MEHMET ALİ BİRAND
 Ünlü Gazeteci Mehmet Ali Birand’ı kaybetmenin üzüntü ve şaşkınlığını yaşamaktayız
Türkiye’nin demokratikleşmesinde çok önemli bir kilometre taşı olan 32. Gün programını izlemeye başladığımızda şaşırmış, hatta izlenilen evlere polis baskını yapılacak sanmıştık
Tabii bu günden o günü değerlendirirken yaşanılanları bilmek gerekiyor
Bu günkü nesil, cep telefonunun icat edildiği çağda dünyaya geldi. Kürtçe ile ilgili en ufak bir basın açıklaması bile yıllarca hapis yatmana yeterdi. Hatta bir keresinde televizyonda Kürtçenin dışında bir başka dilde ekmek için “Nan” denildiğini duymuştuk da bir taraftan gurur duymuş ve öte taraftan da gözlerimiz dolmuştu
Yasaklı bir dil ile ilgili programları daha önce hiç görmemiştik ve işte tam da bu sırada Birand bu konuda bir şeyler yapmaya başladı.
Hatta öyle bir popülerlik kazandı ki 1988 senesinde PKK ve Abdullah Öcalan ile ilgili bir görüşme/röportaj gerçekleştirdi ve bu o günlerin Türkiye’sinde devrimdi
Bir gün İsrail sınırında, diğer gün Irak-İran savaşının ortasında kendisini görüyorduk
Papa suikastı tetikçisi Mehmet Ali Ağca ile zindanda yaptığı röportaj ve reklam arasında suratına yediği tokatta halen hafızalarda
Bizler ilk gençlik yıllarımızda kendisini gördük ve kendisinin o herkese ve her millete yaklaşım tarzından etkilendik ve böylelikle inisiyatif geliştirdik
Kendisinin benzeri bir programa yıllar sonra, doksanlı yılların ortalarında Ali Kırca “Siyaset Meydanı” ile start verecekti
Ahmet Altan ve sanırım Neşe Düzel ile Kırmızı Koltuk
Toktamış Ateş ile Abdurrahman Dilipak’ın sunduğu programlar
Konuşulmayan, tabu gören birçok konu programlarında yer buldu.
Bu karanlıklardan yavaş yavaş sıyrılmaya çalışan Türkiye halklarının çok hoşuna gitmişti.
Yıllarca yapmış olduğu programlar ve hizmetlerle adından söz ettiren Rahmetli Birand tek bir konuda özür diliyordu Batman’dan ve bölge halkından
Evet, evet yanlış duymadınız. Anlatayım:
Bir programda kendisine bir soru sorulur; Onca faili meçhule rağmen Batman’da şu kadar kişi göz göre göre öldürüldü ama siz hiç haber yapmadınız. Bu doğru bir yaklaşım mıdır?
Birand; “evet, haklısınız. Tek bir kez bile olsun haber yapmadım. Üstüne gitmedim. Çünkü üzerimizde çok büyük bir baskı vardı. Hatalıyım, pişmanım. Sizlerden özür diliyorum. “
Kendi hatasını kabullenecek kadar da mütevaziydi. Yani istese kıvırtır, “başka yazarlarda var, onlara sorsanıza” da diyebilirdi. Ama o direkt özür diledi.
TOKTAMIŞ ATEŞ
İkinci bir acı kaybımız da Toktamış Ateş hocamızın vefatıydı. Kendine has o güzel üslubu ile ülke gerçekleri halkla bu kişi sayesinde buluştu. Hatta en alevli günlerde bir programa imza attılar. Gerçi çok uzun sürmedi ama yine de bu ülkenin o kırılmaz denilen önyargılarını kırma adına başarılı bir ilk çalışmaydı diyebiliriz. Çünkü sosyalist Toktamış Ateş ile şeriatçı Abdurrahman Dilipak birlikte bir programı sunuyorlardı. Ne kavga oldu, ne patırtı.
DEPREM DEDE
Özellikle Marmara depreminden sonra tanındı. Kendine has üslubu ve sevecenliğiyle Deprem Dede diye nam saldı. Depremlerle ilgili bilgileri halkı korkutmadan, ürkütmeden anlatır, çocukların kendisini sevmelerine izin verir ve dahası kendisi de sevilirdi.
Çok kısa bir zaman dilimi içinde Türkiye’nin yetiştirdiği üç değerli şahsiyet aramızdan ayrıldı.
Bizlere çok şey kattılar.
“Alimin ölümü, alemin ölümü gibidir” sözü gerçekten de burada anlam bulmaktadır.
 
Bu değerli üç insan için Allah’tan rahmet diliyorum.