İnsanlar hayata ilk göz açtıklarında ağlıyorlar.

Nedeni tam olarak bilinmez. Ancak bu konuda delilsiz/dayanaksız yorum yapanların haddi hesabı yoktur.

Kimilerine göre bebekler ana rahminden ayrılmak istemediğinden ağlıyor…

Bazıları bunu şöyle yorumluyor: ‘hayatın ne kadar acılarla dolu olduğu gerçeği ile karşılaştıkları için insanlar ağlıyor.’

Dini yorumlarına girsem uzun tartışmalar gerekir.

Bilim insanları ise başka şeyler söylüyorlar.

Bilime göre insanların oksijenle ilk temasının kaçınılmaz sonucu ağlamadır.

Doğrusu bilim insanlarına daha çok güveniyorum. Ancak hayatın acılarla dolu olduğu gerçeğine de inanıyorum.

Bediuzzaman’ın şu çok çarpıcı beyanı beni her zaman derin düşüncelere daldırmıştır: "Ey zevk ve lezzete mübtelâ insan! Ben yetmiş beş yaşımda, binler tecrübelerle ve hüccetlerle ve hâdiselerle aynelyakîn bildim ki, hakiki zevk ve elemsiz lezzet ve kedersiz sevinç ve hayattaki saadet yalnız imândadır ve imân hakikatleri dairesinde bulunur. Yoksa, dünyevî bir lezzette çok elemler var. Bir üzüm tanesini yedirir, on tokat vurur gibi, hayatın lezzetini kaçırır."

Evet, dünya hayatına sadece dünyevi cihetle bakılırsa, acılar ve elemler bütün lezzetleri götürür.

Evet, tıp kanunlarına ve dini anlamda ise ‘sünettulah’a göre doğuyor ve ölüyoruz.

Dünya hayatının herkes için geçici bir imtihan yeri olduğunu, canlarımız ve mallarımızla sınanacağımızı unutmamamız gerekir.

Sayılı yıllar sonra herkes edindiği bütün serveti bırakarak gidecek…

Materyalist düşünceye göre bütün varlıklar ebedi/sonsuz bir yok oluşa gidiyorlar…

Bunun düşüncesi bile insanlara ter attırır…

İlahi dinler ise insanların ebedi bir hayata doğru gideceklerini, iyilerin kainatın yegane yaratıcısı Allah tarafından sonsuz bir hayat ile mükafatlandırılacağını müjdeliyorlar. Kötüler için ise ebedi bir azap uyarısında bulunuyorlar…

Ahrete, ebedi bir hayata inanan biriyim. Ancak düşünen bir varlık olarak bazen çok derinlere gitmek istemiyorum…

Bazen azgınlaşan zalim insanlar, diktatörler, vahşetlerde sınır tanımayanları gördüğümde, ürperiyor ve “Ya Rabbi, zalimler nedeniyle bizleri helak etme” diye dua ediyor ve bunların neye güvendiklerini merak ediyorum.

Bazı insanlar dünya malına, servetine, maddi güçlerine çok güveniyorlar.

Oysa kendilerini bekleyen bir yaşlılık ve ölüm gerçeğini unutuyorlar…

Bütün bunları yazma nedenim size uzun uzadıya dini vaaz vermek değildir.

Ölüm en büyük vaazdır zira…

Bu yazımda sonsuz hayata dair bakış açımı ifade ederken, neyi düşündüğümü paylaşmak istedim.

Şu geçici dünya hayatında zor duruma düşen insanlara yardım etmenin sevinç ve mutluluğuna dikkat çekmek isterken, karaladığım satırlar yukarıdaki yorumu ortaya çıkardı. Ebedi bir hayatı düşünürken bile, sıkıntıda olan insanlarla ilinti kurmak zorunda kaldım.

İnanın bu dünyanın yaratıcısı bizlere iyilikleri bahşetmiştir. Yapacağımız hayırlı işlerin bir karşılığının olacağına kesinlikle inanıyorum.

EBU ZER YAŞAMI…

Kimsenin beraberinde götüremeyeceği ve koruyamayacağı dünya malını, zor duruma düşen insanlarla dayanışmada kullanmanın önemine inanan biriyim.

Yıllarca, mal biriktirmeye karşı çıkan ‘Ebu Zer Gibi’ (Kısmen diyeyim)yaşamamız gerektiğine inandım. Peygamberimiz Hz. Muhammed’in hayatına baktığımda, Ebu Zer gibi hareket ettiğini, mal biriktirmediğini gözlemledim.

Bize hakkında ulaşan mal biriktirmediğine dair bilgilerin doğruluğuna inanıyorum. Çünkü tarihte aksini ileri süren kimse çıkmamıştır.

Ancak kendisi servet biriktirmemişse bile, servet biriktirmeyi tamamen yasaklamamıştır. Herkesin biriktireceği dünyalık malın hesabını vermesi şartıyla bunu engellememiştir.

Ebu Zer gibi olmamız zaten mümkün değil. Ancak kısmen o doğrultuda bir yaşam sürme adına çok uzun yıllar dünyalık peşinde koşmadım.

Rabbim niyetleri en iyi bilendir, kendi adıma belirteyim o düşünceler doğrultusunda harcamalar yaptığım için sayılı yıllar öncesinde borçla bir ev sahibi olabildim.

Sonra günümüz Kapitalist zihniyetin egemen olduğu dünyada Ebu Zer benzeri bir yaşam düşüncesinin pratikte olumsuz başka sonuçlarının olduğunu anladım.

Büyüteceğim çocukların yanlışlara sapma ihtimalini düşünerek Ebu Zer benzeri yaşamdan kısmen koptum, kopmak zorunda kaldım.

Yine güçlü bir inanç sahibiyim, kazandıklarımı sadece kendim için harcamıyor, yoksulları gözetiyorum. Ebu Zer benim için bir idoldü. Yine öyle kalacaktır. Rabbimden helal rızık isterken, hesap verme şuurunu da hep talep edeceğim.

Düşüncemi açıkça ifade etmek istiyorum; sadece nefsimi kurtaracak ebedi bir cennet ve mutluluk için çabalamıyorum…

Yaptığım araştırma ve incelemeler ve çok uzun derin düşünceler sonucu bütün kainatı, evreni yaratan yegane bir gücün(Allah)olduğu gerçeğine ulaştım.

Bütün kainata hükmeden Allah’ın ezeli ve ebedi olması, her şeye gücünün yetmesi, her şeyi işitmesi, her şeyi bilmesi vs gerekiyor. Sıfatları hakkında uzun uzadıya bilgilerin olduğu Allah’ın rızasını kazanmak benim için yeterlidir.

Şu dünyadaki en akıllı varlık insandır. İnsanların haşa ebedi hayat olmasa bile hayırlı işler yapmasının önemine inanıyorum.

Yıllardır hep sorunlar ve çözümlerini yazdım, benim sonsuz hayata bakış açımı bilmeniz için de bu satırları karaladım. Rabbim sonsuz ebedi hayatta, bizi razı olacağı bir yaşama sevk etsin, yanlışlara düşürmesin diyorum.