Hasankeyf, tarihi on bin yıllık bir geçmişe dayanan ve pek çok uygarlığa ev sahipliği yapmış ülkemizin önemli antik kentlerinden biridir. Tarihi Efes antik kentinden bile daha eskiye dayanan Hasankeyf maalesef son yıllara dek arkeolog ve tarihçilerin ilgisini çekmemiş ve kapsamlı çalışmalar yapılmamıştır. Ilısu baraj suyu altında kalacak olması nedeniyle yatırımlarında yapılmadığı Hasankeyf, uzun yıllar bölgede terör ortamının da verdiği güvensizlik nedeniyle turizme kazandırılamamış, ülkenin öteki antik kentleri arasında hak ettiği yeri alamamıştır.

Günümüzde sular altında kalmasına pek çok tepkiler gösterilmesine rağmen yine de baraj suyu altında kalacak olan Hasankeyf’teki bazı eserlerin yeni yapılan yerleşim birimine taşınması ile kültür varlıklarının bir kısmı kurtarılmaya çalışılmaktadır. Yine de Hasankeyf’teki sayısız eser ve kalıntıların hatta belki gün yüzüne bile çıkarılmamış eserlerin sular altında kalacak olması üzücüdür.

Öte yandan her karış toprağında yaşanmışlıklar ve hatıraları barındıran tarihi dokusunun da su altında kalması üzüntü vericidir. Kısacası binlerce yıllık bir tarihi kentin sular altında kalacak olmasıyla bilim adamlarının, arkeologların, tarih severlerin ve turistlerin böylesi antik bir kentin zenginliğinden mahrum kalacağını söyleyebiliriz.

 Sular altında kalacak olan Hasankeyf ilçesinin tamamen yok olmaması adına şehir başka bir noktaya taşınarak yeni yerleşim birimleri inşa edilmektedir. Şehirle birlikte bazı tarihi eserlerde taşınarak Hasankeyf’i tarihi anlamda bir nebze de olsa yaşatma girişiminin ilki başarılı bir şekilde gerçekleştirildi.  

Madem böyle bir barajın yapılması yıllar önce kararlaştırıldı ve önümüzdeki yıllarda su toplamaya başlayacak o halde böylesi bir antik kentin kefareti olarak da neden ikiz kardeş kadar benzer bir antik şehir, aslına uygun mimari yapı ve malzemeyle zenginleştirilerek kurulmasın? Yeni Hasankeyf üvey kardeş olacağına neden antik kentimizin ikiz kardeşi olmasın?

 “Ne demek istiyorsunuz?” dediğinizi duyar gibiyim. Bu sözle şunu kastediyorum, yeni Hasankeyf’in aslında antik kentin her yönüyle şehir planından tutunda kayaç ve kale görünümlü arazi yapısına dek birbirinin benzeri olması çok daha iyi olurdu. Hasankeyf’in en belirgin özelliği ve geçmişinin uzun yıllara dayandığı noktası mağaraları ve yüksek kale görünümlü kayalık arazi yapısına sahip olmasıdır. Hatta ismi bile hısnı keyfa kaya kale anlamına gelmektedir.

Şimdi iş işten geçti diyeceksiniz ki katılıyorum; ancak yine de yeni Hasankeyf’te dikkat edilmesi gereken önemli noktalardan biri şehir sıfırdan inşa edilirken bence yeni yapılan binalarda ve her türlü imar faaliyetinde Hasankeyf’in tarihi dokusuna uygun yapı malzemesi kullanılmalıdır. Günümüzde kullanılan hazır beton yapılar Hasankeyf’i tarihi bir şehirden çok üvey kardeş yapar ki bu hiçbir zaman tarihi dokunun verdiği hissiyatı vermez. Tarihi mimari ve yapı malzemesine göre bir şehir inşa edilirse ikiz kardeş Hasankeyf’te tarihe mal olacak önemli bir şehir olacaktır. Belki “geç kalındı” diye düşünülebilir. Ancak hala da bu düşünce etrafında şehir geliştirilebilir. Kaldı ki İstanbul’da yapılan Minatürk bile sayısız turist çekiyorsa Hasankeyf’in ikizi olabilecek bir şehir aslına uygun bir dokuyla oluşturulursa neden turist çekmesin?

Yeni Hasankeyf’te devam eden imar faaliyeti sürecinde yeni şehirde tarihi dokuya uygun eserlerin kente çok değer katacağını düşünüyorum. Antik kente yıkılmış, kazılarla gün yüzüne çıkarılmış hatta var olan tarihi yapıların birebir kopyasının Yeni Hasankeyf’te inşası yeni şehri zenginleştiren bir doku oluşturacaktır. Bu saatten sonra Hasankeyf’i tarihi ve antik bir şehir olarak ne kadar yaşatıp tanıtabiliriz bilemiyorum. Ancak bunu zaman ve bu süreçte göstereceğimiz çabalar belirleyecektir.