**Müze Müdiresi Tenzile Uysal, bundan 104 yıl önceki Hasankeyf’e ulaşarak çabalarıyla Newcastle United Üniversitesine gidip söz konusu fotoğrafları yurdumuza getirdi. 

Ahmet ÖZDEMİR

 

GELİN ATA BİNMİŞ, ‘YA NASİP’ DEMİŞ…
Batman’a hareket ederken facebook’a bir not düştüm. Diyordum ki; “Yürek yarası yok ama dilime pelesenk oldu.”, “Mardin-Midyat arası, yandı yürek yarası.” Batman yolculuğu biraz sonra başlayacak. Midyat ve Hasankeyf’e de uğrayacağız. Atatürk’ün dediği gibi ‘Fazilet adaları’ olan yerel basın temsilcisi meslektaşlarımızla tanışacağız. Bilgi alıp sunacağız…
Ne zaman Midyat’ın adını işitsem bu türküyü anımsarım. Onun için Midyat’a gitmeyi çok istiyor. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin Konrad Adaneur Vakfı ile birlikte düzenlediği yerel basın seminerinin 71. incisinin son gününü ulaşmayı arzu ediyordum.
Öyküsünü çoğunuz biliyorsunuz dur; gelin ata binmiş ‘Ya nasip’ demiş. Son ana kadar hiçbir şeyden emir almamak gerekliliğini anlatır bu söz…
Batman’da seminer bitti. Son günümüze ulaştık. Sabah kültür turuna çıkacağız. Tura başlamadan önce ‘Midyat’ı programdan çıkaralım’ diye bir öneri geldi. TGC Genel Sekreteri Sibel Güneş, oylama yaptı. Midyat listeden çıkarıldı. Benim ise midemde hevesim kaldı. Ne yapalım? Midyat’ın gümüşçülerinin de bizden yana nasipleri, kısmetleri yokmuş…

BATMAN GAZETECİLER CEMİYETİ…

Araçlarımızı beklerken, kaldığımız Mezopotamya otelinin sokağında olan Batman Çağdaş gazetesine uğradım. Genç meslektaşım Reşat Yiğiz’den bir kaç fotoğraf alıyordum. Diğer arkadaşlar da geldiler. Birlikte gazetenin modern servisleri ile baskı yerleri gezdik. Batman Çağdaş gazetesini var edenler için Arif Arslan ve Nedim Arslan’ı tebrik ettik. Daha sonra Batman Müzesine geçmeden önce Batman Gazeteciler Cemiyeti lokaline uğradık.

Uzun söze gerek yok.

Tek kelimeyle anlatmak gerekirse ‘imrendik’ diyebilirim.

TİFTİK HALISI BATMAN BEBEKLERİ…
Batman’da ilk günümüzde uğrak yerimiz 1955 yılından beri çevreye can suyu olan Tüpraş Rafinerisiydi. Buradaki yemeğin arkasından Batman Gazeteciler Cemiyeti’nin bizler için hazırladığı, adlarımızı yazdırdığı Batman tiftik halıları ve Batman’da el emeği göz nuruyla üretilen bebekler, nasıl bir folklor ve coğrafya zenginliğini üzerinde olduğumuzun ipucunu veriyordu. Nitekim Batman Üniversitesinin el sanatları Fakültesi olduğunu öğrendim. Bu Fakültede, camdan çiniye, tesbihten yazıya, müzikten resme, birçok bölümde yüzlerce öğrenci bulunuyor.

 

ENGELLER VE TENZİLE UYSAL…
Batman Müzesi girişinde grubumuzu Müze’nin çalışkan Müdiresi Tenzile Uysal karşıladı. Uysal, çeşitli kazılardaki ve müzelerdeki görevlerinden sonra Milas müzesinden Batman’a bu Müzeyi kurmak üzere atanmış. Çalışmalar sırasında türlü engellerle karşılaşmış. Kısa zamanda küçük bir büro görünümünde olan üç personelli Müzeyi, şimdi bölgenin en görkemli ve kapsamlı Müzesi haline getirmiş. Müzeye ilk girdiğimizde bir video gösterisiyle karşılaştık. Tavandan taban karolarına yansıyan görüntülerde bir takım taşların sürekli yer değiştirdiğini görüyorduk.

TARİHİN İLK OYUN TAŞLARI VE HÖYÜKLER
Tenzile Uysal bilgi verdi. Bu taşlar Siirt toprakları içinde bulunan Başur höyüğünde bulunmuş. Milattan önce 3 bin yıllarına ilişkin ilk oyun taşlarıydı. Bu 49 taş, belki de satranç’ın babası, dedesiydi. Bu taşlar domuz ve piramitleri andırırken, diğerleri de yuvarlak ve mermi şeklindeydi. Batman Müzesinde sergilenen eserlerin büyük bölümü tarihe ışık saçan höyüklerimizden çıkan parçalardı. Bunların başında Garzan çayının Doğu kıyısında bulunan büyük höyük geliyordu. Bu toprakların kültür miraslarını zamanımıza getiren ikinci bir höyük Botan nehrinin Dicle ile buluştuğu noktada bulunan Çattepe höyüğüydü. Burası kelekle taşımacılık yapıldığı zamanlarda liman görevi de yapıyormuş. Müzede yer alan Orta Kalkolitik, ilk Tunç, Orta Tunç, Demir Çağları ile Roma ve Orta Çağ’a ait eserlerin bir bölümü de Yazıhan köyü civarında Garzan çayının batı yamacından çıkarılmış. Bazıları da Milattan önce 12 binlere dayanan ve geçmişi bulunan Gusir höyüğünden elde edilmişler.

TARİHİ HAZİNESİNİN AHIR OLMAKTAN KURTULUŞU  
Beşiri ilçesi Kira dağının kuzey Mezopotamya ovasına bakan yamaçta bulunan Mor Kuryakus Manastır’ının harabelerini görmek istedim ama o da kısmet olmadı. Fakat Müze Müdürlüğü’nden burası ve burada yapılan çalışmalara ilişkin bir video aldım. İbretle, hüzünle, ahır yapılan bölümleri ve içinde büyükbaş hayvanları da nefretle seyrettim. Bu manastır Süryani Hıristiyanları tarafından kutsal kabul edilen Turabdin bölgesinin uç noktasında yer alıyor. Tam bir harabe ve bazı bölümleri ahır olarak kullanılmış bulunan 2 bin 500 metre alanlık manastır, 5.100 yüzyılda yapılmış. Belgeler, 14 yüzyılda metropolit merkezi olarak kullanıldığını ve bir zamanlar zengin bir kütüphanesinin bulunduğunu gösteriyor.


BATMAN GERTRUDE BELL’İN HEYKELİNİ DİKMELİ…
Batman Müzesinin en duygusal ve nostaljik bölümü, 1910 yılında çekilmiş fotoğraflardan oluşan sergiydi. Müze Müdiresi Tenzile Uysal, kendi çabalarıyla Newcastle United Üniversitesine gidip söz konusu fotoğrafları yurdumuza getirmişti. Gertrude Bell tarafından çekilen bu fotoğraflar, Hasankeyf’in tüm güzelliğini ve sırrını tüm dünya ile paylaşıyordu. Burada Gertrude Bell’in kim olduğundan kısaca söz edeyim; tam adı Gertrude Margaret Lowthian Bell. 1868-1926 yılları arasında yaşanmış ünlü bir İngiliz tarihçi, fotoğrafçı ve gezgin. ABD’de doğmuş. Ancak ailesi daha sonra İngiltere’ye göç etmiş. Tarih öğrenimli, Oxford Üniversitesinde birinci olarak bitirdikten sonra dünyada pek çok ülkeyi gezerek, günlükler tutmuş, tarihi eserleri inceleyip fotoğraflarını çekmiş. Batman tarihine de ışık tutuyor.


Mezopotamya topraklarında tarihiyle

sular altında kalacak kent; Hasankeyf

Ahmet ÖZDEMİR

 

**Hasankeyf’in eski köprüsünün yapılış tarihi bilinmiyor. Roma dönemin ait köprünün temelleri üzerine Artuklular tarafından yapılmış olabileceği de düşünülüyor.

**Zeynel bey türbesi dıştan silindirik görünüşüne karşılık, içten sekizgen planda… Geometrik dekorasyonun yanı sıra, ‘Allah, Muhammed, Ali, Ahmet’ kelimelerinden müteşekkil kufi hatlı Arapça yazıya da yer verilmiş…

BATMAN TÜRKÜSÜ…
Batman’dan Hasankeyf’e doğru hareket ettik. Sağımızda-solumuzda kapalı petrol kuyuları tek-tük at başı dediğimiz aletler yavaş yavaş başlarını eğip kaldırıyorlar. Dicle nehri vadisi boyunca ilerliyoruz. Nehrin medreselerini seyrederken, bir Batman türküsünü hatırlıyorum; “Dicle suyu nazlı akar. Sevdalanmış bana bakar. Yare telaş yakışmıyor. Her halinden çok nazlar var…”
35 Km sonra bir taraftan Raman dağları karşısında Midyat sıra dağları derken Hasankeyf göründü. Yeni köprü büyük bir ihtişamla karşımdaydı. Suzan Suzi’yi hatırladım. Ne acıklı bir öyküsü vardır.
 
KÖPRÜ ALTI KAP KARA…

Bir Süryani zengin ailenin de hiç çocukları olmuyormuş. Kadın Kırklar ziyaretine gelip dilek dilemiş. Adak adamış. Bir kızı doğmuş. Adını Suzi (Suzan) koymuşlar. Her yıl doğum gününde annesi onu süsler, giydirir ve kırklara götürerek kurban kestirirmiş. Suzan böylesine bin nazlarla büyüyüp güzel bir genç kız olmuş. Müslüman komşularının oğlu Adil’le birbirlerine aşık olmuşlar. Yine bir doğum yıl dönümünde annesi Suzi’yi hizmetçilerle beraber kurbanlarını kesmek üzere Kırklar ziyaretine göndermiş. Arkalarından habersizce Adil de gelmiş. Hizmetçilerin kurban kesme telaşından yararlanan Suzi, Adil ile beraber dağın arkasına dolanmışlar ve orada buluşmuşlar. İnanış bu ya. Kırklar ziyareti bu beraberliği bağışlamamış ve Suzi’yi çarpmış. Kız on gözlü köprünün orada Dicle’de boğularak ölmüş. İşte Suzan Suzi’nin ağıtı bundan sonra yakılmış; “Köprü altı kap kara. Ana gel beni ara. Saçlarıma kumlar doğdu. Tarag getir de tara… Gazi köşkü serindir. Dicle suyu derindir. Ağlama sen garip anam. Kadir Mevla’m Kerim’dir…”

HASANKEYF KAYMAKAMI
Köprüyü geçmemiştik ki, ilçenin Kaymakamı Temel Ayça bizi karşıladı. Oradaki alanda Kaymakam Ayça ve Kültür-Turizm görevlileri, Hasankeyf’in geçmişiyle ilgili bilgiler verdiler. Güneş karşısında ısı 40 dereceyi bulmuştu. Bize bilgi vermek için abluka altına almak isteyen bir grup daha vardı. Yörenin çocuklarıydı çevremizi saran; “Anlatayım mı ağabey?” diyorlardı. Siz ‘anlat’ demeseniz bile ezberlemiş oldukları söylenceleri nokta-virgül takmadan sıralamaya başlıyor, birkaç lira bahşiş alabilmek için yarışıyorlardı.
Hasankeyf’te kaldığımız sürece Kaymakam Temel Ayça bize konukseverlik gösterdi. Önümüze düştü. Toz-toprak, kaya demeden tırmanmaya başladı. Tarihi alanda mülk olan mağaralara Kaymakam bey’in arkasından gidip çıktık.

MAĞARA EVLER…
Hali hazırdaki mağara evlerinin bir bölümü turistik amaçlı kullanıyor. Mülk sahipleri giriş için 1 lira alıyorlar. İçeride meşrubat satışı yapıldığına ilişkin tabela var ama gelip giden turiste de rastlamadım. Mağaralar, 1974 yılına kadar yerleşim merkezi olarak kullanılmış. Kalker olan kayalar, kolay yontulduğu için herkes mağarasını kendi yapıyor, çocuğu evlendiğinde el birliğiyle onlar için de birkaç oda yontuluyormuş.
Hasankeyf’in genç mülki amiri, Rize doğumlu. Fransa ve Belçika’da eğitim çalışmalarına katılmış, aydın bir devlet adamı. Eşi de burada öğretmenlik yapıyormuş.

BELKİ SON GÖRÜŞ…
Hasankeyflilerin dışında burada bulunanlar Ilısu barajının yapımı nedeniyle Hasankeyfli sular altında kalmadan önce son bir kez daha görmek telaşı içinde.
Hasankeyf, Dicle nehri kıyısında, dik yamaçlar üzerinde kurulan kalesi ile bölgede çok önemli bir yere sahip bulunuyor.

TELEFERİK…
Öğrendiğimize göre Hasankeyf’e teleferik yaptırılacakmış. Böylece turistler ve meraklılar, yüksek, dik ve ulaşımı zor olan tarihi alanlara rahatlıkla ulaşabileceklermiş. Can güvenliği nedeniyle kapısı kapalı tutulan Hasankeyf kalesi, kurulan teleferik hatlarıyla, güvenli bir şekilde gezilebilecekmiş.
Hasankeyf’in çevresinde ormana ve fazla yeşilliğe rastlamadım ama Dicle nehri, sessiz, yemyeşil akıp gidiyor. Nehrin her iki yakasında alüvyon türü verimli topraklar görülüyor.

TURİSTE İYİ DAVRANMIYORLAR
Gördüğüm kadarıyla halk pek çalışmayı sevmiyor. Çarşı da dokuma ağırlıklı el sanatlarını satacak yerli ve yabancı turist beklemekle zaman öldürüyorlar. Müşteri bulunca da ne yazık ki esnafa yakışır bir davranış göstermiyorlar. Kendimden örnek vereyim; birinden 45 liraya çanta aldım. 50 lira verdim. 5 lira getirmek için ortadan kayboldu. Bir süre bekledim. Sonra yürüyüp gittim.
Sıradan bir bahçede içilemeyecek kadar berbat bir neskafeye 10 lira aldıklarını belirteyim. Yorumu ve turizm anlayışını siz yorumlayın. Esnafın çoğu banka kartını ve satış fişini bilmiyor.

BATMAN’A İLİŞKİN BİRKAÇ NOT…
Batmanlılar, konuk severliğin doruğundalar… Kentte olayın ‘o’su bile yok. Halk gece yarısında eşleriyle, çocuklarıyla parklarda gezmelerde…

Editör: TE Bilişim