. Garsonun itirazları Mehmet’in kararını değiştirmezdi. Masada bulunanlar onun bu tavrına tepki gösterirlerdi. Onun çok cimri ve huysuz biri olduğunu söylerlerdi. 
*
Bir sonraki oyunda masanın etrafındakiler ayrılmazlarsa; yüzünün aldığı şekilden rahatsızlığını anlardım. Partinin kendisinde kalacağını anladığı zaman etraftaki izleyicilere bir bahane bularak azarlardı. Bu davranışı bir kaç defa bana da uygulamıştı.
*
Bu olayın ardından uzun süre kahvehaneye gittiğimde oyun oynadığı masaya uğramaz onunla oyun oynamazdım. Bu tepkimi anlar kahvehaneye girdiğim zaman gür sesi ile "Vay benim babam gelmiş. Gel otur hele gel" der gönlümü alırdı.
*
İlk karşılaştığımız Gülistan caddesi civarında Mustafa Öncünün işlettiği kahvehaneydi. Uzun yıllar bu kahvehanede vakit geçirdik. Ekonomik nedenlerle kapanan kahvehaneni yerine yeni birini bulmamız uzun sürmemişti. Çok katlı otoparkın altında bulunan kahvehanede beraberliğimizi sürdük. Orası da kapanınca şu anda gittiğimiz kahvehanede buluşmalarımız devam etti.
*
Belediye binasının karşısındaki Batman'ın en eski ve yüksek binasının altındaki Bulvar kıraathanesinin ilk işletmecisi Hayrettin Topkan'dı. Ne acıdır ki onun da müzmin bir hastalığa yakalanması sonrasında işyerini ‘Kemal’ adında birine devretmişti. Kısa sürede iki defa el değiştiren kahvehaneyi son olarak Ali Şaşmaz adlı asıl mesleği Diş teknisyenliği olan şahıs, eniştesi Kemal’den devir alarak işletmeye başlamıştı.
*
Ali orta boylu kumral tenli boyu ve beden ağırlığı uyumlu bir gençti. Uzattığı top sakal ona farklı bir görüntü kazandırıyordu. Ciddi duruşu onun seçici biri olduğunu işaret etse de; konuşulmaya başladığında tam zıttı kişilikteki biriyle tanışırdınız. 
*
O’nun mert ve samimi kişiliği, Mehmet Güncü’nün arkadaş olarak kabul edilebileceği şahısların kriterlerine uyuyordu. Bu nedenle kısa sürede arkadaş olarak dostluklarını ilerletmişlerdi. 
*
Uzun süre evli kalmasına rağmen çocuk sahibi olamayan Güncü, eşinden boşanma kararını vermişti. Gazi Lisesi binası karşısındaki boş evlerden birini ev kiralayarak orada yaşamaya başlamıştı. 80’e yaklaşan yaşı ile bu duruma ayak uydurması zordu. 
*
Fakat (!)
*
Kararlı duruşu ile bu yaşadığı sıkıntıları umursamıyordu. Onun bu huyunu çok seviyordum. Boşanma sonrasında Ali ile buluşmaları, kahvede hazırlanan kahvaltının birlikte yapılması ile başlardı. Gecenin geç saatlerine kadar kahvehanede kalarak Ali’nin işyerinden dönmesini beklerdi. 
*
Evi yakın olduğu için birlikte oldukları süreyi oldukça uzun tutuyordu. Dinlenmek için kıraathaneden ayrılması en erken 23.00'’ü bulurdu. 
*
Mehmet karnındaki ağrı nedeni ile sıkıntı yaşıyordu. Bunun sebebinin 7 yıl kadar önce geçirdiği açık kalp ameliyatı olduğuna inanıyordu. Her geçen gün ağrıların artması ile Ali’den yardım istemek zorunda kalmıştı. 
*
Gittikleri hastanelerde yaşadığı sıkıntının nedeni konusunda teşhis konamamıştı. İzmir'deki yeğeni amcasının yaşadığı bu sorunun sebebinin araştırma amaçlı İzmir'deki üniversite hastanelerinde muayene olması için Batman'a gelmişti. Onu da yanına alarak İzmir'e götürmüştü. 
*
İzmir'de uzun süre kalacağını tahmin ediyordum. İki hafta sonra kahvehaneye gittiğimde ilk iş olarak Ali'ye, Mehmet Güncü'yü sordum. 
*
Cevabı verirken üzüntüsünü yüzünden okunuyordu. 
- Sorma. İzmir dönüşü kahveye geldiği zaman onu tanımakta zorlandım. Aşırı kilo kaybetmişti. Burnundaki çıbanın ölçüsüz büyümesi ile biçimsiz bir hal almış. 
- iyi de bunun sebebi ne?
Soruma aldığım yanıtla ben de üzülmüştüm.
*
- Kanser
*
Kız kardeşi ona evlerinde kalması için yalvarmıştı. O kabul etmemişti. Kız kardeşinin evlerine yakın bir ev kiralayarak, orada kalmaya başlamıştı. Bir veya iki defa daha kahveye gelmişti. Kahvedekilerin ona acıyarak bakışlarına tahammül edememişti. Bu o’nun kahvehaneye son gelişiydi. Bütün gününü kaldığı evde geçirmeye başlamıştı. 
*
Ramazan ayının başlaması ile birlikte evden dışarı adımımı atmadım. Bayramdan sonra kahvehaneye gittiğim zaman Ali’yi buldum ve ona sordum.
- Mehmet amcan nerede.? 
Ali, onu Mehmet amca olarak çağırıyordu.
- Bayramın Üçüncü günü rahmet etmiş. Ben de geç duydum, yeğenlerini aradım. Uygun ise taziye ziyaretlerine gelebileceğimi söyledim. Buna gerek olmadığını, dayılarına karşı olan yakınlığını bildiklerini; Yeğenlerine "Keşke benim onun gibi bir oğlum olsaydı dediğini" söylediler.
*
Güncü'nün ölümünü duymam beni haddinden fazla üzmüştü. Taziyesine gidememekte ayrı bir üzüntü yaşamama sebep olmuştu. 
*
Kahvehanedeki davranışları nedeniyle o’nu eleştirerek kınayanların haksız olduğuna inanıyordum. Yıllarını kahvehanelerde geçiren biri olarak bunu söylemekte kendimi yetkili buluyorum. Gran tuvalet giyinmiş, paraya para demeyen bir çok insanın oyuna gelen çayların onun üzende olmasına itiraz etmeden ödeme yaptığını görmedim. Masaya gelen fazla çaya itiraz etmeyen çok az kahvehane müdavimi tanıdım. 
*
Tüm bunlara rağmen birileri bunu yaptı diye kendini hakim-yargıç yerine koyarak birilerini suçlamasını ahlaki bulmuyorum. Söz konusu Mehmet Göncü’nün bu davranışını ben de hoş karşılamıyordum. Bugün yaptıklarımın yanlış olduğunu anladım. 
*
Çünkü (!)
*
Göncü’nün bu tavrı takınmasının gerisinde çocukluk döneminde yaşadığı yoksulluk, kimsesizlik, sahipsizlik vardı. Bundan o kadar etkilenmişti ki (!)

Yoksulluğu tırnağına kadar yaşayan bu şahsın tepkisini geçmişte yaşadıklarını bilmeden onu anlayamayız. Onun hakkında söylediklerimiz şahsi düşünce olarak kalır. Kim bilir neler yaşadı ki(!)
*
Bütün yaşamı boyunca çocukluk döneminde yaşadıklarının etkisinden kurtulamamış. 
*
Düşüncemin doğruluğunu son tanıştığı Ali Şaşmaz ile olan ilişkisi destekliyor. ‘Geçimsiz, uyumsuz’ diyerek suçladığımız şahsın.
*
Kendine yakın gördüğü insanlara yakınlık göstermesi uyumlu olması. Başka nasıl açıklanabilir. 
*
Allah taksiratını af etsin.

Editör: TE Bilişim