Her yıl olduğu gibi bu yıl da Ramazan ayında tüketimde sınır tanımıyoruz…

Varlıklısı, yoksulu ile herkes bir şekilde tüketici olmuş.

Eh böyle olunca tüketicilerin ihtiyacına cevap verecekler de çıkacaktır.

Arz talep meselesi ne de olsa..

O nedenledir ki her köşe başında bir satıcı gerçeği ile karşılaşıyoruz.

Batman’ın işlek ana caddelerinde her yüz elli metrede bir ‘çiğ köfte’, her yüz metrede bir tatlıcılar vs…

Fırınlar iftar ve sahura özel ekmekler çıkarıyorlar. Yağlısı, yumurtalısı, sucuklusu ne isterseniz var…

Örnekleri sıralamaya gerek yoktur.

İyi de nasıl denetleniyorlar?

Ya da şöyle sorayım; toplum sağlığı için denetleyenler kim? Yerel basında ciddi bir denetim yapıldığını duymadık.

Yıllardır uyarmamıza rağmen toplum sağlığından sorumlu denetleyicileri alanda göremiyoruz.

Gazetemiz Yazı İşleri Müdürü Sayın Arif Arslan da, önceki günkü yazısında toplum sağlığı konusunda önemli tespitlerde bulunmuştu.

Bazı ülkelerin ülkemizden sebze ve meyve alırken oldukça titiz olduğuna dikkat çekerken, şu değerlendirmeyi yapmıştı: “ O kadar titizler ki; ‘şok’lanmamış ve üzerinde ilaç kalıntısı da olsa kabul etmeyen o ülkelerin istemedikleri sebze ve meyveyi maalesef iç piyasada tüketiyoruz.
Çünkü bizde sebze ve meyvede ilaç, gübre kalıntısı olup olmadığı kontrol edilmiyor.
İluh deresinden akan atık sularla sebze-meyve bahçelerini sulayanlar var.
Ve o bahçelerden çıkan ürünler, pazarda bizlere satılıyor.
Biz de soframıza koyup, çocuklarımıza yediriyoruz.
Bugüne kadar bu şehirdeki pazarlarda satışa sunulan sebze-meyvelerin denetlendiğini, numunelerin kimyasal analizlerinin yapıldığını hiç duymadık…
Keşke bizde de yurt dışındaki gibi satışa sunulan sebze ve meyvelerde kimyasal kalıntı kontrolü yapılsa.”

Halkın sağlığından sorumlu olanlar gerçekten görevlerini yapıyorlar mı?

Şayet yapıyorlarsa, niçin basına bilgi vermiyorlar? En azından caydırıcı olabilirdi.

Toplum sağlığını düşünmeden üretim yapan ve tüketicilere sunanlar diledikleri gibi hareket ediyorlar.

Geçtiğimiz günlerde, ‘Evet, hayatın her alanında sorunlarla karşılaşıyoruz. Sorunları asgariye indirmenin yolu, denetleyicilerin sorumluluk bilinciyle hareket etmesinden, görevlerini yapmalarından geçer. Yediğimiz ve içtiklerimizin güvenliği denetleyicilere bağlıdır. Gerekli denetimler yapılmadığı zaman yığınla sorunla karşılaşırız. Onlara da inşallah ileride değineceğiz” diyerek toplum sağlığı konusunda görevimi yapacağımı söylemiştim.

Kimseye haksızlık yapmak istemem. Toplum sağlığından sorumlu olanlar, şayet bilmediğimiz çalışmalar yapıyor ve gıda kontrolü görevlerini yerine getiriyorlarsa, bizi de(Yerel basının tümünü) bilgilendirsinler. Köşem yapacakları açıklamalara açık olacaktır.

VAHŞET HABERLERİ DÜŞÜNDÜRMELİ!..

Son günlerde yine vahşet haberleriyle yatıp kalkıyoruz. Hunharca cinayetler toplum olarak nereye sürüklendiğimizi sorgulamamız için yeterli nedendir. İşte son günlerdeki vahşet haberlerinden sadece üçüne bakalım:

“İzmir’in Bornova İlçesi Çamdibi Semti’nde bir süredir bunalımda olduğu ileri sürülen 29 yaşındaki S. E., eşi 34 yaşındaki Serap ile kızı 5 yaşındaki S. E.’yu bıçakla öldürdükten sonra intihar etti.

Adana'nın Ceyhan ilçesine bağlı Dokuztekne mahallesinde oturan A. A. kendi ailesinden 4 kişiyi öldürüp bir kişiyi yaraladı. A, intihar etmek isterken İlçe Emniyet Müdürü tarafından ikna edilip gözaltına alındı.

Hatay'da eski eşini ve 5 yaşındaki kızını bıçaklayarak öldüren 28 yaşındaki Gökhan Y. isimli adam intihara kalkıştı.”

Bu vahşet haberleri düşündürmelidir. Vahşet haberleri için genel değerlendirmem şöyledir; Gün geçmiyor ki ülkemizde, birden çok kentimizde vahşi ve hunharca cinayetler işlenmesin…

Annesini, babasını, kardeşini, eşini, oğlunu, kızını…

Halasını, teyzesini, dayısını, yeğenini, komşusunu, sevgilisini vahşice öldürenlerin haberlerini okuyor, görsellerini izliyoruz…

Baltalısı, keserlisi, satırlısı, hançerlisi, bıçaklısı, ateşli silahlısı ile işlenen cinayetler…

Araçla ezerek, telle, iple boğarak, yüksekten atarak öldürmeler…

Ve daha aklınıza gelmeyen her yönteme başvurularak cinayetler işleniyor…

Toplumumuz nereye gidiyor?

Vahşet haberlerinin düşündürmesi gerekmez mi?

Sadece bu vahşet haberleri nedeniyle araştırmaların yapılması, sorunların nedenleri hakkında veriler toplanması da gerekmiyor mu?

En acıklısı nedir biliyor musunuz?

Bu toplum vahşet haberlerine alıştırılıyor. Sanki bir mühendislik çalışmasıyla toplum yavaş yavaş değiştiriliyor…

Nasıl mı alıştırılıyoruz?

Bir cinayet işleniyor, “tinerci dehşeti” diyerek geçiştiriyoruz…

Bir genç ailesini yok ediyor, ‘cinnet geçirdi’ diyerek meseleyi önemsemiyoruz…

Baba, kızını mı doğradı, medyadaki haber başlığı hazır; ‘bir anlık öfke’…

Örnekleri çoğaltabilirsiniz.

Medyada yer alan vahşet haberlerinden gına geldi. Ama bunun temel nedenlerinin genel olarak sorgulanmadığını gözlemlemekteyim.

Geçen hafta içerisinde aynı günde izlediğim televizyon haberlerinde, iki ayrı kişinin anne ve babalarını öldürdüklerine yer verilmişti.

Artık sıradan cinayetler de işlenmemeye başladı. Hunharca cinayetler daha çok revaçta!..

İçimizdeki katiller, öldürdükleri kişilerin vücutlarını parçalara ayırarak etrafa atabiliyor…

Dinimiz bir insanı öldürmenin, bütün insanları öldürmekle eş anlamlı olduğunu söylüyor, ancak en hunharca cinayetlerin ülkemizde de sıkça işlendiğine de tanık oluyoruz…

Vahşet haberlerinin hepimizi düşündürmesini diliyorum.