Bazen dünyanın sorunlarına mizahsal bir açıdan bakmakta fayda var. Kasmıyorsun, vermek istediğin mesajı da en alasından ve de incitmeden veriyorsun. Bugün bu tarz yazalım dedik. Amacımız iyilik yapmaktır, üzüm yemektir, bağcı dövmek değil. Kötü niyetli, ülkeyi fesada verenlerden Allah bizi, sizi muhafaza etsin. Âmin.

* Kızım İlkokula başladığı yıl yeni bir sistem ile tanıştı ebeveynler: Yatık El Yazısı. Bizim çocukluğumuzda Güzel Yazı dersinde öğretilen ve daha çok siyah-beyaz fotoğraflarda görmeye alışkın olduğumuz ve de özellikle Mustafa Kemal Atatürk’ün çocuklara gösterdiği yeni yazılardı bu yazılar. Ancak zamanla güney sahillerine gitmelerimizle başlayan ve hani e-mail yoktu da mektup arkadaşlığıyla perçinlenen yaz arkadaşlıklarında görürdük el yazısını kullanan Avrupalıları.

İşin komiği biz onların yazısını okuyamazdık. Maalesef onlarda bizimkini

Aradan yıllar geçti ve sevindik artık çocuklarımız da Avrupalılar gibi el yazısıyla yazacaktı.

Filmlerde gördüğümüz Humphrey Bogart ve İngrid Bergman’ın “Casablanca”  ya da Clark Gable’ın “Rüzgâr gibi geçti” filmlerindeki renkli neon yazıları ve el yazmalarındaki gibi biz de artık el yazısıyla yazıverecektik gari.

Ya da bazı bilim insanlarının da belirttiği gibi el yazısı birleşik olduğu için göz, harf ya da heceyi değil topyekün cümleyi gördüğü için daha hızlı okuyacaktık.

Voooşşşşşşş. Hepsi biraz abartılı değil mi?

Maalesef şimdi de bir tartışma aldı başını gidiyor. Sebep ise çocukların el yazısı ile yazmaya alıştıklarından ve de bu çocukların ortaokul ile liseye gittiklerinde ise öğretmenlerinin bu yazıyı okuyamamalarından dolayı tekrar düz yazı ile ödevlerini ve sınavlarını istemeleri ve dahası uzun yıllar el yazısı ile yazmaya alışan/alışamayan çocuğun düz yazı tecrübesi eksikliğinden de bu yazıyı da hakkıyla yazamadığı ve de doktor yazısı gibi bir şeyler karaladığı yönündeki eleştirisi. (uzun cümle rekorumu kırdım yahu)

Allah rızası için bu ne yap-boz tahtasıdır. Ya öyle ya böyle, ama illa ki istikrar istiyoruz.

* Genç delikanlı bir evladı olan baba şunları söylüyor; Arkadaşlarının yanında çocuğum ezik kalıyor. Bir sermaye sağlayamadım, okulu bitirdi ama işte yok. Ne iş olsa yaparım diyor ama iş yok. En son bekçi olacağım, sizi bu hayattan kurtaracağım baba dedi evladım, tıpkı fakir ama gururlu delikanlı repliğiyle. Ama elendi. Bir bekçi bile olamayacaksam ne olacağım ben diyordu. Ama aradan zaman geçti. Çocuğum Polis Özel Harekât sınavlarını kazandı. Şimdi ben,  oğlumu bekçiliğe bile layık görmeyen bu kişilere seslenmek istiyorum. Bekçi olamazsın dediler ama oğlum Polis oluyor. Tıpkı hemşire olamazsın denilen kişinin Doktor olması gibi bir şey bu.

Amıcaya rahmetli Necat Uygur’un ünlü “Cibali Karakolu” piyesini seyretmesini tavsiye ettim. Orada da Necat Uygur diyordu ya, abeee zoruma gidiyor ben ilkokul mezunu Komiserim ama benim bekçi lise mezunu, yahu benden daha tahsilli.

*Vatandaş anlatıyor. Bir kızım vardı. Polis olmak istiyordu. Bundan 20 sene öncesiydi. Tam sınava gidecektik ki komşunun kızları benim kızı kandırdılar. Yok, sen polis olma, saçını örtemezsin, şöyle böyle diye. Kızım polis olmadı. İşsiz kaldı. Orada burada asgari ücretle yarı aç, yarı tok hayatını heder etti. Kocası da çoğu zaman işsiz. Halbu ki bugün Polis gücünde artık başı kapalılar da polis olabiliyorken benim kızım hep uzaktan uzaktan polis kızlara imrenerek bakıyor. Haa bu arada polis olma diyen kadın en son gördüğümde polislere hizmet eden bir yerde masa siliyordu. Vay beee.

*Belediye’ye atanan Kayyum meselesini biliyorsunuz. Önceleri halkta bir tedirginlik oldu. Ancak hizmetin dibini gören vatandaş bu stresi çabuk atlattı. Yeni otobüslerin ve pırıl pırıl park bahçelerin keyfine vardı. Ayrıca bölgemizde bisiklet kullanan tek bir bayan yok (bir tane vardı ama düştü ve bir daha da gören olmadı) iken koca otobüsü 1960 yapımı Sezer Sezin’in oynadığı veyahutta 1970 yapımı Fatma Girik ve İzzet Günay’ın başrollerini paylaştığı “ Şoför Nebahat” tarzıyla süren kadınlara da alışacaktı yurdum insanı. Ayrıca Kine Em Parkı başta olmak üzere kendilerine has üniformalarıyla “çaarikli” (Kürt kadınına has başörtüsü) kadınların temizlik yapıp etrafı çöpten arındırmaları da insana “nereden nereye” dedirtecek cinsten. Çünkü bu kadınların çoğu herhalde Üniversite mezunu değil. Ama çalışmaya da ihtiyaçları var. Kendilerine bu imkânı sağlayan ve pozitif demografik dönüşüme imzasını atanlara teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Koca ya da babasının 5 adım gerisinde yürümek zorunda bırakılan kadına bugün devlet yarım trilyonluk aracı emanet ediyor. Trafikte gördüğünüz bu analara, bacılara Şoför Nebahat filminin siyah-beyaz nostaljik tablosunu yarım yüzyıl sonra Batman’a taşıdıkları için bir el sallayın. Ya da parklarda, bahçelerde eğilmiş çer- çöp toplayan bu hanımefendilere sıcak bir gülümseme ile merhaba deyin veya eviniz yakın ise eşiniz, kızınız aracılığıyla soğuk ayran ve de demli çay ikram edin.