Ülkemiz, dört yıl aradan sonra genel seçimler için yeniden sandık başına gidiyor. Seçimlere kısa bir sürenin kaldığı bu günlerde herkes şimdiden seçim sonuçlarıyla ilgili tahminlerde bulunup, seçim sonrası ortaya çıkacak handikapların getiri ve götürüsünü hesap ediyor. Biz insanları diğer tüm varlıklardan ayıran en önemli özelliğimiz irade sahibi olmamızdır.  Bu irademiz sayesinde çeşitli tercihlerde bulunma hakkına sahibiz. Bu tercihlerimizin sonuçlarına iyi veya kötü katlanmak zorunda kalıyoruz.  Ülkemizde seçme yaşı: 18, seçilme yaşı ise 25’tir. 18 yaşın altında olanların seçme-seçilme hakları olmadığı için gelecekleri ile ilgi siyasi anlamda tercih hakları da yoktur.   Biz seçen ve seçilenler onların gelecekleri ile ilgili olarak da tercihte bulunuyoruz.  Doğru tercihlerde bulunup bulunmadığımızı öğrenmenin en iyi yolu kendimizi sorgulamaktır.   Bu anlamda bir an için kendimizi bir siyasi partinin liderinin yerine koyalım. Ve kendimize şu soruları soralım:

 Ben evimde ne kadar demokratım? 

 Evimdeki her bir bireyin insana yaraşır bir hayat sürmesi için ne yaptım, neler yapabilirim?

Evimde benimle aynı görüşte olmayan kişilere karşı nasıl bir tutum sergiledim?

İşyerimde yanımda çalışana nasıl davrandım?

Okulda, hastanede ve bütün hizmet yerlerinde nasıl bir tutum sergiledim? Gibi…

  Sorularımıza içtenlikle verdiğimiz cevaplar bizi mutlu ediyorsa, o zaman biz doğru yoldayız ve insanlığın geleceği için doğru tercihlerde bulunmuşuz demektir. Aile, toplumun en temel taşıdır. Demokrasi kültürü de ilkin ailede başlar. Anne ve babanın tutumu çocukların demokratik karakterlerinin gelişmesinde büyük rol oynamaktadır.  Ailesinde demokratik bir anlayış gören her birey, toplumun diğer bireylerine de aynı genişliği gösterecektir. Bugün bizim toplumumuzun en büyük eksiklerinden bir tanesi de bu genişliğe sahip olamamadır. Yıllarca beraber aynı sokakta, caddede,  okul ve benzeri birçok ortamda beraber yaşayan, aynı düşünceleri paylaşan gençlerimiz seçme yaşına eriştiklerinde bir anda düşman kesilebiliyorlar. Ülkemiz ve özelde de bölgemizde maalesef bu demokrasi kültürü çok geride kalmış bir durumda.  Bazen bu durumlar, hoş olmayan tatsız sonuçlar doğurabilmektedir. Ülkemize demokrasi kültürünün yerleşmesinin önündeki en büyük engellerden bir tanesi de seçimlere katılım oranın düşük olmasıdır. Örneğin;  2011 genel seçimlerinde seçime katılım oranı % 83,3’ iken yaklaşık 10 ay önce yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminde, seçime katılım oranı   % 74.13’te kalmıştır. Bölgemiz ve ilimizde ise seçimlere katılım  oranı bu değerlerin de altındadır. Geleceğimizi belirleyen bu seçimlerin birçoğunda insanların % 20-30 gibi bir kısmı iradesini sandığa yansıtmamıştır. Sandığa katılım, bir ülkenin demokrasi kültürünü ne kadar benimsediğinin göstergesidir. Sandığa katılım oranı ne kadar yükselirse, ülkenin demokrasi çıtası da o oranda yükselmektedir.  Biz de ülke olarak daha güzel yarınlar istiyorsak gidip oylarımızı kullanmalıyız ve böylece renklerimizi sandığa yansıtmalıyız. Eğer bizler sandığa gitmeyip oyumuzu kullanmazsak, başkasının verdiği oylara göre yönetiliriz.  Genellikle de ortaya çıkan bu sonuçların bazılarından hem bizler hem de çocuklarımız çok zarar görebiliyoruz. Vesselam…