Türkiye Siyasi tarihi yeniden geçmişteki çalkantılı dönemlerini yaşamaya başlıyor. Bu çalkantılı deneme süreçleri bu güne kadar değişik şekillerde atlatıldı. Lakin bu kez durum ciddi.

Çünkü bugüne kadar Adalet ve Kalkınma Partisinin yürüttüğü çalışmalar, yapmak istediği değişiklikler demokrasiyi ayakta tutmaya, siyaset kurumunu etkili kılmaya yönelik adımlar olarak kabul görüyordu ve vatandaştan ciddi destekler alıyordu.

Statüko adına ne varsa yapılan bu değişikliklerden nasibini aldığında halk demokrasi ve gelişme adına gerekli destek ve duyarlılığı gösteriyordu.

Şimdi vatandaşın kafasında soru işaretleri doğmaya başladı. Bunun değişik nedenleri var. Adalet ve Kalkınma partisi başlangıçta birlikte yola çıktığı birçok kesimle artık ortak yolda yürüme konusunda hevesli değil aksine birçok kesimi şu veya bu şekilde elemeye tabi tuttu. Bazı kesimleri ise hedef tahtasına koydu. İşin bu bölümünü meşhur fıkra ile aktarmaya çalışalım. Adamın biri günün birinde bakmış ki bostanına üç yabancı adam girmiş ve karpuzlarını kesip kesip nasipleniyor. Yanlarına vardığında üçü ile başa çıkamayacağını anlıyor. Bir şekilde onları bölüm gereğini yapması lazım! Adamlara dinlerini sormuş.

Birinci adam ben hıristiyanım demiş.

İkinci adam ben ateistim demiş.

Üçüncü adam ise ben müslümanım demiş.

Adam Müslüman ve Hıristiyan adamlara dönerek. Tek tanrıya inandığımız için benim malım size helaldir. Lakin bu Allahsızla ne işiniz var. Siz kenarda bekleyin bakalım diyerek Ateistin üzerine çullanmış. Adamı yerden kalkamaz hale getirene kadar dövmüş. Sonra müslümana dönüp biz din kardeşiyiz bu kâfirle ne işin var demiş.  Adam da ben yırttım diyerek hıristiyanı satmış. Adam onu da iyi ettikten sonra müslümana dönmüş. Bu ikisini anladım onlar bizden değillerdi peki sen nasıl din kardeşinin malına zarar veriyorsun diyerek onu da eşek sudan gelinceye kadar dövmüş ve üçünü de bostandan kovmayı becermiş.

Kısadan hisse bizim politik arenada durum bu yönüyle karpuz tarlası meselesine dönmüş durumda. Fethullan cemaati ile Ergenekona yönelim, ardından ergenekondan geriye kalanla cemaate yönelim sonra da ikisinden arta kalanlarla da Kürt kesimine yönelim görüntüsü var.

Peki, geldiğimiz nokta neden tehlikeli?

Tehlikeli çünkü iktidarın izlediği gerginlik politikası insanların demokrasiye ve uzlaşma kültürüne olan inançlarında soru işaretleri doğurmaya başladı. Toplumda ciddi şekilde rejim meselesi tartışılmaya başlandı. İktidarın yeni anayasa ve yeni yönetim modeli konusunda kuşkular var. Tek adam hâkimiyetinin sonuçları kestirilemiyor. Bu nedenle de insanlar baskıların artmasından, yaşam şekillerinin değiştirilmesinden, demokratik ve laik yönetim modelinden uzaklaşılmasından, kuvvetler ayrılığı meselesinin bir kenara bırakılmasından, bağımsız yargının tehlikeye düşmesinden kuşkulanıyorlar.

Tam da bu noktada başkanlık sistemi meselesi tartışılıyor.

Başkanlık sistemine karşı çıkanlar ister muhalefet partileri liderleri olsun ister iktidar partisinin içinde olsun hedef haline geliyorlar. Başbakanlık koltuğunda oturan Ahmet Davutoğlunun görevinden ayrılmak zorunda bırakılması ile iktidar partisindeki yapının durumu da ortaya çıkmış oldu. Davutoğlunun yerine gelen Binali Yıldırımın yaptığı açıklamalar zaten cumhurbaşkanının yolundan ayrılmayacağının somut göstergesidir. Bunan sonra fiilin durumun yasal hale getirilmesi söylemi mevcut durumu açık bir şekilde ortaya koyuyor.

Adalet ve Kalkınma Partisi yola başladığında uzun ve ince bir yolda yürüyeceklerini beyan etmişti. Bu yolun demokrasinin geliştirilmesi, insan hakları alanında ilerlemelerin kaydedilmesi, ülke sorunlarının demokratik yol ve yöntemlerle çözümlenmesi, AB üyeliğinin sağlanması, komşularla problemlerin aşılması gibi başlıkları içeriyordu. Muhafazakâr demokrat kadrolar olarak yola çıkan ekipten pek az kişi kaldı.

Partiyi diğer merkez sağ partilerden ayıran özellikleri vardı. Bu özellikleri sayesinde vatandaşın desteğini gönüldün alan bir partiydi AKP. Şimdi ibrenin yönü değişmişe benziyor. AKP merkez sağ partilerin izlediği politikalara yanaşan bir parti haline gelmeye başladı belirlemeleri yapılıyor.

Partide ortaya çıkan diğer bir unsur ise artık partinin tek bir kişi ile anılır hale gelmesidir. Recep Tayyip Erdoğan ismi AKP’nin üst kimliği olarak belirginleşti. Fiili durumda cumhurbaşkanı aynı zamanda partinin genel başkanı gibi davranıyor. Kimin genel başkan olacağına, kimin genel başkanlıktan ayrılacağına karar veren merci oluyor. Yeni Genel başkan bu durumu kabul ederek bu durumu yasal hale getirmek için çalışacaklarını beyan ediyor. Bir nevi ben yokum diyor.

AKP hakkında kapatma davası açıldığında bir an evvel kapanmalı diyenler bugün bu partinin politikalarının belirlenmesinde etkili danışman rolündeler.

Siyasetteki bu “U” dönüşleri oldukça tehlikeli bir durumu işaret ediyor. Yalancı terzinin olmayan elbisesi kralı çıplak hale getirmişti. Kimse korkudan sesini çıkarmamış, olmayan elbisenin güzelliklerini anlatmayı meziyet saymışlardı. Ta ki küçük bir çocuk çıkıp “Kral çıplak” diyinceye kadar!