*Kaldırımlara atılan, yer yer de yola taşan kürsülerde çayını, kahvesini, sigarasını içen, nargilesini fokurdatan insanların tamamı erkeklerden oluşuyor. Kaldırımları işgal eden lokanta masalarında oturan tek tük kadına rastlamak mümkün ise de, bu tür yerlere genellikle erkekler konuşlanıyor. Yazılı olmayan erkek egemenliği kuralı, “kürsü egemenliği” olarak karşınıza çıkıyor.

Çağdaş kent planlamasının en önemli amacı, o kentte yaşayan herkese sağlıklı yaşam olanağı sunmaktır. Bana göre, insana saygı duyan uygar toplumlar şehirlerini, cinsiyet ayırımı gözetmeksizin, tüm insanların rahat ve eşit yaşayacağı şekilde, her yaştan insanın kendini iyi hissedeceği biçimde planlamalıdır. Bu planlama yapılırken, o kentte yaşayan insanların bazılarının bir takım sağlık sorunlarının olabileceği, bu nedenle o kişilerin de şehirde rahatça dolaşması gerektiği gerçeği göz ardı edilmemelidir.

Bir Avrupa kentinde dolaşırken, dik yokuşlu sokaklarda duvar kenarlarına yapılmış korkuluklardan gözümü dakikalarca alamamıştım. Yokuşu güvenli bir biçimde inip çıkacak durumda olmayan yaşlı, hasta ve çocuklar için oluşturulan bu basit güvenlik önlemi kent planlayıcılarının insana saygısının vücut bulmuş haliydi adeta.

Güzel yurdumun birçok kentinin cadde ve sokaklarında yaya kaldırımının kent planlayıcıları tarafından yok sayıldığını, var olan kaldırımlarda ise yürünemediğini söylersem abartmış olmam sanırım.

2918 sayılı Karayolları Trafik Yasası’nın 3. maddesinde yaya yolu yani yaya kaldırımı, “karayolunun, taşıt yolu kenarı ile gerçek veya tüzel kişilere ait mülkler arasında kalan ve yalnız yayaların kullanımına ayrılan kısım” olarak tanımlanmıştır. Birazcık trafik eğitimi almış herkes bilir ki, yaya kaldırımına araç park etmek, yaya kaldırımında bisiklet ve her türlü motosiklet sürmek yasaktır. Yaya kaldırımı sadece yayaların yürümesi için yapılmıştır.

Yunancada “kale” sözcüğü “iyi, güzel” anlamına gelir. “Dromos” sözcüğü ise, “yol” demektir. Bu iki sözcüğün birleşimi olan “kallidromos” sözcüğü “iyi yol, düzgün döşenmiş yol” anlamındadır. Özgün anlamıyla “taş döşeli güzel ve güvenli yol” demektir. Bu sözcüğün Türkçedeki söylenişi “kaldırım”dır. Bu sözcüğün “kaldırmak” fiili ile bir ilgisi bulunmamaktadır. Günlük konuşma dilinde “kaldırım” diyerek ifade ettiğimiz ve yalnızca yayaların yürümesi için yapılmış olan yolların trafik düzenlemesindeki adı “yaya kaldırımı”dır. Yani, yayaların yürümesi için yapılmış güzel yollardır. Taşıt yolundan yüksek olmasının nedeni, her türlü motorlu ve motorsuz taşıtın girmesini engellemektir.

Birkaç gün önce, Batman’daki ara sokaklardan birindeki bir dükkanın önünde tanıdık bir lokantacıya rastladım. Selamlaşmanın ardından öğrendim ki biraz ileride olan lokantasını o dükkana taşıyacakmış. Dükkandaki tadilattan ve ne şekilde hizmet vereceğinden söz ederken dükkanın önündeki kaldırımı göstererek, “buraya da masa koyacağız” dedi. “Ama burası kaldırım, zaten sağlı sollu araç parkı yüzünden yol yeterince dar, masa koyarsanız yayalar nerede yürüyecek” diye sorduğumda, “senin kaldırım dediğin yer benim tapumun içinde, kaldırım caddede olur, sokakta kaldırım olmaz ki” dedi. Öylesine üst perdeden, bana cahil muamelesi yaparak söylemişti ki bu sözleri, birkaç dakika kendime gelemedim. Söylediklerini kabullenmek istemiyordum ama sokaktaki diğer binaların yerleşimine baktığımda adama hak verdim. Hemen hepsinin bahçe ve bina duvarı ya da kahvehane olarak çevirdiği alanlar yola sıfırdı. Kaldırım gibi görünen tek yer bu dükkan ile yanındaki kamu binasının önü idi. Afallamış bir şekilde kafamdaki sorularla yanından ayrıldım. Adamın söyledikleri doğru olabilir miydi, Batman şehir planlayıcıları sokaklarda yaya kaldırımına yer vermeksizin mi planlarını çizip inşaat ve oturma ruhsatları vermişti, eğer böyle yapmamış iseler bahçe ve bina duvarları ile işyerlerinin önündeki üstü kapalı, kenarları yarı açık alanlar niye yola sıfır idi, sorularımı belediye yetkililerine iletsem bana meczup muamelesi yaparlar mıydı? 

Uzun zamandır beni ısıran kaldırım işgali, bu konuşmayla büsbütün rahatsız edici olmuştu. Çünkü, Batman’da “ana yollardaki kargaşadan kendimi kurtarayım” diye düşünüp arka sokaklarda yürüme gafletinde bulunduğunuzda yürüyecek kaldırım bulamamanın eziyetini yaşamanız kaçınılmaz. Yeme-içme, oyun salonu ve benzeri işletmelerin hemen hepsinin kaldırımlara yığdıkları masa ve kürsülerden yürüyecek yer bulmanız neredeyse olanaksız. Yaklaşık iki yüz metrelik bir sokakta beş tane lokanta, çay-kahve evi, nargile-oyun salonu gibi işyeri saydım ve hepsinde de kaldırıma taşmış bir rahatlık diz boyuydu. Kaldırımlara atılan, yer yer de yola taşan kürsülerde çayını, kahvesini, sigarasını içen, nargilesini fokurdatan insanların tamamı erkeklerden oluşuyor. Kaldırımları işgal eden lokanta masalarında oturan tek tük kadına rastlamak mümkün ise de, bu tür yerlere genellikle erkekler konuşlanıyor. Yazılı olmayan erkek egemenliği kuralı, “kürsü egemenliği” olarak karşınıza çıkıyor. Batman’daki sokakların, kaldırımlara yayılan kürsülerde oturan erkek istilasına uğramasından olsa gerek, o civarlara kadınlar kolayına yanaşamıyor.

Kaldırım istilasının yaşanmadığı mahalle aralarındaki kaldırımların bir çoğunun taşları yerinden oynamış ve sökülmüş olduğu için, sık sık tökezlemeden, bileğinizi burkmadan yürüyüş yapmanız çok zor. Hele de kadınsanız ve topuklu ayakkabı giyme gafletinde bulunmuşsanız vay halinize. Taşıt yolunda yürümekten ve kazalara davetiye çıkarmaktan başka çare kalmıyor gibi bir şey.

Ana caddeler üzerindeki kaldırımlar konusunda insaflı davranılıp, geniş tutulması nedeniyle işletmelerin masa ve kürsülerine rağmen yürüyecek alan bulmanın sevincini ise kesik kesik yaşıyoruz. Çünkü her an bir bisikletli ya da motosikletlinin taciziyle karşılaşmak işten bile değil. Hadi bisikletlileri anlıyorum. Şehirde bir tane bile adam gibi bisiklet yolu yok. Ama motosikletlilere ne oluyor? Onlar kendilerini motorlu araçtan saymıyorlar mı? Cevap basit aslında. Evet saymıyorlar. Hasbelkader taşıt yolunda ilerlediklerinde dahi motorlu araçların uyması gereken hiçbir kurala uymadıklarına defalarca tanık oldum.

Kent planlayıcılarının, yöneticilerin, kaldırımlara masa-sandaliye-kürsü atan, baraka yapan işletmecilerin, kürsülere sere serpe yayılan erkeklerin, yaya kaldırımında adrenalin patlaması yaşayan motosiklet sürücülerinin şapkalarını önlerine koyup, bu kentte yaşlı, hasta, çocuk ve de kadınların da yaşadığını, kentin sadece onlara ait olmadığını düşünmelerinin zamanı geçip gitmekte. Giderken de bizden çok şey götürmekte…

Editör: TE Bilişim