Değerli Okurlar, gönüllülük temelinde toplum yararına faaliyetlerin yürütülmesi anlayışını savunan biriyim.

Çevre ve insan hakları alanında sayısız etkinliklerde, her zaman görüşlerimi ifade ederken, her şeyi devletten beklemenin yanlışlığına dikkat çekmişimdir.

Her şeyi devletten bekleyecek olursak, sorunların birikeceğini ve ülkemizin, kentimizin kalkınmasının çok zaman alacağına inanıyorum.

O nedenle gönüllülük temelinde, toplum yararına faaliyetlerde bulunmayı görev bildim. Hem inancım, hem insani bakış açım gereği evde oturup, sorunları seyredenlerden olamadım hiçbir zaman…

Neme lazımcı, ‘bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın’ zihniyetiyle hareket edenlerden olmamamız gerektiği konusunda da çalışmalar yürüttüm.

Bunun için gönüllülük temelinde, toplum yararına faaliyetler yürüten sivil toplum kuruluşlarında görevler aldım, sorumluluklar üstlendim.

Halen insan hakları, çevre, yardımlaşma ve dayanışma vb gibi çeşitli kuruluşlarda bir gönüllü olarak faaliyet yürütmeye devam etmekteyim.

**

**

Bu kentte, iki binli yılların başında sivil toplum kuruluşları yoğun şekilde gündemdeydi. Dünyaya değişik pencerelerden bakan insanların, farklı sivil toplum kuruluşlarında görev almaları kadar doğal bir durum olamaz.

Önemli olan ‘uzlaşma kültürüne’ sahip olmak, asgari müştereklerde bir araya gelebilmektir.

Ülkemizin Avrupa Birliği’ne üye olmasını en büyük hedef olarak ilan eden mevcut siyasi iktidar, iki binli yıllarda tek başına iktidara geldikten sonra sivil toplum kuruluşlarının önünü açmıştı.

AB uyum yasalarını çıkaran ve sivil toplum kuruluşlarına/örgütlerine üyeliğe kolaylıklar sağlayan hükümet gerçeğine tanık olduk.

Avrupa ülkelerinde olduğu gibi ülkenin kalkınmasının yolunun sivil toplum kuruluşların sayısının artmasından geçtiğine inanılıyordu. O nedenle örgütlü, bilinçli toplum olabilmemizin önündeki yasal engeller bir bir ortadan kaldırılıyordu.

**

**

Ülkemizde ve kentimizde uzun yıllar boyunca STK’lar çok etkin oldular. Batman’da, çok farklı görüşlere sahip STK’lar, İçişleri Bakanlığı’na bağlı olarak faaliyetlerini yürüten ‘Batman Kent Konseyi’ çatısı altında bu kente önemli hizmetlerde de bulundular.

Ancak Kent Konseyimiz uzun süredir aktif değil. Sivil toplum kuruluşları da çeşitli nedenlerle kendilerini ifade edemiyorlar.

Bunun olumsuz faturasını milletçe ödeyeceğimize inandığımdan, sivil toplum kuruluşlarının toplum yararına faaliyetlerde bulunmalarının yolunun yeniden açılması gerektiğini düşünüyorum.

AB ÜLKELERİNDE STK’LAR

Sivil toplum kuruluşları ile ilgili kısa ansiklopedik bilgiye bakalım: “Sivil toplum kuruluşları (STK), resmi kurumlar dışında ve bunlardan bağımsız olarak çalışan politik, sosyal, kültürel, hukuki ve çevresel amaçları doğrultusunda lobi çalışmaları, ikna ve eylemlerle çalışan, üyelerini ve çalışanlarını gönüllülük usulüyle alan, kâr amacı gütmeyen ve gelirlerini bağışlar ve/veya üyelik ödemeleri ile sağlayan kuruluşlardır. Sivil toplum kuruluşları oda, sendika, vakıf ve dernek adı altında faaliyet gösterir. Vakıf ve dernekler topluma yararlı bir hizmet geliştirmek için kurulmuş yasal topluluklardır. Bu kuruluşlar devletin parçası olmamakla beraber, devlet tarafından da kontrol edilmezler. STK’lar, devletin gücünün yetmediği konularda araştırma, tesis ve hizmet sağlayarak devlet işlerindeki açığı kapamaya çalışır.

Çoğulcu bir toplum için STK’lar önemlidir.

Demokrasilerde STK’lardan vatandaş ile devlet arasında köprü rolü oynaması beklenir. Batıda sosyal devletin uzun dönemde bütün vaatlerini yerine getiremeyeceği, kamusal alanda sosyal devlet ve siyasi partilerin boşalttığı alanı doldurmak gibi bir zorunluluk ortaya çıktı.

Türkiye’de her 826 kişiye bir dernek düşerken bu oran özellikle AB üyesi ülkelerde oldukça yüksek. AB ülkelerinde dernek sayıları milyonlarla ifade edilirken, bu ülkelerdeki nüfusun büyük çoğunluğu sivil toplum örgütlerinde görev yaparak devlet sorunlarına ilişkin birçok konuda sorumluluk alıyor. Almanya’da 2 milyon 100 bin, Fransa’da bir milyon 470 bin dernek bulunuyor. Fransa ve Almanya’da her 40 kişiye bir dernek düşüyor. Bununla birlikte her 10 Fransız’dan 4’ü en az bir derneğin faaliyetine katılıyor. ABD’de bir milyon 200 bin dernek bulunuyor. Ülkede her 15 Amerikalıdan biri bu tür kuruluşlarda çalışıyor.”

**

**

Bu bilgilerden de Avrupa ülkelerinin neden bizden ileri olduğunu anlamak mümkündür.

Sivil toplum kuruluşlarının desteklenmesinin önemini bu vesile ile bir kere daha hatırlatmak istiyorum.

Toplum yararına faaliyet gösterenlerin, dünyaya çok değişik pencerelerden bakanların ortak paydası insan olmalıdır. Toplumu değiştirmek, daha duyarlı hale getirmek için STK’lar desteklenmelidir.

Bir yazarın STK’larla ilgili önemli ve çarpıcı ifadeleriyle yazımı noktalamak istiyorum: “Sivil toplum kuruluşları, eğitim, sağlık, güvenlik, beslenme, barınma gibi ihtiyaçların insani boyutlarıyla ilgilenmektedir. Sivil toplum kuruluşları, doğal afetlerde, felaketlerde, savaşlarda, kıtlık ve yoklukta, kuraklıkta görev alarak insani yardım sağlarlar.

Sivil toplum kuruluşlarının önemi şu şekildedir:

*Toplumda bilinçlendirme ve farkındalık oluşturma faaliyetleri yürütürler.

*Tamamen insani değerler ve insan merkezli çalışırlar.

*Bağış kabul ederek ya da belli bir sermayeden hareket ederek varlıklarını korurlar.

*Yardımlaşmayı ve dayanışmayı sağlarlar.

*Eğitim, sağlık, beslenme ve barınma ihtiyaçlarını karşılarlar.

*Savaşlarda ve doğal afetlerde insani diplomasi ve arama kurtarma çalışmaları yaparlar.

Sivil toplum kuruluşları bir milletin dünyaya karşı duruşunu belirleyen ve milletin kendini güçlü hissetmesini sağlayan en önemli kuruşlardır. Bu nedenle sivil toplum kuruluşları halk merkezleri hareketleri sürdürürler.