SEÇİME DOĞRU

Röportaj: Barış ARSLAN

Fotoğraf: Yunus YASAK

[email protected]

 

** ‘Birinci sıradan aday olmak beni şaşırtmadı’ diyen Özdemir, adaylıktan çekilen Emin Ekmen’in istifasını da değerlendirdi. Raman aşireti başta olmak üzere birçok aşiretin HDP’ye katılımı ve çözüm sürecindeki tartışmalarla ilgili sorulara da yanıt veren Özdemir; “Seçmenin bize oy vermesi için sebebi çok” diyor.

 

 

“MİLLETVEKİLİNİN KARNESİ VARDIR”

- 1. Sıradan aday olmayı bekliyor muydunuz?

2 Yıl AK Parti il başkanlığı görevini yürüttüm. Öncesinde 2009’da Batman Belediye Başkan adayı oldum. İl Başkanlığı döneminde başarılı iki sene yaşadık. Çok değerli arkadaşlarla yönetimde beraber çalıştık. İster istemez teşkilatlanma çalışmalarınız genel merkezdeki portföyünüze yazılıyor. 2011 Seçimlerinde 2. sırada aday olmak nasip oldu. Halkımız da teveccüh gösterdi milletvekili seçildik. Dört yıllık süreçte milletvekili olarak önceden alışa gelmişin ötesinde sahayı hiç boş bırakmadık. Her hafta sonu neredeyse Batman’a geldim. Merkez ve ilçede teşkilatları ve dostlarımızı ziyaret ettim. Bunun ötesinde de milletvekilinin karnesi diye tabir edilen olgu şöyledir; birincisi; parlamentodaki yasama çalışmalarına katkınız, ikincisi; genel merkezde teşkilatlarda eğer görev almışsanız layığıyla yerine getirip getirmediğiniz, üçüncüsü ise seçim bölgenizdeki çalışmalarınız. 1. Sıradan aday olmam çok şaşırtıcı olmadı doğrusu. Daha öncede aileme ve yakın arkadaşlarıma şunu söyledim; listenin başı olmak kadar olmamak da var. Şuna iman etmişiz; kaderimizde ne varsa o olacaktır.

 

- 4 Yıllık vekillik sürecinde iyi bir sınav verdiniz mi?

Tabiki yapmak isteyip de yapamadığımız işler oldu. Ama şu konuda rahatım; elimden ne geldiyse yapmışımdır. Diyelim ki vatandaşın bir talebi, genel olabilir şahsi olabilir. Samimiyetle zaman ayırmışımdır, elimden geleni yapmışımdır. Bu süreçte çok değişik sorunlar bize ulaştı; bir gece yarısında mevsimlik bir işçinin trafikte yaşadığı sorundan, sabahın 04.00’ünde arayıp, 112 Acil aklına gelmeden acil hastasıyla ilgili yardım isteyene, eşiyle sıkıntısı olup da arabulucuk isteyene dek. Biçare kalmış, yolda kalmış her kesimden sorunlar ulaştığında samimi olarak gücümüz yettiğince sorunu çözmek için emek harcadım. Eleştirilicek çok yönümüz elbette vardır ama elimden geleni yaptığım için vicdanen rahatım. Mutlu olduğum bir konu var. Sahada vatandaşlarımızla görüştüğümüzde ‘size inanıyoruz, bize boşuna söz vermezsiniz. Yapamayacağınız işlerin sözünü vermeyin’ diyor. Bu konuda mutluyum.

 

- Vekillik döneminizde size en çok hangi talepler geldi? İlk 3 olarak sıralarsanız?

İşin doğrusu birincisi işsizlik, iş talebi. Bu durum karşısında pek de çözüm üretememek bizi üzüyor. İkincisi ise kırsaldaki köylerimizden sürekli ana ihtiyaçları karşılanmasına rağmen yarım kalmış işlerin tamamlanması, yani hizmet talepleri. Üçüncüsü de bürokraside yaşanan sorunlar diyebiliriz. Özellikle devlet dairelerinde yaşanan aksaklıklarla ilgili sorunlar alıyoruz. Ama gönül arzu ederki kamuoyu genelini ilgilendiren projelerle ilgili talepler almak. Vatandaş öncelikle kendisini ilgilendiren durumlara bakıyor.

 

“MAKAMLARIN DOSTLARI ÇOK OLUR”

- Siyaset sizi değiştir mi?

Açıkçası siyaset beni değiştirmedi. Kendime ilk günden son güne kadar koyduğum bir hedefim var; her ne pozisyonda olursam olayım, görevim bittikten sonra Batman’a gelip kendi hemşehrilerimle, kendi mahallemde, kendi vatandaşlarımla bir arada yaşama gibi bir hedefim var. Makamların dostları, müşterileri çok olur. Kim olmuş önemli değil. Ama benim dostlarımla arkadaşlarımla mevki-makam işi bittiğinde rahatlıkla o insanlara selam verip almak, bir çaylarını içmek, sırtlarını dönmeden bizi karşılamalarını muhafaza etmek gibi bir hedefim var. Bu yüzden siyasetin beni değiştirmesine izin vermedim. Siyasetin cazibesine kapılmak istemiyorum, hiçbir zaman müsaade etmedim. Siyasi erki nüfuz olarak kullanmaktan uzak durdum. Vatandaşlarla geçmişteki diyaloğum neyse yarın da devam ettirme gibi bir arzum var.

 

- ‘Keşke siyasete girmeseydim’ dediğiniz anlar oluyor mu?

Olmuyor değil. Bazı olaylar karşısında insan o duyguyu hissetmiyor değil. Özellikle ailenizden uzak kalmak zor oluyor. Örneğin geçtiğimiz günlerde aynı şehirde olmama rağmen 4-5 gün çocuklarımla görüşemedim. Telefonla da görüştüğümde sonra dönerim diyorum ama geç dönüyorum. En küçük oğlum Muhammed Safa akşam aradı, ‘sonra ararım’ dedim, ancak gece yarısı arayabildim, uyumuştu. Zaman ayıramayınca bir ukte oluyor. Siyasetçilerin ailesi fedekar oluyor.

 

- Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’le genel anlamda uyum içinde çalıştınız mı? Zaman zaman sorun yaşadığınız söylentileri hep kulakları çınlattı. Ne diyorsunuz?

Dört yıl kendisiyle çalıştık. Kabinenin en önemli bakanlık görevlerinden birini üstlenmişti. Yoğun bir mesaisi oluyordu. Bakan beyin küçük meselelere zaman ayırma durumu olmadığından yük bizdeydi. Elbette bir ailede bile anlaşmazlıklar oluyor. Bazen alınganlıklar, bazen sırt dönmeler bu tür şeyleri yaşayabiliyorsunuz. Genel anlamda uyum içinde olmaya kendisi de biz de özen gösterdik. Ciddi bir sorun olmadı. Ayrılıklar elbette siyasette daha fazla göze çarpıyor. Tabi birilerinin bu tablodan hesabı oluyor. Fakat uyumlu bir dönem geçirdiğimize inanıyorum. Bir dönem geçirdik; 17-25 Aralık öncesinde Bakan beyin biraz daha Batman’daki yerel ayağı çok kuşatılmış pozisyondayken belki biraz alınganlıklar göründüyse de uyumlu dönem geçirdik. Kuşatılmış bir hali vardı. 17-25 Aralık öncesinde paralel yapı çoğu kurumları adeta işgal etmişti. Böyle bir pozisyon vardı.

 

- Partinizin aday listeleri açıklandığında Emin Ekmen’in istifası oldu. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Kendi takdiridir. Ama kendi açımdan değerlendirdiğimde elbette yanlış. Eğer bir siyasi partiye aday adaylığı için başvuru yapıyorsanız, o partinin temel felsefesini kabul etmiş oluyorsunuz. Ondan sonra eğer listeye girmediniz diyelim. ‘Ben istifa ediyorum’ dediğinizde toplumz da yadırgıyor, tavsip etmiyor. Siz müracaat ettiğinizde eğer size verilirse çok iyi bir liste, çok iyi bir siyasi parti, olarak değerlendiriyorsunuz. Ama olmadığınızda liste çok kötü, vatandaş tepkili diye yorumlar da yapılabilir. Ama bunları yapanları handikap olarak değerlendiririm. Bizim siyasi kültürümüzde istişare kültürü vardır. O istişarelerde ikna da olabilirsiniz direnç de gösterebilirsiniz. Ama o istişarelere göre hareket etmek gerek. Elbetteki böyle bir şeyle karşılaşmak istemezdik, eminim kendisini de istemezdi. Siyasette gönüllü olmak gerek. Geçmişte hukukumuzun olduğu bir arkadaşımız. Sadece AK Parti döneminde değil öncesinde de bir hukukumuz var. Kendi kararıdır, bize düşen saygı göstermektir.

 

- İkinci adayı gösterme süreci, daha sonra parti lokali önündeki olay derken seçime geç start verme durumu oldu. Kötü bir başlangıç havası oluştu, nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

İstifa sürecinde YSK’nın siyasi partilere verdiği bir hafta var. Sahada aktif olarak tüm teşkilatların görünürlülüğü açısından bir haftalık gecikme oldu. Sonrasında da sahaya indik ve talihsiz bir olay oldu. Bir kardeşimiz hayatını kaybetti. Eski vekilimiz Nezir Nasıroğlu’nun oğlu yaşamını yitirdi. Yürek yakan bir olay. Allah ailesine sabır versin. Bu durum elbette bizi derinden üzdü. Onların yasını kendi içimizde yaşadık.  Olay lokalde olmuş olabilir ancak partiyle bir ilgisi yok. Kendileri de emniyette, savcılıktaki ifadelerinde daha öncesindeki ticari bir alışverişten kaynaklanan bir uyuşmazlıktan ötürü meydana gelmiştir demişlerdir. Bu durumda çalışmalarımız etkilenmedi desek yalan olur. Çünkü her şey mevki makam değil. Haliyle çalışmalarımız ağırlaştı.

 

“OYLARIMIZ ARTACAK”

- Ekmen’in istifası, Raman aşireti başta olmak üzere bazı aşiretlerin HDP’ye katılımını da değerlendirirsek, oy kaybı yaşar mısınız?

 

Sıradan bir üyenin bile partiden uzaklaşması, partiyi aktif olarak desteklememesi partiyi elbette negatif manada etkiler. Fakat şunu unutmamak gerek, AK Parti kitlesel bir parti. Bir aileye, bir aşirete, bir cemaate, sadece belli bir coğrafyadaki insanlara hitap etmiyor ve sadece onlar bu siyasi partinin döngüsünü sağlamıyor. AK Parti’nin içinde her türlü insan kendine yer buluyor, destekliyor, yönetim kadrolarında görev alıyor. Emin Beyin durumuna gelirsek verilen bir görevden ötürü o görevden çekildiği beyanı var. Onun dışında ailesinin partiye destek verip, vermeyeceği anlamı çıkmaz. Ailesine mensup olan aynı soyadı taşıyan bazı aile efradları var ve şu an bizden daha fazla partiye emek veriyorlar. Seçim sonuçlarını bire bir etkileme ihtimalini görmüyorum. Kendisinden ve ailesinden ‘partiye oy vermeyeceğiz’ diye bir şey duymadık.

2011’e göre değerlendirme yaptığımızda ise Faris Bey CHP’de 1. Sıra adayıydı. O gün de AK Parti’ye destek vermedi. Daha fazla sahadaydı ve aktif şekilde çalışıyordu. Dolaysıyla Faris Beyin ‘başka bir siyasi parti çatısı altında siyaset yapacağım, destekleyeceğim’ beyanı, bizim 2011’den gelen oy potansiyelimize negatif etki yapmaz.

 

Oy potansiyelimiz konusunda ise oylarımızın artacağını düşünüyorum. İlçelerde çalmadık kapı bırakmadık, elini tutmadığımız esnaf kalmadı. Sahada oldukça iyi çalıştık ve hep olumlu tepkilerle karşılaştık. Oransal olarak 2011’in üstüne çıkacağız diye düşünüyorum. Yüzde 40’ların üzeri gibi görüyorum. Çünkü insanlarımızın artık ben biriyle uğraşmadan, biriyle didişmeden, her anlamda şiddet diline bulaşmadan huzur içinde yaşama arzusu var. Seçmenle bire bir görüşmelerimiz bizi umutlanıyor. Türkiye genelinde de 2011’in üzerinde bir oy alacağız.

 

“ŞOVA KAÇMIYORUM”

- Batmanlı seçmenler tarafından ‘elini masaya vuran vekil’ görünümü çizmediğiniz belirtiliyor. Örneğin Kürt sorununa katkı açısından Diyarbakır vekilleri gibi ön planda olmadığınız algısı var. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Sanırım bu durum mütevazılık göstermemizden kaynaklanıyor. Genelde şova kaçmıyoruz. İktidar mensubu vekillerin bir dezavantajı da var elbet. Sorunlar karşısında çıkıp kamuoyunda şu eksik var, bu eksik var deme hakkınız yok. Dediğiniz anda vatandaş; ‘siz iktidarsınız çözüm üretme noktasındasınız’ der. Ama kamuoyuna ve basına paylaşmadan bu tür konularda çok aktif olduğumuzu söyleyebilirim. Toplumsal olaylarda Sayın Başbakandan tutun da ilgili arkadaşlara kadar, yatırım takiplerinde gereken mücadeleyi hep verdim. Fakat genel başkan veya ağabeyi konumundaki arkadaşlarımız sürekli kamuoyu önünde olduğu için onlara yönelik eleştiri gelmiyor. Ama aynı insanlar görevdeyken sürekli manşet olan insanlar normal vekil pozisyonuna indiklerinde pek konuşmaz. Örneğin eski parti kurucularımızdan HDP’li Mehmet Dengir Mir Fırat. Görevden uzaklaştıgında kendisi eskisi gibi ön planda olmadı. Veya çok değerli eski bakanlar, eski şahsiyetler. Vekil pozisyona indiğinde isimleri pek ön planda değil.  Muhalefet milletvekiliyseniz çok rahat yapabilirsiniz. Her şeyi şova dönüştürebilirsiniz.

Belki eksik yönümüz şu, bazı konularda mütevazi olmamak gerek. Buna da tecrübe ediyoruz elbet. Ancak başta çözüm süreci olmak üzere kentin sorunları konusunda her zaman aktif oldum. Partimde stratejik noktalarda her zaman katkıda bulunmuşumdur. 

 

- Batman’daki kurumlarda bir hantallık söz konusu. Daha önce de ‘bize ayak uyduramayan yönetici gider’ diye açıklamanız olmuştu. Pek de ciddi bir değişiklik olmadı gibi. Ne dersiniz?

O süreçten bugüne baktığımızda aslında büyük değişikler oldu ama bu dönemi istisna tutmak gerek. Görev değişikliklerinde size ayak uyduramayan yöneticiler, vatandaşa gerekli hizmeti sunamayan kurumların yöneticileri gönderdiğinizde maalesef mahkemeler yoluyla tekrar dönüyorlar. Bu bir süreç. Elbette Batman’a ve Batmanlılara hizmet edecek insanları destekleriz. Ama bu niyeti olmayan insanlarla çalışma mecburiyetimiz yok. Vekaletle de yürütüyor olsalar da bir iyileşme var ama yeterli pozisyon yok. Ancak yanlışı olanla da yürümeyeceğiz.

 

- Seçmen size neden oy vermeli?

Bu soru açıkçası çok geniş yanıtlanmalı. Ama özetlemeye çalışırsam; bir kere AK Parti öncesi ve sonrasını karşılaştırdığınızda oy vermek için yeterli sebep ortada. Hangi konu başlığını açarsanız açın ekonomiden sağlığa, eğitime, demokrasiye, ulaştırmaya, devletin sosyal ilkesine dek her açıdan vatandaşın oy vermek için çok sebebi var. Ancak her şeyden öte çözüm sürecinde atılan adımları görmek gerek. Türkiye Cumhuriyeti gibi bir ülkede ‘gerekirse sorunu çözmek için baldıran zehri içerim’ diyen bir başbakan, şu anda Cumhurbaşkanı bu işin mimari ve teminatı olarak kendini görüyorsa ve vatandaşlarımız da ona inanıyorsa yeterli bir sebeptir. Sadece bugünü, bugünle karşılaştırmakla yetmiyor. Geçen bir seçmen ‘zaten bunları yapmanız lazım’ diyor. Dedim ki Somali diye bir ülke yok mu? Yanı başımızda Irak yok mu? Ukrayna yok mu? Yemen yok mu? Onlar da bu çağı yaşıyor. Onlar da gelişiyor. Önemli olan bu gelişmeye ayak uydurma ve irade gösterebilmedir.

 

“KİMSEDEN KORKMAZ”

- Son olarak neler söylemek istersiniz?

Seçim atmosferini şiddete başvurmadan karşılıklı saygı çerçevesinde yaşamamız gerekiyor. Buradaki insanlar bir biriyle düşman değil. Birilerinin menfaati, siyasi rantı, makam-mevki rantı olabilir. Bunu anlayabiliriz. Ancak saygı çerçevesinde seçim süreçini geçirmemiz gerekiyor. Seçimler demokrasinin bayramı ise gelin bayram havasında yaşayalım. Bırakalım vatandaşlar kendi iradesiyle vicdanı rahat şekilde oyunu kullansın. Vatandaşa bu saygıyı gösterelim. Geçen akşam bir mahallede arkadaşlarımız bir eve gitmiş. Arkadaşlarımız evdeyken HDP’li bazı partililer ellerinde seçmen listeleriyle adeta ev halkını sorgular şekilde odaya girmişler. Bunların olmaması gerekiyor. Örneğin Beşiri’de HDP’li Belediye Başkanıyla tokalaştık. Onlarla düşman değiliz. Aynı mahallede büyümüşüz. Tercihleri ayrı, başka bir parti olabilir. Bunlar doğal. Kozluk’ta HDP’lilerle tokalaştık, Hasankeyf’te esnaf ziyareti yapıyorduk, HDP lokali karşımıza çıktı oturup sohbet ettik. Bu nezaketi her zaman göstermemiz gerekiyor. Batman’a, Batmanlıya hizmet için yola çıkmışsak şiddetten uzak durmamız gerekiyor. Emin olun ki kimse kimseden korkmuyor. Hele hele siyasette olan kimse korkmaz. Herkesin inandığı bir dava vardır. Kimse kimseyi korkutma çabasında olmamalı. Bunlar artık eskide kaldı. Bir birimize saygı çerçevesinde demokrasiye, hukuka uygun bir seçim atlatalım. Rabbim milletimiz için memleketimiz için hangisi hayırlıysa onu nasip etsin.

 



 

“Kimse bizi sürecin aleyhi gösteremez”

 

- Çözüm için ‘Baldıran zehiri içerim’ diyen bir cumhurbaşkanı da var, ‘Ortada bir masa yok’ diyen Cumhurbaşkanı da bu durumu nasıl okumalıyız?

Bu işin mimarı ve teminatı olarak kendini gören, hem de kanunen kendini sorumlu gören bir Cumhurbaşkanı var. Çözüm sürecini sekteye uğratabilecek her hangi bir olumsuzluğu Sayın Cumhurbaşkanına yakıştırma gibi bir şeyin içinde kimse olamaz. Çünkü Türkiye’de ilk defa bu konu hukuki çerçevede parlamentoya taşındı. Sürecin en büyük handikaplarından biri Anayasa değişikliği yapamamak. Eğer yapabilseydik, siz bir sorun ortadaysa bu sorunun çözümüne yönelik irade göstermişseniz, gerekli adımları atmışsanız ve son kertede bir adım daha atılacaksa bu da sizin inisiyatifiniz dışında bir şey olursa sizin nezdinizde siz kafanızda Kürt sorununu çözmek için her şey yapmışsanız kimse sizi sürecin aleyhi gösteremez. Cumhurbaşkanı kimsenin şimdiye kadar dile getiremediği bir sorunu tüm Türkiye’ye anlatma gibi bir dönemi yaşattı. Bunu Türkiye’de normalleştimek büyük bir başarıdır.

 

- Çözüm sürecinde ortada bir masa var mı?

Önceden ret, inkar, asimilasyon politikaları yok muydu? Bu sorun değil miydi? Bunu ayağımızın altına aldık dedik ve gerekli idari adımlar attık. Sonrası bu süreçle ilgili parlamentoyu da ortaklaştırarak, parlamento çatısı altında da Türkiye kamuoyunda tartışmak için çerçeve yasa çıkartıldı. Sayın Cumhurbaşkanının ifadeleri başka taraflara çekilmek isteniyor. Bir masa var mıydı, yok muydu? Her şey toplum önünde. Bunu iyi okumak gerek. Devletin yetkilileri Öcalan’la görüşüyor mu, görüşüyorlar. HDP’li vekiller aracılık yapıyor mu, yapıyorlar. Hepsi kamuoyunun önünde. Eğer AK Parti öncesi bunlar olmuş olsaydı, bırakın gidip gelmeleri, konuşanlar, tartışanlar, zihninden geçirenler linç edilecekti. Ahmet Kaya’nın Kürtçe klip yapma isteği karşısında yaşanan bir Türkiye’den buralara gelmişiz.

 

Sorun hep şuydu; Türkiye Cumhuriyeti Türklerindir. Bu temel sorun değil miydi? Ama şimdi Kürt de Arap da Çerkez de bunu diyebiliyor mu? Bir sorun var mı? Yok. Ama geçmişte bu böyle değildi.

 

- HDP, barajı aşmazsa süreç aksar mı?

Bence çözüm süreci aksamaz. Üç yılda 4 seçim geçirdik. Her seçimde de vatandaşın huzuruna çıkıp destek istiyorsunuz. Çok risk taşıyan bir temel sorunda ciddi bir irade var. Siz bunları hepsini yürütmek zorundasınız. Eğer bir Kürdün, bir Müslümanın, bir Alevinin veya başka unsunların hakkı gasp edilmişse onların iadesini yapabilmelisiniz. Türkiye’de şu anda bunlar yapılıyor. Temel sorun artık neye geldi? ‘Anayasa değişimi olmazsa olmaz’ hale geldi. Fakat çözüm sürecini öyle bir pozisyona getirdik ki hangi siyasi parti gelirse gelsin süreçten geri adım atamaz. Bu artık bir devlet politikası haline geldi.

 

- Sizce HDP barajı aşar mı?

HDP, Türkiye geneli seçimlere girme girişiminden sonra Türkiye partisi olma adımı attı. Bu konuda elbette samimiyseler. Sadece bir kesimin haklarını savunur pozisyondan bir başka kitlenin inançlarına, haklarının önemsizliği pozisyonuna gelirseniz, barajı geçme pozisyonu görmüyorum.

 

Editör: TE Bilişim