Bu yazımda İslam’da ve İslam tarihinde şeriat ve hilafetin konumunu değerlendirmeye çalışacağız. Luğatta; Şeriat, takip edilen yol demektir. Dini anlamı ise, Dünyada adaletin sağlanması ve ahiret hayatının temini için Cenabı Allah’ın, peygamberler aracılığıyla insanlara gönderdiği ve takip edilmesi gerekli yol ve kurallardır. Bundan dolayı peygamberlere gönderilen vahye şeriat denilir. Hz. Muhammed’in Şeriati ve Hz.Musa’nın Şeriati denildiği gibi. Kuran-ı Kerim’de buyrulur ki: ‘’ Sonra da seni din konusunda bir şeriat üzere gönderdik. Sen ona uy ve bilmeyenlerin heva ve arzularına uyma.’’(Casiye:18) Şura suresinde de buyrulur ki: ‘’Dini ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin’’ diye Nuh’a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi, ibrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya tavsiye ettiğimizi Allah size dinde şeriat kıldı.’’Şura/13)
       Yukarıdaki ayette de ifade edildiği gibi, Cebabı Allah, kesin bir emirle Hz. Muhammed’in şeriata tabi olunmasını istemektedir. Dolayısıyla da bütün müminlerin Hz. Muhammed’i örnek almaları ve şeriattan ayrılmamaları gerekmektedir. Çünkü Kur’an’da buyrulur ki: ‘’and olsun ki, Resulullah sizden Allah’a ve ahret gününe kavuşmayı umanlar için güzel bir örnektir.’’(Ahzab:21)
   Zaten peygamberler, örnek alınsınlar diye gönderilirler, Yoksa gönderilmelerinin bir anlamı olmaz. Diğer bir ayette de buyrulur ki:’’Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının.’’(Haşir:7)
    Şeriat, Kur’an ve Sünnete uygun olarak Allah tarafından kuralları belirtilmiş bir yönetim şeklidir. Buna inanıp uygulamak imanın ta kendisidir. Kabul etmemek ise insanı dinden çıkarır. Çünkü şeriatla ilgili hükümler Kur’an’da geçer ve Allah’ın emir ve yasaklarından ibarettir. Oysa Kura’n’ın tek bir hükmünü red etmenin, insanı dinden çıkaracağı bütün ümmetin ittifakıyla sabittir. Örneğin içki veya faizin yasaklığını ret eden, hırsızlık yapanın elinin kesilmesini, zina yapanın kırbaçlanmasını veya recim edilmesini kabul etmeyen veyahut İslam hukukunun kısas ve mirasla ilgili kısmını benimsemeyen veya mümine kadının açılıp saçılmasını normal gören bir kimse dinden çıkar. Çünkü bunlar şeriatin birer hükümleridir. Böyle kimselerin namaz kılıp kendilerini Müslüman olarak takdim etmeleri durumu değiştirmez. Zira Kur’an’da buyrulur ki: ‘’Yoksa siz kitab’ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkar mı ediyorsunuz? Sizden böyle davrananların cezası dünya hayatında ancak rüsvaylik; kıyamet gününde ise en şiddetli azaba itilmektir.’’(Bakara: 85)
     Şeriat, Cenabı Allah’ın emir ve yasaklarını ihlal edenler hakkında uygulanan müeyyidelerdir de denilebilir. Müeyyidelerin bir kısmı bizzat Kur’an’da belirtilmiş, bir kısmı da yetkililerin takdirine bırakılmıştır ki buna tazir denilir. Örneğin: Zina yapan bekar bir kimsenin cezası yüz kırbaç vurmaktır. Zira burulur ki:’’Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun. Allah’a ve ahret gününe inanıyorsanız, Allah’ın dininde (hükümlerini uygularken) onlara acımayınız. Müminlerden bir gurup da onlara uygulanan cezaya şahit olup (hazır bulunsunlar)’’ (Nur:2)
 
      Birisi kalkıp da bunun zamanı geçtiğini, zorlama yoksa Avrupa da olduğu gibi ceza verilmemesi veya kırbaç yerine hapis cezasının verilmesini isterse, dinden çıkar. Çünkü Allah’ın bir emrini hiçe saymıştır. Kadının örtüsüz dışarı çıkmaması da Ahzab/59 ve Nur/31 ayetlerinde emir edilmektedir. Ancak bunu uygulamayan kadın hakkında herhangi bir dünyevi müeyyide belirtilmemiştir. Bunun müeyyidesi yetkililerin içtihadına bırakılmıştır. Caydırıcılık bakımından birkaç kırbaç vurulabildiği gibi birkaç gün hapis veya başka cezalar da uygulanabilir.
   Şeriata uygun kurulacak bir devletin adı İslam devletidir. İslam devletinde kanunlar yapılırken Kur’an ve Sünnet’e dayalı şeriata uygun olması imanın bir parçasıdır. Buna muhalif kanun çıkaranlar dinden çıkarlar ve onların diğer bazı dini vecibeleri yerine getirmeleri durumu değiştirmez. Çünkü Kur’an’da buyrulur ki: ‘’Kim ki Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar kafirlerin, zalimlerin ve fasıkların ta kendileridir.’’(Maide:44,45,47)
    Şeriat devletinde haksız yere adam öldürmenin cezası kısastır. Mirasçileri tarafından af edilmezse, kendisi de aynen öldürülecektir. Hırsızlık yapanın eli kesilecektir. Zina iftirasında bulunanlara 80,içki içene 40 kırbaç vurulur. Vücudun herhangi bir organını kırıp zarar verene aynısı uygulanır. Faiz yiyene, kumar oynayana tazir cezası verilir. Karma eğitime son verilir. İnsanlar çalışıp yaşarlarken ahiretin kazanılması amaçlanır. Yönetimde liyakat, ahiret sorumluluğu ve adalet esas alınır. İşsizlik sigortasının temini için zekat devlet tarafından toplanıp değerlendirilir. Eğitimde İslam kardeşliği ve Allah korkusu, Gayri Müslimlere karşı Resulullah’ın gazalarda uyguladığı prensipler esas alınır. İslam ve Şeriat devletinde hiçbir kavmin tam bağımsızlığı olamaz, belki ümmet anlayışıyla federal bir devlet yapısı içinde ve takvayı esas alarak kardeşliklerini sürdürecekler. Zalime ve saldırgan kafirlere karşı tek vücut gibi duracaklar. ‘’Biriniz nefsi için istediğini kardeşi için istemedikçe mümin olamaz’’hadisindeki incelik, ahlakın temel taşı olarak kabul edilir.
    Hilafet ise, halef teriminden gelir vekalet anlamındadır. Peygamberler aynı zamanda halifedirler. Buna İmam ve emir de denilir. Hz.Peygamberin vefatinden sonra bu görev onun yerine geçen Hz. Ebubekir’e geçti. Cenabı Allah Hz. Ademi yaratmak isterken meleklere hitaben buyurdu ki: ‘’Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.’’(Bakara:30)
      Yine Hz. Davud’a hitaben buyrulur ki:’’Ey Davud! Biz seni yeryüzünde halife yaptık.’’(sad:26) . Diğer bir ayette de buyrulur ki: Sizi yeryüzünün halifeleri kıldı.’’(En’am:165) Yukarıdaki ayetten de anlaşıldığı gibi halifelik görevi yalnız peygamberlere özel değildir. Belki Müslümanların başına geçip ümmeti temsil eden bütün liderlere verilen bir addır. Osmanlının yıkılışına kadar Müslümanların başına geçen bütün padişahlar halifelik unvanını da kullanmışlardır. Ancak Padişahlar halifelik unvanını gasp ederek kullanmışlardır. Çünkü halifelik babadan oğula geçen bir müessese değildir. Belki direk Müslüman halk tarafından veya Müslümanların bilginlerinden oluşan şura meclisi tarafından seçilir.
      Müslümanların birliklerinin sağlanması ve mevcut iç kavgalardan kurtulabilmeleri için bir halifeye ihtiyaç vardır ve bunun vacipliği üzerinde alimler ittifak halindedirler. Resulullah(sav) vefat edince, cenazesi iki gün bekletildi ve halife seçildikten sonra ancak defnedildi. Çünkü Halife olmadan Müslümanlar başka işle meşgul olamazlar. Ta ki halife seçilsin. Müslümanların bir gün dahi halifesiz kalmaları caiz değildir. Çünkü hadiste buyrulur ki: Her kim ki, biatsiz ölürse cahili bir ölümle ölmüş olur.’’(Müslim,Buhari) Halifenin seçimi ve bütün müminlerin ona biat etmenin gerekliliği konusunda bütün alimler müttefiktirler. Birinci dünya savaşından sonra İslam coğrafyası param parça edildi ve 52 devletcik ortaya çıktı. Bunlar arasında Kürdistan’ın bulunmaması Kürtler açısından en sancılı dönem oldu. Çünkü Araplara 22 devletcik verildi. Bir kısım devletlerin nüfusu Diyarbakır’ın nüfusu kadar bile değildi. Kürtlere en büyük zulmü batı alemi yapmıştır. Çünkü mevcut sinirleri onlar çizmişlerdir. Bir köy muhtarsız olamayacağı gibi koca İslam alemi de başsız kalmamalıdır. 
    Halifelik konusunda bir boşluk vardır. Bir kısım kimseler bu boşluğu doldurmak için zaman zaman halifelik iddiasında bulunurlar. Ancak eline yüzüne bulaştırırlar, kaş yapayım derken göz çıkarırlar ve Kar yerine zarar verirler. Benim bu husustaki önerim şudur: Kürtler de dahil olmak üzere İslam coğrafyasındaki bütün kavimler eyalet veya özerk şeklinde bölgesel yönetimlerini oluşturacaklar, her kavim kendi bölgesinde kendi dilini resmi dil olarak kullanacak, ayrıca birbirleriyle anlaşabilmeleri için ortak ikinci resmi bir dilleri olacak, bunların merkezi bir hükümeti olacak, her kavim burada temsil edilecek, bu temsilciler de halifeyi seçecekler. Dışa karşı tek devlet, içte de eşit şartlar altında İslam milletleri federasyonu namı altında varlıklarını sürdüreceklerdir. Avrupa birliği veya ABD de olduğu gibi. Böyle bir yapı, asr-ı Seadette olduğu gibi Müslümanların dünya ve ahirette izzet ve şereflerini yükseltecektir. Aksi takdirde de Müslümanlar hem dinlerinden olacaklar hem de dünyaları Cehennem’e dönüşecektir ve hadis-i şerifte anlatıldığı gibi birbirleriyle uğraşıp duracaklardır. Allah’a emanet olun