“Petrolspor'un yükseliş dönemi ne zaman?” derseniz, “Talat Atalay dönemi” derim.

Bu dönemde TPAO'nun sahası ilk defa doğal çime kavuştu.. Kulüp yeni binasına da bu dönemde yerleşti... Yarışmacı anlamında tavan yaptı, süper ligin kapısından dönüldü.

Maçlar, Antalya'da yapılmıştı. Ben de takımın bir parçasıydım. Antalya havaalanına indiğimizde, bizleri Güneydoğu'nun her şehrinden gelen büyük coşkulu bir taraftar grubu karşılamıştı. Çok duygulanıştım.

Çünkü taraftarın yüzde doksanı gece konduda yaşayan, kısıtlı imkanlarıyla destek olmaya gelmiş,  gerçek spor severlerdi. 

Finalde Petrolspor, on kat daha fazla para harcayan Göztepe takımına elenilmişti. Yönetim, tesisler ve yarışmanın dışında üretkenlikte de başarılıydı.

Dönemin yöneticilerinden Hidayet Eren ağabeyle yaptığım sohbette şöyle demişti: “Mehmet Kaplan’ı üçe aldık, 90 Milyara Vanspor'a sattık..”

Takımın başına her kesimin tanıdığı kişi getirildi. Kamuran Yavuz'un yanına yerli antrenör vermesi, yöneticilerin iyi bir vizyona sahip olduğunu gösteriyordu.

Ayrıca kulüp insan yetiştirirdi...

Koray, Ankara Pttspor'da kavga ettiği için kadro dışı bırakılmıştı. Petrolspor onu kazanmıştı. Devran'ı, Beşiktaş'ın altyapısından transfer edip, ‘torpil’ dediler. Ahmet Acar, Altay kulübünde kadrodan uzaklaştırılmıştı. Yönetim takıma kazandırdı. Emin Tosun’a dönemin avukatlarından Süleyman Kaya'nın ricasıyla yönetim tekrar bir şans vermişti. Okan Öztürk, piyasada tanınan biri değildi. Yönetim, tercih hakkını ondan yana  da kullanmıştı. Veysel ve Tolga'yı da ekleyebiliriz bunlara. Takımın diğer transferlerinden söz etmeye gerek yok.

Sözün özü; yapılan transferlerin çoğu sorunlu gibi görünse de, sezon bittikten sonra, doğru transfer hamlelerinin ne kadar da yerinde olduklarını gösterilmiş oldu.

Klasman maçların bitmesinden sonra yönetim Kamuran Yavuz'un istifasını kabul edip, takımın finallerde yerli hocasına güvenip, Cahit Hoca'yı takımın başına getirmişti. Bir de birilerinin kulağına küpe olsun; takımın yarısı, yerli futbolculardı.

Anlatıklarımdan, başarının tesadüf olmadığını, yöneticilerin tercihlerinden kaynaklandığını görebiliyoruz.

İkinci bölümde görüşürüz.