Süleymaniye merkezli deprem, Batman’da halkı panikle sokaklara indirdi. 12 Kasım 2017 tarihini pek çok Batmanlı unutmayacaktır…

Sessiz sedasız yaşanan depremlerin insanları büyük dehşete ve korkulara sevk ettiği gerçeği bilinen bir gerçekliktir. Hele daha önce hiçbir depreme tanıklık yapmamış kimselerin çok büyük korkuya kapılmalarını normal karşılamak gerekir diye düşünüyorum.

12 Kasım gecesi bir yeğenimin evinde iken depreme tanık olduk. Gültepe mahallesindeki bir evin 4. katında depremi çok iyi hissettik. Yedi kişinin bulunduğu odada en az 30 saniye ile sarsıldık, ama hiçbirimiz panik yaparak apartman dışına kaçmadık. Apartmandakilerin çoğunun dışarıya kaçtığını gözlemledik.

Evden uzakta olduğum bir sırada yaşanan depremde çocuklarımı eşim teskin etmiş. Depremden iki saat sonra eve geldiğimde ailem dışında herkesin apartman dışına kaçtıklarını öğrendim. Bazı komşuların ağlayarak apartman dışına kaçtıkları bir sırada, üstelik deprem sarsıntısı devam ederken, paniğe kapılmayan eşim, doğalgaz vanasını kapatmış. Üstelik kapıdaki komşu vana girişlerini de kapatıp, çocukları korkmamaları konusunda teskin etmiş. Balkona çıkıp komşuların kaçışlarını izlediklerini belirten eşim ve çocuklarıma, ‘Aşağıya inin’ diye bağıranlar olmuş.

“Apartman dışına kaçan komşular nerede duruyordu?” diye sorduğumda, hepsinin sokakta bekledikleri cevabını verdiler. Apartmanların yıkılması halinde sokaktaki komşuların can güvenliği olmayacaktı.

Evet, korkunç bir depreme daha tanıklık yaptık. O depreme sevinen ve sevinçlerini izhar eden nice alçaklar oldu. Bu faşist ve ırkçılarla ilgili belki başka bir yazıda söyleyeceklerim olacaktır. Böyle alçakları cezasız bırakan sisteme itirazım olacaktır.

Çok uzun yıllardır aralıksız günlük yazılar yazıyorum. Geçen zaman sürecinde dünyada yaşanan pek çok deprem haberlerini takip eden biriyim.

Açıkça belirteyim; Süleymaniye merkezli deprem kadar çok geniş alanda hissedilen depremleri duymadım…

Azerbaycan, İran, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri, Irak, Suriye, Türkiye ve bazı kaynaklara göre Pakistan’da bile hissedilen bir depremden söz ediyorum. Depremin şiddeti ve hissedilen alanlara göre can ve mal kaybı açısından ucuz atlatılmış…

DEPREMDEN SONRA SİLAH SESLERİ…

Depremden sonra Batman’da yine ilkelliğe de tanık olduk. İçimizden bazı geri zekalılar yoğun şekilde silah sıktılar…

Sosyal medyada anında, “Deprem sonrasında silah sıkan geri zekalılar, sizlerden utanıyorum” diye paylaşım yaptım…

İfadelerim ağır değildir, herhangi bir hadise sonrası silah sıkanları geri zekalılar olarak nitelemeye devam edeceğim…

Ay ve güneş tutulması olur, içimizden bazı ahmak geri zekalılar havaya silah sıkmaya başlarlar…

İyi de neden? Hiç akletmez misiniz diye sormak isterim kendilerine…

Yıllar önceydi. Sabah namazı vakti sıkılan silahları duyduğumda, önce mahalle arasındaki bir kavga veya hırsızlık olayı veya bu olmasa polislerle yasa dışı bir oluşumun arasındaki çatışma olabileceğini düşünmüştüm.

Silahlar gece yarısı saatlerinde de patlasaydı, aklıma ilk önce bir futbol karşılaşması gelecekti. Milli takımın veya Galatasaray’ın galibiyeti sonrasındaki silahlı kutlamalara alışmış, daha doğrusu alıştırılmıştık…

Bu kez sabaha karşı ve her yandan silah sesleri gelince, toplumun genelini ilgilendiren bir olumsuz durumun olduğunu düşünerek 155 polis hattını aramıştım. Karşımdaki polis memuru, ‘Bir deprem yaşandı, ikaz amaçlı silahlar sıkılıyor’ dediğinde, bu kez depremin ucuz atlatılması için dua ettim…

Kandilli Rasathanesi’ni arayarak depremin merkez üssü ile şiddetini öğrenmiştim. Öncü mü, artçı mı, daha büyük deprem yaşanabilir mi şeklinde sorular sorduğumda, “Elazığ depremi yeteri kadar büyük, artçı şoklar yaşanabilir” cevabını alacaktım.

Elazığ depremi sırasında yaşadıklarımdan söz ediyorum. Yıl 1978 veya 1979, tam hatırlamıyorum; TÜPRAŞ Rafinerisi’nde büyük bir patlama yaşanmış, gökyüzü bir anda gün gibi aydınlanmıştı…

Batman’da korku egemen olmuştu. Yoğun siren sesleri, gökyüzüne yükselen alevler ve kapkara dumanlar dehşet vericiydi…

TÜPRAŞ Rafinerisi’nde çıkan yangın dehşetinden herkesin haberdar olması için yoğun şekilde silahlar sıkılıyordu. ‘Ateşe tuz dökülür gibi’ diyorlar ya, o şekilde silahlar sıkılıyordu. Batman’dan kaçan on binlerce insanın araç konvoyu ise hala gözlerimin önünde… (Haydi orada ciddi bir tehlike vardı, anlarım.)

Yine bir defasında şehre su sağlayan içme suyu deposuna zehir atıldığı gerekçesiyle silahlar sıkılmıştı. Sonradan yalan olduğu ortaya çıkacaktı.

Eski yıllarda ev veya cep telefonları olmadığından, deprem veya ay ile güneş tutulmaları dışındaki bir hadise için silahla uyandırma-uyarmaya bir anlam verebiliyordum. Yaşanmış bir deprem sonrasında uzun süre silah sıkmak akıllı işi değil. Bu ilkellikten artık vazgeçilmesinin zamanı geçmektedir.

Değerli Okurlar, deprem değil, ihmal, tedbirsizlik can alır. Yapılarımızı şiddetli depremlere karşı dayanıklı yapmayacak olursak, çok can kaybı ile karşılaşmaya devam ederiz.

Elazığ’da 6 küsur şiddetinde bir deprem yaşanmıştı. O konudaki değerlendirmemden bazı satırlarla yazımı bitirmek istiyorum: ‘Şili’de 8,8 şiddetinde deprem yaşanıp, dünyanın ekseni kayıyor; orantıya vuracak olursak ölü sayısı ve yıkımı biz daha fazla yaşıyoruz…

Acaba neden?

Deprem mi, ihmal mi can alan, yıkıma neden olan diye düşünmek gerekmez mi?

Bakınız, Elazığ kırsalı merkezli depremde, 50’den fazla insanımız yaşamını yitirdi, bir o kadar insanımız yaralandı. Japonya veya dünyanın büyük deprem yaşamış ülkelerinde 7 şiddetindeki depremler can almaz iken, benim köylerim yerle bir oluyor.

Kim buna ‘kader’ diyebilir?..

Hayır hayır kendimizi aldatmayalım. Deprem değildir can alan ve yıkım yaratan. Cehalettir, geri kalmışlıktır, sorumsuzluktur, sahipsizliktir söz konusu olan!..

Elazığ köylerinden yükselen hawar ve ağıtlar yürek yaktı. Hele o görüntüleri izlerken kahroldum…

Bu köşede geçmiş yıllarda açıkça yazdım; köylerimiz hala taş devrini yaşıyor diye...

Köylerimiz gerçekten de taş devrini yaşıyor. Taş, kerpiç ve toprak damlı evler dünyanın neresinde kalmış? Elazığ depremi bu gerçeği gözler önüne serdi. Benim bölgemde insanlarım hala kerpiçten ve toprak yığma yapılardan oluşan evlerde yaşamını sürdürüyor. 21. yüzyıla yelken açan dünya gerçeğine aykırı bu durumu sorgulayan yok…

Şu gerçeği bilelim; deprem kader değil, önlem alınırsa canlar yitirilmeyecek. Ama taş devrini sorgulamadığımız müddetçe de her deprem sonrasında ağıtlar yakmaya devam edeceğiz…