Hava; dünyamızı saran ve bizi koruyan atmosferi oluşturan bir çok gazın birleşiminden oluşmaktadır, havanın büyük çoğunluğu Azot, daha sonra Oksijen, eser miktarda Argon ve çok az miktarda Karbon dioksit gazlarından oluşmaktadır. Canlıların  hayatta kalabilmesi için yukarıda bahsedilen gazların oranları çok önemlidir, Havadaki katı, sıvı ve gaz şeklindeki yabancı maddeler, normalin üzerinde yoğunluğa ulaştığında ekolojik denge ve canlıların yaşamı olumsuz yönde etkilenir. Havanın, doğal bileşiminin değişime uğramasına ve havada bulunmaması gereken maddelerin havaya karışmasına ve böylece havada oluşan kötü yöndeki değişikliğe Hava Kirliliği diyoruz. Hava kirliliğinde 5 temel kirletici bulunmaktadır. Bunlar; partikül maddeler (PM10), karbon monoksit (CO), kükürt dioksit (SO2), azot dioksit (NO2) ve ozon (O3) dur.

Bilimsel araştırmalar hava kirliliğinin, ölümlere ve sakatlanmalara yol açan akut ve kronik hastalıklar için en önemli risk faktörü olduğunu göstermektedir. Özellikle çapı 10 mikrondan küçük partiküllerin (parçacık madde) akciğerlere ulaşarak sağlığı bozucu etkiler yarattığı bilinmektedir. Ancak ne yazık ki, Türkiye’de kentsel nüfusun %99,7’si, dış ortam havasında Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’nün belirlediği “normal” değerlerin çok üzerindeki miktarda partiküle maruz kalmaktadır. Bu da vücuttan alerji ve astım benzeri birçok hastalığa zemin hazırlamaktadır. Son zamanlarda artan kronik solunum yolu hastalıkları soluduğumuz havanın kirli olduğunun en iyi göstergesidir.

Alerji ; vücuda giren veya temas eden herhangi yabancı bir maddenin insan sağlığına zarar verebilecek kadar vücudun tepki vermesidir. Vücudun vermiş olduğu tepki alerjik yapıya sahip insanlarda aşırı derecede olmaktadır. Burun alerjik reaksiyonların en sık görüldüğü organlardan biridir. Alerjinin genetik bir yatkınlığı vardır ve her yaşta başlayabilir. Allerji her zaman olabileceği gibi sadece belli mevsimlerde de görülebilir. Burun iç yüzeyini döşeyen örtünün iltihaplanmasına ise rinit denilmektedir. Bu iltihaplanmaya alerjik faktörler neden olmuşsa buna alerjik rinit denilmektedir.

Allerjik rinitte en sık görülen bulgular arasında burun akıntısı, hapşırma, burun tıkanıklığı, burun kaşıntısı, kulak kaşıntısı, geniz akıntısı, boğazda gıcıklanma, kronik öksürük, boğaz kuruluğu, boğazda yanma, ses kısıklığı ve orta kulakta basınç problemleri sayılabilir. Alerjik rinitli hastaların muayenesinde burun akıntısı direk olarak görülebilir. Ayrıca burun içinde soluk renk, saydam salgı artışı, ödem(şiş), eğer varsa et büyümesi görülür. Burun içinin görüntüsü bazen hastanın şikayetlerinin dinlemeden bile teşhis koydurucudur. Ağız içinden bakıldığında geniz akıntısı ve farenjit görülebilir. Ayrıca çocuklarda alerjik rinit geniz eti büyümesi (adenoid hipertrofisi) ve kulakta sıvı birikmesine (seröz otit) de neden olmaktadır.

Muayene sonrasında alerjiden şüphelenildiğinde en sık uygulanan tetkik deri testleridir. Ancak bu testlerin negatif çıkması hastada alerji olmadığını göstermez. Deri testlerinde çalışılmayan bir alerjik maddeye reaksiyon olma ihtimali veya bir alerjik madde ciltten girdiğinde alerji yapmayıp solunumla girdiğinde alerji yapıyor olma ihtimalleri vardır. Bu nedenle deri testi bize illaki gereken bir test değildir. Alerjik rinitin olması durumunda Allerji yapan durumlardan korunma alerjik rinitin temel tedavi yöntemidir. Ancak bu genellikle mümkün değildir. Hem alerji yapan madde tam olarak belirlenememesi, hem birden fazla maddeye alerji olması hem de allerji yapan maddenin belirlense bile hastanın bu maddeden uzak durmasının mümkün olmaması gibi faktörler tedaviyi zorlaştırır. Ancak yine de hastanın alabileceği bazı önlemler vardır. Bu önlemler

- Tozlu ve dumanlı (özellikle sigaralı ) ortamlarda bulunmamak, eğer zorunlu ise maske takmak

- Polenlerin yoğun olduğu mevsimlerde mümkün olduğunca içeride olmak ve kapı pencerelerin kapalı tutulması

- Ev içinde mümkün olduğunca halı, kilim battaniye kullanılmamalı

- Evde bitki ev hayvan bulundurulmamalı

- Özel hazırlanmış nevresim ve çarşaflar kullanılması (mümkünse saten) eğer temin edilemiyorsa tüm çarşaf ve nevresimlerin düzenli olarak sıcak su ile yıkanması

- Elektrik süpürgesinin tozları suda toplayan cinsten olmasına dikkat edilmesi

- Tüylü oyuncaklardan uzak durulmalı. Bu yöntemler her ne kadar hastalığı tedavi etmese de hastalığın şiddetini az da olsa azaltmaktadır.

Tedavi olarak en sık kullanılan madde antihistaminiklerdir. Allerjik maddeye maruz kalmadan önce kullanıldığında daha faydalıdırlar. Özellikle kaşıntı, akıntı ve hapşırma üzerine etkilidirler. Ancak hangi antihistaminiğin hastaya daha faydalı olacağı biraz deneme yanılma yoluyla belirlenir. Artık etkisi azalmaya başlarsa da başka bir antihistaminikle değiştirilmelidir. Bu ilaçların en önemli yan etkisi uyku hali, ağız kuruluğu, çarpıntı, idrar zorluğu, göz içi basıncının artmasıdır. Ancak son kuşak antihistaminiklerde bu yan etkiler oldukça azalmıştır.

Antihistaminklerden sonra en çok kullanıla ilaç kortikosteroidlerdir (kortizon). Bu ilaçlar ağızdan ya da kalçadan uygulandığında etkisi daha fazladır ancak yan etkileri de daha fazladır. Bu nenle burun spreyi olarak kullanılırlar. Burun spreyi olarak kullanıldığında yan etkisi çok azdır ve etkinliği iyidir.

İmmünoterapi (aşı tedavisi) hastanın alerjik olduğu maddeyi düşük dozdan başlayarak artacak şekilde hastanın vücuduna verme tedavisidir. Bu şekilde vücut bu maddeyi tanıyarak alerjik reaksiyon göstermemesi prensibine dayanır. Ancak her zaman iyi sonuç vermez. Başlangıçta haftada bir olmak üzere senelerce aşı olmayı gerektirir. Bazen iyi sonuçlar alınmasına rağmen her zaman önerilmez.

Alerjiye bağlı burun eti büyümeleri (konka hipertrofileri), nazal polip ve sinüzit görülebilmektedir. Bu tür durumlarda tedavinin etkinliğini artırmak için ameliyat gerekebilmektedir. Ayrıca çocuklarda geniz eti büyümesinin ve orta kulakta sıvı birikmesinin tedavisinde de ameliyat gerekebilmektedir. Ancak bu ameliyatlar sanılanın aksine alerji durumunu sonlandırmamaktadır.

Editör: TE Bilişim