Sinema, dizi sektörü; yapımcı, senarist, yönetmen, teknik ekip, kamara, dağıtımcı firma, oyuncu, sinema salonu ve izleyici kitleyi ifade eden sanatsal, kültürel ve ticari geniş bir olgudur.

Sinema ve dizi endüstrisi üretim yaparken ticari açıdan pazarlayabilmek için toplumun ilgisini çekebilecek yapımları üretme gayesi taşır. Ancak bunu yapabilmek için zaman zaman ülkenin kültüründen, tarihinden, halkın beğenilerinden, çağın; bilimsel, teknolojik ve kültürel değerlerinden de istifade etmek zorundadır.

Sinema sektörü, ürettiği yapımlar ile aynı zamanda ülkenin kültürünün, gelişmişlik seviyesinin, doğal ve tarihi güzelliklerinin tanıtılması açısından da son derce önemlidir. Konu aslıda çok geniş ve irdelenmesi gereken ve her bir ayağının ayrıca kritiğinin yapılması gereken bir konu ancak; biz yazımızın en başındaki tanımda saydığımız pek çok unsurundan sadece senaryo kısmını açıklamaya ve eleştirmeye çalışacağız. Bilindiği üzere her yıl pek çok sinema ve dizi çekimleri yapılmakta ve bunların bazıları halk tarafından beğeniyle izlenirken bazıları da halkın ilgisini celbetmemektedir. Burada tartışmak istediğim konu, ne tür hikaye ve senaryoların yapıldığını ve bu yapımların toplum üzerindeki etkilerini sosyolojik bir perspektiften kritiğini yapmak ve de ülkenin kültür düzeyinin olumsuz tanıtılmaması açısından ne türden yapımlara ağırlık verilmesi gerektiğini ifade etmektir. Bilindiği üzere bazı istisnalar haricinde ülkede çekilen film ve dizi senaryolarının konuları; aşk, komedi, cinsellik, zenginlik, korku, töre, mafya, güç, hırsızlık gibi ağırlıklı olarak insanların içgüdülerinden beslenen ; aşk, cinsellik, saldırganlık, güç dürtüleri ekseninde yapımlar ile tutunma çabası içerisinde olduğu görülmektedir.

Peki, neden yapımcı, yönetmen ve senaristler bu tür konularla ilgili yapımlara imza atarken bilim kurgu, fantastik, tarihi, ülkemizin çeşitli kültürel(olumlu manada kabul gören gelenek, adet, anane ve örflerimizi) tarihi, doğal güzellikleri, kültür değerlerimizi; yardımlaşma, dayanışma, paylaşma, kardeşlik, aile, cömertlik, merhamet,dürüstlük ve unuttuğumuz ve saymadığım daha nice güzel değerler, ön plana çıkaran senaryolar üretmez? Aksine yapımların pek çoğu yukarıda saydığım kültürel değerlerimizin tam tersi yapımları(yalancılık,sahtekarlık,evlilik dışı ilişkiler, aldatma, cinayet, açgözlülük,şiddet vb.) ile ülkede bir kültür kıyımına neden olmaktadırlar. Bu konu zaman zaman televizyondaki bazı tartışma programlarında da gündeme getirilip tartışıldı. Senaristler ve yapımcılar da yukarıda eleştirdiğimiz yapımları için savunma olarak halk bunları istiyor, bunları izliyor. Biz ne yapalım, iyi yapımlar yapınca ilgi çekmiyor tarzında yorumlar yaparak konuyu farklı bir noktaya çekmeye çalışıyorlar. Eğer gerçekten dedikleri gibi olsaydı halkımız neden yukarıda saydığımız güzel değerlerle ilgili Kore ve Hint filmlerine ilgi gösteriyor.

Hele de bu sancılı günleri geçirdiğimiz bu dönemde en çok ihtiyaç duyduğumuz bu değerleri yaşatmak bilinçli vatandaşlar olarak bizlere düşmektedir. Gerek bu türden yazıları bizler yazarak gerekse değerlerimize ters düşen, ailece izlemekten ve çocuklarımızın yanında kötü örnek olacak diye açmaya korktuğumuz TV dizleri ve programlarını RTÜK’e şikayetler yaparak, sosyal medyada tepkiler göstererek şuurlu bireyler olmak, çocuklarımıza iyi örnek olmak ve de onlara güzel bir gelecek bırakmak için bu türden mücadele ve çaba göstermek hepimizin sorumluluğundadır.

Güzel bir gelecek için çabalarımızın boşa çıkmaması ümidiyle bir sonraki hafta köşemizde buluşmak üzere hoşça kalın…