Kırgınlıkların, dargınlıkların had safhaya ulaştığı günümüzde, bizi birbirimize bağlayacak en önemli unsurlardan biridir hediyeleşmek. Dost kazanmada ve dostlukları pekiştirmede önemli bir araçtır. Gönüllü yardımlaşmaktır.
 
Toplumsal hayatta sevgi, saygı, birlik ve kardeşlik duygularının ete kemiğe bürünmesinde önemli bir yeri vardır. Toplumsal barışı sağlamada etkili bir unsurdur. Hediyeleşmenin önemi büyüktür. Hele bir de hediyelere iletişimi sağlayıcı bir misyon yüklenmişse
 
Tarihe baktığımızda, liderler arasında hediyeleşmenin farklı bir amaç taşıdığını görüyoruz. Özellikle İmparatorluklar zamanında hediyeleşme olgusunun ayrı bir misyonu var.
 
Her hediye ayrı bir anlam içerir, bunu çözmek ise ince bir zekâ gerektirir. Hükümdarlar aralarındaki soğuk savaşı hediyelerle dile getirirlermiş. Günümüzde anladığımız kavramlardan daha farklı biçimlerde anlamlandırılırmış.
 
Hediye sunan kişilerin sosyal statüsü, hediyenin niteliği, hediyenin coğrafi dağılımı bile farklı amaçlar ve anlamlar içerirmiş.
 
Tarihte yaşanan bir hadiseye göre, birbirine düşman iki komşu ülkenin hükümdarları savaşmak yerine farklı bir yöntemle birbirlerini rahatsız ederlermiş. Doğum günleri ve bayramlar da gönderdikleri ilginç armağanlarla zekâ gösterisinde bulunurlarmış.
 
Hükümdarlardan biri günün birinde, ülkesinin en önemli heykeltıraşlarını huzuruna çağırmış.
 
Heykeltıraşlardan istediği, birer karış yüksekliğinde ve altından yapılmak üzere birbirinin aynı üç insan heykeli yapmalarıymış. Heykeller hem tıpatıp aynı, hem de aralarında bir fark olacakmış.
 
Verilen sürede heykeller hazırlanmış ve doğum gününde komşu ülke hükümdarına gönderilmiş. Gönderilen hediyenin yanına bir de mektup konmuş.
 
"Doğum gününü bu üç altın heykelle kutluyorum. Bu heykeller birbirinin aynı gibi görünebilir. Fakat içlerinden biri diğer ikisinden çok daha değerlidir. O heykeli bulunca bana haber ver."
 
Hediyeyi alan hükümdar önce heykelleri tartmış. Üç altın heykel gramına kadar eşitmiş. Ülkesinde sanattan anlayan ne kadar insan varsa, çağırtıp hepsine bu heykelleri büyük bir dikkatle incelettirmiş fakat aralarında bir fark görünmüyormuş.
 
Hükümdarın sıkıntısı bütün ülkede duyulmuş ama çözüm bulanda yokmuş.
 
Fazla isyankâr olduğu ve isteklerine karşı çıktığı için, hükümdarın zindana attırdığı bir genç bunu çözebileceğini söylemiş. İyi okumuş, akıllı ve zeki olan genç, zindandan çıkarılıp getirilmiş. Önce heykelleri sıkı sıkıya incelemiş, sonra çok ince bir tel getirilmesini istemiş.
 
Teli birinci heykelciğin kulağından sokmuş, tel heykelin ağzından çıkmış. İkinci heykele de aynı işlemi yapmış. Tel bu kez diğer kulaktan çıkmış. Üçüncü heykelde ise tel kulaktan girmiş fakat herhangi bir yerden dışarı çıkmamış. Ancak telin sığabileceği bir alan kalp hizasına kadar iniyor ve oradan da öteye gitmiyormuş.
 
Delikanlı, yaptığı testin sonucuyla ilgili bir pusula yazıp hükümdara göndermiş.
 
“Kulağından gireni ağzından çıkaran insan makbul değildir.
 
Bir kulağından gireni diğer kulağından çıkaran insan da makbul değildir.
 
En değerli insan, kulağından gireni yüreğine gömen insandır.
 
Bu değerli hediyen için teşekkür ederim.”
 
Sözün özünde Melek der ki; keşke her insan duyduğunu yüreğine gömebilse. Herkesi kucaklayabilecek bir yüreğe sahip olduğunu bir bilse.
 
Keşke hep hediyelerle savaşsak, en tehlikeli silahımız hediyeler olsa.
 
Ve keşkelerimiz keşke hiç olmazsa.