Günümüz eğitim-öğretim sisteminin en alt basamağı olan ilkokuldan tutun da üniversiteye kadar her eğitim basamağında sınavlar neredeyse eğitim-öğretimin asıl amacı haline gelmiş durumdadır.

Bu noktadan hareketle eğitim - öğretim sürecinde sınavlara büyük bir ehemmiyet verilmekte ve eğitim- öğretim faaliyetinin dört önemli ayağı olan öğretmen, aile, öğrenci ve idarecilerin birinci önceliği haline gelmektedir.

Başta öğretmenler eğitim-öğretim yılı içerisinde müfredatı çocuklara kazandırmaya çalışırken sınav kaygısını öğrencilerin iyiliği ve geleceği açısından düşünüp vicdani olarak da vazifesini hakkıyla yerine getirmenin kendisine yüklediği sorumluluk ile elinden geldiği kadarıyla öğrencilerini sınavlara hazır hale getirmek için azami bir şekilde çalışmaktadır. Bu çalışma planında öğrencilerine öğrettiği bilgilerin iyice pekişmesi ve sınavlarda zaman ve stres kontrolünü kazanabilmesi için belli sayıda soru hedefi koyduğunu ve bol bol soru çözmesi gerektiğiyle ilgili çabalarını ya kendinizden ya da şu an okuyan çocuklarınızdan bilirsiniz.

Öte yandan ailelerin de çocuklarının iyi bir gelecek ve meslek sahibi olup rahat bir yaşam sürmeleri, kendi çektikleri sıkıntıları çocuklarının çekmemesi, yaşadıkları zorluklarla karşılaşmamaları için çocuklarının sınavlara hazırlanmasını ciddiyetle takip ettiklerini ve farkında olmadan baskı bile yaptıklarını görebiliyoruz.

Öğrenciler de ilkokulun kendi içinde yaşattığı; okula başlama korkusu, anneden ayrılma ile yaşadığı güven - güvensizlik duygusu derken, ilkokul biterken de bu kez öğretmeninden ve arkadaşlarından ayrılma kaygısının vermiş olduğu psikolojik durumdan çıkmanın yolunu ararken ortaokulda yeni arkadaşlar ve tek bir öğretmenden, birçok öğretmenle ders işleyeceği yeni okul hayatının şokunda iken not ortalamasının teog sınavlarına etkisiyle tanışması pek uzun sürmeyecektir. O da bu durumun doğal bir sonucu olarak geleceğini kazanmak, ailesinin yaşadığı zorluklarla karşılaşmamak, başarılı olmak ve iyi bir meslek sahibi olmak için başlayacaktır soru çözmeye.

Son olarak idarecilerimiz de bu sınav sistemine odaklanmış eğitim öğretim anlayışının doğal sonucu olarak okulun ve eğitim öğretim faaliyetinin değerlendirmesini yaparken deneme sınavları veyahut TEOG,YGS,LYS vb. sınavlarının sonuçlarına göre, okul sıralamalarında kaçıncı olduklarıyla ya da il başarısı açısından Türkiye’nin kaçıncı ili arasında yer aldıklarıyla ilgili sıralamaya göre okulları, öğretmenleri ve öğrencileri değerlendirmekte olduklarını yine genel ve yerel basından görebilmekteyiz.

Oysaki eğitim öğretim faaliyetinde asıl gaye soru çözen öğrenci değil, sorun çözen öğrenci yetiştirebilmektir.

Konuyu tekrardan farklı bir bakış açısıyla ele alacak olursak sürecin ilk ayağı olan öğretmenlerin, eğitim öğretim sürecinde öğrendiği bilgiyi aklında tutan, ezberleyen ve sınavlarda birinci olan öğrenci, iyi öğrencidir anlayışından vazgeçip öğrendiği bilgiyi kullanan, hayat boyu karşılaştığı problemlerde ve zor durumlarda ya da karşısına çıkan

fırsatlarda öğrendiği bilgilerden yararlanan, düşünen, eleştiren, sorgulayan, tartışan, üreten öğrenci yetiştirmek olmalıdır.

Sürecin ikinci ayağını oluşturan ailelere gelince, okul başarısında ya da sınavlarda çocuklarını başka çocuklarla kıyaslayarak değerlendirip, sırf hayatı kurtulsun, rahatlasın diye çocuğun iç dünyasında çalkantılı, karamsar bir ruh hali yaşamasına ve çocuğunun kendini keşfetmesine fırsat vermeden sindirmektense mutlu, kendinden emin, özgüveni yüksek, başarmaya ve kendini gerçekleştirmeye kararlı adımlarla ilerleyen, doğru ve de kendine uygun işi seçeceğine inan çocuklar yetiştirmek daha doğru olmaz mı?

Öğrenciler ise daha çok soru çözüp, ders ve test kitaplarını bitirme endişesinden çok normal bir şeklide hikaye, roman, kişisel gelişim vs. gibi kitapları okuyan her türlü sosyal ve kültürel faaliyetlerini kendini sıkmadan, zorlamadan, incitmeden geleceğe dönük ufaktan ufaktan hazırlanan, bu arada da sınavlara kaygıdan uzak, kendinden emin şekilde aile, öğretmen ve çevre baskısı hissetmeden çalışması daha doğru olmaz mı? Öğrendiği bilgileri sırf soru çözmek daha çok net yapmak için değil yaşam boyu kullanmak ve hayatında tatbik etmek üzere kullanması daha doğru olmaz mı?

İdarecilere gelince eğitim öğretim faaliyetlerinin başarı değerlendirmesini sınav sonuçlarına göre yapmaktansa öğrencilerinin kendilerine ve topluma ne kadar faydalı bireyler olarak yetiştirildiğine odaklanmaları daha doğru olmaz mı? Nihayetinde yetiştirdiğimiz nice birincilerin ve en başarılıların topluma bazen fayda yerine zararlar getirdiğini öğrendiklerini iyi amaçlar yerine kötüye kullandıklarını ülkemizde ve dünyanın değişik ülkelerinde görebiliyoruz. Okulların asıl hedefi sınavı kazandıran öğrenci yetiştirmek değil, kendine, topluma ve ülkesine fayda sağlayan öğrenci yetiştirmek olmalıdır. Okul bizleri hayata hazırlamalı ve hazırlarken de öğretilen bilgileri nasıl ve ne şekilde kullanacağımızı gösteren değerler kazandırmalıdır.

Tabi burada yukarıda zikrettiğimiz hususlar bir yana, eğitim - öğretim sürecinde gerçekten çok duyarlı öğretmen, aile, öğrenci ve idarecilerin olmadığını söylemek büyük bir haksızlık olur. Yazımızda ifade ettiğimiz pek çok hususun esin kaynağını da bu kişilerden aldığımı ifade etmek isterim. Bu aradaMilli Eğitim Müdürlüğünün aldığı kararla ilde yapılan deneme sınavlarında okul sıralamalarının verilmemesi konusunda gösterdiği hassasiyeti yerinde bulduğumuzu belirtip teşekkür ediyoruz. Gerçek anlamıyla eğitim faaliyetinin farkında olanların sayılarının artması temennisi ile hoşça kalın…