Ülkemizde son günlerde yaşanan dolar krizi ve küresel ekonomiye daha çok tüketici pozisyonda entegre olan ilişki biçimimizi açık bir şekilde ortaya koydu. Küresel ekonomiye entegre olurken daha çok tüketici pozisyonda olmanın faturasını ödemek durumunda kaldık.

Tüm bu olanlar bize bir kez daha gösterdi ki ithalat ve ihracat dengesinde ithalat lehine olan durumumuz ve sanayi devriminden bu yana üretim noktasındaki tembelliğimiz bugünkü yaşadığımız sıkıntıların birikip en sert şekliyle karşımıza çıkmasına neden olmuştur. Küresel ekonomiye büyük ölçüde sahip olanların çıkarlarına ters düştüğümüzde ve ekonomimize kast ettiklerinde nasıl bir dalgalanma olduğunu sanırım birçoğumuz gördük. Tüm bu olan bitenlerde şunu açık bir şekilde gördük ki üreten ülke değil de tüketen bir ülke olduğumuzda dışa bağımlılık ve yabancı para birimine olan bağlılık bağımsız ve güçlü bir ekonominin önündeki en büyük engeldir. Bazı zamanlar yaşanan nahoş olaylar bildiğimiz ama şuuruna varamadığımız bir takım gerçeklerin ayan beyan ortaya çıkmasına vesile olabiliyor. Tıpkı doların bu tırmanışında olduğu gibi… Umarım bu yaşananlardan sonra milli üretim ve milli tüketim seferberliği şuuruna erişmiş oluruz.

Makro ekonomik bir tablo ile konuyu kısaca değerlendirdikten sonra ülke ekonomisini mikro ekonomiden makro ekonomik seviyeye ulaştıran da şehirler olduğuna göre konuyu Batman sanayisi ve üretimine getirerek konuyu değerlendirmeye devam edelim. 400 bin nüfusu devirmiş kentimizde sanayi atılımları oluşturmak vakti değil midir? Şehrin Pazar payı iyi öte yandan komşu Diyarbakır’da 1 milyon 700 binlik nüfus da iyi bir pazar oluşturuyor. Sonra Doğu ve Güneydoğu Anadolu hatta orta doğu bile iyi bir pazar alanı olarak yatırımcılara cazip ikanlar sunuyor. Yatırım için gerekli sermaye ise kentteki lüks otomobil ve pahalı konutların alıcı bulduğu düşünüldüğünde bile azımsanmayacak bir sermayenin göstergesidir. Tüm mesele gözü pek girişimcilerin bir araya gelerek ortalıklar kuramamasıdır. Öte yandan kurulan fabrika ve atölyeler profesyonel yönetim, pazarlama ve reklam ile rekabet gücünü arttırılabilir. İşletme, kamu yönetimi, iktisat, dış ticaret, halkla ilişkiler, reklam ve pazarla alanlarından mezun nitelikli elemanlar ile ancak yatırımlarını gerçek anlamda büyütebilecek güçlü markalarla rekabet edebilecek ve ülkenin markası olabileceklerini unutmamalıdırlar. Büyük markaların birçoğu bu işler ve eğitimler için çok ciddi bütçeler ayırmaktadır.

Kentimizde edindiğim izlenim; var olan fabrikaların daha çok aile işletmeleri olması ve geleneksel usullerle bu yerlerin idare edilmesidir. Bu şekilde karlılık, verimlilik ve pazarda yüksek başarı beklemek pek mümkün olmuyor. Şehrimizde ne üreteceğiz diye de çok da düşünmemek gerekir. Etrafımıza şöyle bir baktığımızda temel tüketim maddeleri nelerdir? Diye sorup öncelikli bu alanlara yönelmeliyiz. Bu ister gıda olsun ister eşya olsun pekâlâ üretilebilir. Makarna, ambalajlı tahıl ve bakla, turşu, salça, pekmez, sirke, bisküvi, paketlenmiş, süt, konserve, helva, peçete vb gıda ile ahşap ve demirden yapılan sandalye, masa, kamelya, piknik masası, ütü masası, bahçe masaları, plastik kap kacak, su ve elektrik boruları, inşaat yapı malzemeleri ve daha birçok temel ihtiyaç malzemeleri üretilebilir ve iç pazar da tüketilebilir. Yukarıda örnek olarak yazdıklarımın bazıları kentimizde üretiliyor. Ancak bunların ne kadarını market raflarında veya dükkânlarda görebiliyor ve tanıyoruz. Markalaşma, tanıtım ve pazarlama konusunda çok iyi olduğumuzu söyleyemem.

En önemlisi kentin sanayicileri ve esnaflarını bir araya getirecek bir yapı olmalı bu yapı üretici ve satıcı arasında köprü oluşturmalıdır. Üretilen yerli ürünlerin iç pazarda yer edinmesi, markalaşıp büyümesi büyük oranda esnaf ile mümkün olabilmektedir. Üreticiyi en başta esnaf ve AVM’ler desteklemeli sonraki aşamada tüketici elini uzatarak destek vermelidir. Verilen bu destekler istihdam olarak

vatandaşa geri dönecektir. Şehirler de ülkeler gibidir. Dışarıya verdiği mal ile dışarıdan aldığı mal arasında ithalat ve ihracat dengesi gibi bir denge söz konusudur. Bir kentin diğer illerden aldığı mal, sattığı maldan fazla ise o şehir ticaret açığı verecektir ki bu da o kentin içindeki nakit para dolaşımını azaltacaktır. Azalan bu para haliyle iç tüketimi de düşürecektir. Bu durum gün be gün şehri fakirleştirecek işsizliği artıracaktır. Sonuç itibarı ile dış göç artacaktır.

Kendi kendine yetebilen Batman için yatırımcı esnaf halk ve idareciler olarak hepimiz bir yerli yatırım üretim ve yerli tüketim seferberliği başlatmalıyız. Bu kentte yaşayan her kesim insanın yararına olacaktır. Son olarak tüm bu faaliyetlerde tanıtım ve pazarlama hatta kültürel etkinlikler çerçevesinde fuarların önemine vurgu yapmak isterim ki bu konuyla ilgili olarak ayrıca bir yazı yazmıştım gazetenin internet sitesindeki yazı arşivinden bulup okuyabilirsiniz. Köy ve kasabalarda bile şenlikler yapılırken neden Batman’da yerleşik fuar kültürü olmasın yıl boyunca birçok sektör için halka açılma ve kendini tanıtma fırsatı oluşturulabilir. Esnaf ve üretici memnun olurken vatandaş da fuarların tadını çıkarır. Bu kültürel olduğu kadar ekonomik bir canlılık da getirecektir.

Sanayi kenti olabilmek için küresel ekonomi ve üretim mantığını bilen memleket sevdalısı eğitimli gözü pek yatırımcılara ihtiyacımız olduğu kadar kentini yatırımcısını ve yerli ürünlerini tüketerek destekleyecek bilinçli tüketicilere de ihtiyacımız var. Herkes için kendi kendine yetebilen her türlü ihtiyacını üretebilen bir Batman için gelin el ele verelim.