Söyleşi: Melek Barış

 

AK Parti Milletvekili adayı Murat Güneştekin:

Elif gibi dimdik, Vav gibi mütevazi olmaya çalıştım

AK Parti üçüncü sıra Milletvekili adayı Murat Güneştekin, Kürt sorunuyla ilgili olarak, 120-130 senelik bir sorunla cebelleştiklerini belirterek, “sorun sadece PKK sorunu da değil, Türkiye’de yaşayan insanları nasıl göreceğimiz sorunudur” dedi.

Güneştekin, devam eden çözüm süreci için de; “Birilerinin ‘süreç biter’ yaygaralarına karşı, AK Parti kendi çizgisinden taviz vermeden ülkemizi hedeflenen amaca ulaştıracaktır. Sorunun çözüleceğine olan inancım, AK Parti davasına olan inancım kadar sağlamdır” şeklinde konuştu.

AK Parti’de İl Başkanlığı da yapan Murat Güneştekin’in bu süreç içerisinde tecrübeleri olmuş ve tabi ki bu da kendisine siyasi deneyimler kazandırmış. Halkın istikrar ve güven verici politikaları her seçimde olduğu gibi yine destekleyeceğini söyleyen Murat Güneştekin, her seçimi dünyanın sonuymuş gibi görmenin doğru olmadığını belirtiyor.

Güneştekin, “Her seçimi dünyanın sonu gibi görmek Allah muhafaza tahmin edemeyeceğimiz sonuçlar getirebilir. Bu nedenle; oy kullanan kardeşlerimizin karşılıklı saygı çerçevesinde seçim sürecini geçirebilmeleri için kimden gelirse gelsin her türlü baskı ve şiddete karşı hep birlikte siper alsınlar ki, çocuklarımıza iyi bir demokrasi kültürü bırakmış olalım” dedi.

Murat Güneştekin ile yaptığım söyleşi, yaşadığımız seçim ili ilgili de ipuçları verecektir. Şimdi söyleşi zamanı…

 

Kürt sorunu neredeyse yüz yılı aşkın bir süredir devam eden toplumsal bir sorun. Bu sorunu doğuran en önemli sosyal ve siyasal nedenleri nelerdir sizce?

Kürt sorununda toplumsal ve siyasal nedenler öyle girift bir hal almış ki, bunları birbirinden yüzde yüz ayırmak sorunun çözümü açısından sıkıntı yaratabilir. Çünkü Kürtlerin Ortadoğu coğrafyasında karşılaştığı toplumsal vakalar dünya siyasetinden bağımsız değildir. Tarihsel süreç içerisinde bu sorunu ortaya çıkartan sebeplere şöyle bir baktığımızda; Kürtler Ortadoğu coğrafyasında Mezopotamya ovası boyunca binlerce yıldır yaşayan kadim bir halktır. Kürtler İslamiyet’i din olarak kabul ettikten sonra Müslüman olan halklarla beraber bu coğrafyada uzun yıllar beraber yaşamaya çalışmışlardır. Osmanlılar döneminde bulundukları bölgelerde aşiretler halinde yaşayan ve kısmi özerkliğe sahip olan bu halklar Osmanlının birçok savaşı kazanmasında öncü rol oynamışlardır. Ancak, 1789 tarihinden itibaren Fransız ihtilali ile başlayan ulusçuluk akımları başta Osmanlı olmak üzere birçok imparatorluğun yıkılmasına neden olmuştur. Osmanlının son nefesine kadar kardeşlikten, birlik ve beraberlikten yana olan Kürtler, diğer tüm halkların aksine milliyetçilik ve merkeziyetçi anlayışlara rağmen bu çizgiden ayrılmamaya çalışmışlardır. 1. Dünya Savaşında Osmanlının parçalanmasında rol alan Fransa ve İngiltere başta olmak üzere itilaf devletleri Sykes-Picot Anlaşması ile bölgede bir arada yaşayan Kürtleri dört parçaya ayırmış ve bu gün bile yaşadığımız ülkelerde meydana gelen toplumsal sorunların bir parçası haline getirmiştir.

Sonra?

Ülkemizde de Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren Bölgedeki coğrafi ve demografik yapı, adet ve gelenekler göz önüne alınmadan salt ulusal ve merkeziyetçi bir mantıkla merkezi devlet otoritesini kullanarak ortak payda olan din olgusu da yok sayılarak Kemalist akımın önde gelenleri tarafından inkar ve asimilasyonla ‘tektip’ bir ulus inşa etme inşası yüz yıldan fazla sürecek ve bir çok insanımızın ölmesine neden olacak büyük bir sorunu ortaya çıkartmışlardır. Adına ‘Şark Sorunu’ ‘Güneydoğu Sorunu’ ve ‘Terör Sorunu ‘denilerek büyük bir toplumsal sorunu görmezlikten gelindiği için şimdiye kadar onlarca ayaklanmaya neden olmuşlardır. OHAL’ler, faili meçhuller, köy boşaltmaları, ölümler sorunun daha da çok büyümesine neden olunmuş ve hükümetler siyasi risk nedeniyle ele almaktan hep çekinmişlerdir.




Ne zamana kadar?

İlk defa 2002 yılından itibaren bir parti bunu doğru okuyarak ve adına Kürt Sorunu diyerek bu sorunu kökünden çözmeye çalışmıştır. Partimizin Kurucusu ve Cumhurbaşkanımız Sayın Tayyip Erdoğan’ın 2005 yılında yaptığı meşhur Diyarbakır konuşmasıyla tüm riskleri alarak bu sorunu çözmeye karar vermiştir.

O günden bugüne neler yapıldı mesela, Çözüm sürecinde gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Çözüm süreci ne durumda diye baktığımızda; aşağı yukarı 120-130 senelik bir sorunla cebelleşiyoruz. Mesele, sadece PKK sorunu da değil. Mesele, Türkiye’de yaşayan insanları nasıl göreceğimiz sorunudur. Yani, aynı dili konuşan, aynı şeyleri düşünen, aynı şeylere refleks veren, aynı tercihlerde bulunan, yekpare, yekvücut, ‘tektip’ bir millet mi olacağız? Yoksa Rabbimizin bize armağanı olan farklılıklarımızı, birer zenginlik olarak görüp bin yıldır beraberce yaşamış bu halkların kardeşliğini ebedileştirecek miyiz? İşte AK Parti’nin ortaya koyduğu vizyon bunu gerektirir.  Dolayısıyla; çözüm sürecinin önemli bir boyutunun bununla bağlantılı olduğunu söyleyebiliriz. Bu konuda hükümetimiz, çok ciddi ve cesur adımlar attı. Kırmızı çizgilerimiz denen nitelikteki çizgileri ve onun ürettiği suni korkuları bir kenara bıraktı. İki noktada önemli adımlar attı.

Nedir bu önemli adımlar?

Kürtçenin meşru bir dil olduğu, yaşaması ve yaşatılması gereken bir dil olduğu anlayışını Türkiye’ye kabul ettirdi. Bu anlayışın bir sonucu olarak, ‘TRT Kurdi’ açılmış oldu. Kürtçe, seçmeli dersler statüsünde okullarda öğretilmeye başlandı.

Ve ikinci adım?

Çözüm sürecini masaya yatırdı, diyalog sürecini başlattı. Bu, Türkiye’deki devlet geleneğinde görülen bir şey değildi. Bizde geleneksel olarak, herhangi bir şeye karşı reaksiyon söz konusu olduğunda devlet yumruğunu vurur, deyim yerinde ise tepesine biner ve onu ezer sorunu öyle çözmeye çalışırdı. İlk defa; hükümetimiz ile beraber bu sorunu, müzakere, diyalog, tartışma yoluyla ve siyaset zemini içerisinde kalmak suretiyle çözme iradesi ortaya çıktı.

Bunu önemsemek lazım, öyle değil mi?

Elbette, her iki taraf açısından da hayati derecede önemlidir. Köklü ve çetrefilli bir sorunu birkaç sene içerisinde, birkaç görüşme yaparak çözemezsiniz. Bu sancılı bir süreçtir. Bu sancılı süreçte, bizim tahammül sınırlarımızın çok geniş olması lazım. Zaman zaman fevri hareketler, farklı reaksiyonlar olabilir. Önemli olan genel vizyonu ve perspektifi kaybetmeden istikrarlı, azimli ve inatçı bir şekilde, hatta ısrarlı bir şekilde bu süreci sona götürme iradesini hiç sarsıntıya uğratmaksızın takip etmektir. Seçimlerden önce görüşmelerde ve gelişmelerde boşluk olabilir. Ancak bu yapılan çözümün ruhuna aykırı değildir. Nitekim dünyadaki örneklerinde de böyle dönemlerin yaşandığı ve çözümün sonuca ulaştığı görülmüştür.

Gelinen noktadaki düzey için ne söylersiniz?

Gelinen noktada çözüm süreci tamamen başarıya ulaştı demiyorum ama temel meselelerde çok ciddi düzenlemeler, rahatlamalar, normalleşmeler oldu. Ret, inkar ve asimilasyon politikalarına son verildi, hak ve özgürlükler geliştirildi, yatırımlar yapıldı, bölgesel ve siyasi ayrımcılık ortadan kaldırıldı.

Yani, AK Parti Hükümeti Kürt Sorunun çözümünde samimimi diyorsunuz?

Kesinlikle evet. Hükümetimiz başından itibaren bu sorunun çözümü için siyasi ve diğer tüm riskleri alarak başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere Hükümet temsilcileri konuşmalarında ‘baldıran zehrini’ örnek vermiştir. Dolayısıyla şimdiye kadar hiçbir hükümetin cesaret edemediği ve hatta sorunu dile getirmekten çekindikleri görülen geçmiş tüm hükümetlerin aksine bir yol izlemiş ve partimizin beyannamesine de temel hak ve özgürlükler, demokratikleşme gibi toplumun tüm kesimleriyle ilgili sorunlar hakkında düzenlemeler yapılmıştır.



Bu meyanda HDP’nin samimiyeti ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

Muhatap kılınan siyasi partinin bağımsız davranamaması, üzerine düşen birçok görevi çözümün diğer muhatapları tarafından yerine getirilmediği kamuoyunun bilgisindedir. Bu gibi uygulamalar maalesef çözüm sürecinin zikzaklarla yürümesine neden olmaktadır. Ancak biz bu konuda kararlıyız. Onlar bu konuda samimiyetsizliklerini sürdürse de biz hak ve özgürlükler meselesinde evrensel hukukun gerektirdiği tüm düzenlemeleri yeni bir anayasa ile taçlandırılarak devam edeceğiz. Çünkü biz olaya kardeşlik hukuku ve insan hakları çerçevesinde bakmaktayız.

Çözüm süreci sandığa nasıl yansır dersiniz?

Çözüm sürecinin başladığı günden itibaren ister yapılan seçimlerde ve isterse yapılan Kamuoyu araştırmalarında Türkiye’nin tüm bölgelerinde bu sürecin halkın çok büyük kesimi tarafından desteklendiği ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla çözüm sürecinde Türkiye genelinde partimize bu konuda destek verenlerin oranı artmaktadır. Bölgemizde de eski ve önümüzdeki seçimler için yapılan kamuoyu araştırmalarına olumlu bir şekilde yansımıştır. Halkımız artık barışın tadını almış ve bunu devam ettirmek için bu başarılı partinin devam etmesini her zaman istemektedir.

Peki, genel seçimlerden sonra süreç nasıl bir yol alır?

7 Haziran seçimlerinden sonra inşallah birinci parti olarak oylarımız geçen seçimlere göre arttırmamız durumunda yapılacak ilk işimiz bu süreci nihayete ulaştıracak yeni bir anayasayı oluşturmak ve Yeni Türkiye için ye yeni projelerle 2023 hedeflerine ulaştırma yolunda daha yoğun bir çalışma temposuna girmeyi hedeflemekteyiz.

Bu sorun çözülür mü sizce, Barış süreci tersine döner mi mesela bu konuda kaygılarınız var mı?

Birilerinin ‘süreç biter’ yaygaralarına karşı AK Parti kendi çizgisinden taviz vermeden ülkemizi hedeflenen amaca ulaştıracaktır. Sorunun çözüleceğine olan inancım AK Parti davasına olan inancım kadar sağlamdır. Tarafların sürece başlarken ki pozisyonlarından çok fazla şey kaybettiklerine inanmıyorum. Hem AK Parti cenahı hem HDP cenahı ile bir araya geldiğinde çözüm sürecinin devamına yönelik sorular ile muhatap olmaktadırlar. Bu nedenle talep edilen üçüncü göz millet olmuştur. Kanımca hiç kimse milleti karşısına alamayacağına göre ve milletin ortak arzusu çözümün devamı yönünde oldukça, bu süreç işleyecek ve nihayete erecektir. Bu nedenle çözüm sürecinin tersine döneceğine inanmıyorum.

Milletvekili seçildiğiniz takdirde sürece katkınız ne olur?

Bölgenin gelişmesinin ön şartı, çözüm sürecinin başarıya ulaşmasıdır. Bunun özellikle altını çizmek lazım. Buraya sermaye çekebilmemizin yolu, burada istikrarın ve güvenin olmasından geçiyor. Bu hem yerel sermaye açısından, hem de yabancı sermaye açısından geçerli. Başlatılan çözüm süreci nedeniyle, iki yıl içerisinde zaten biz bunun meyvelerini hem Batman’da hem de Doğu ve Güneydoğu özelinde görmeye başladık. Bu sebeple kanın akmaması ve toplumsal barışın sağlanabilmesi için ister görev verilsin ister verilmesin sürecin her aşamasına katkı sunmaya çalışacağım. Çünkü bölgenin bir evladı olarak bu sorunun nelere mal olduğunu yaşayarak öğrenmiş bulunmaktayım.

Sol, Ülkemizde genellikle dine uzak olarak algılanıyor toplumda, HDP temsil ettiği hareket itibari ile sol kulvarda yer almakta, Kürtlerin İslami hassasiyeti gözetildiğinde bu tezatlık oluşturmaktadır. Siz ne düşünüyorsunuz?

Kürtlerin İslamiyet’i kabul etmesinden itibaren Kürt kültüründeki baskın dinî yönelimi Sünni İslam olmuştur. Türkiye ve İran sınırları içinde yaşayan Kürtlerin çoğunluğu Sünni mezhebine bağlı (Şafii ağırlıklı) olup bir kısmı ise Alevidir. Ayrıca Şii, Ehl-i Hak, Yezidi, Süryani ve Yahudi Kürtleri de mevcuttur. Ekseriyeti Müslüman olan Kürtler yıllarca ümmetçilik çatısı altında hiçbir yönetimsel beklenti altında kalmadan devamlı İslam’a hizmet etmişlerdir. Bunun en önemli örneği Moğollara ve Haçlılara karşı hilafeti savunan Salahaddini Eyyubidir. Osmanlı döneminde de bu şiarı devam ettiren Kürtler 1924’ten itibaren Türkiye Cumhuriyetini yöneten kadroların laikçi bir Ulus devlet olma yolunda inkar ve asimilasyona gitmesi nedeniyle Kürt Halkının tepkisini çekmiş ve ümmetçilikten ayrılmak istemeyen Kürt Halkı Şeyh Sait gibi önderlerle başkaldırmışlardır. İlerleyen dönemlerde İslami prensipleri benimseyen Milli Nizam Partisi Milli Selamet, Refah, Fazilet ve en sonunda da AK Parti'ye olanca güçleri ile hep destek vermişlerdir.

Sözlerinize ‘Ancak’ diyerek devam edecek gibisiniz?

Ancak 1980’lerden sonra Marksist ve Lenininist çizgide bir sol söylemle ortaya çıkan PKK’ nin üst kademesinin bu yöndeki söylemleri savunması nedeniyle özellikle muhafazakâr Kürtler tarafından mesafeli yaklaşılmış ve din dışı olarak görülmüştür.

Sonra?

2000’li yıllardan sonra Kürtlerin AK Partiye yönelmeleri nedeniyle bu cenahı temsil eden partiler ile CHP gibi sol görünümlü laik partilerde muhafazakârlara yönelik dini sembol ve figüranlarla ortaya çıkmışlardır. Fakat Şerafettin ELÇİ ve Altan TAN gibi muhafazakar yönelim içerisinde bulunan milletvekillerini grubuna dahil ederek Müslüman Kürt seçmene göz kırpan HDP bu son seçim çalışmaları esnasında verdiği beyanatlar (din dersini kaldıracağını söylemesi,  Diyanete yönelik beyanatları ve bölgemizde Sason'da çocukları Camiye götüren bir öğretmen hakkında meclise önerge vermesi) ile İslami yönelimi terk ettiğini açıkça ortaya koymuştur. Gördüğüm kadarı ile HDP muhafazakâr Kürt seçmenini bir tarafa bırakarak alevi oylarına yönelmiştir. Samimi bir ifade ile belirtmek isterim ki, Kürt Halkı kimin samimi ve kimin takiye yaptığını artık net olarak görmüştür.



AK Parti’nin 2023 Vizyonunda Batman’ın yeri nedir?

Batman, Bölgemizin ve Ülkemizin en hızlı büyüyen çiçeği burunda bir ilimiz. Coğrafi konumu ve iş gücü potansiyeli açısından önemli bir kenttir. Çözüm sürecinin de etkisi ile ülkemizdeki olumlu havanın etkisini ilimizin gelişmesinde de son zamanlarda net görebiliyoruz. Bu olumlu hava içerisinde başta Belediye ve Üniversite olmak üzere diğer tüm kurumlarımızın işbirliğiyle istihdamı arttırma, sermayeyi içeride tutarak İlimizi Ortadoğu da bir ticaret merkezi haline getirmek en büyük hedefimizdir. İstihdama yönelik yatırımlar arttırılarak kalkınma planları çerçevesinde ortak bir çalışmanın içinde her zaman yer almak gerekir. Ancak bunun kısa zaman da gerçekleşebilmesi için Belediyemizin de çağdaş yerel yönetim hizmet anlayışını kısa sürede gerçekleştirmesi gerekir. Böylece elbirliğiyle 2023’e varmadan İlimiz hakkettiği konumu bulacaktır.

Batman da siyasette görev aldığınız yıllar boyunca gerek AK Parti, gerek diğer partili seçmenlerden olsun sizinle ilgili değerlendirmelerde hep olumlu teveccühlerde bulunulmuştur. Bunu neye bağlıyorsunuz?

Siyasetin tanımlarından biriside toplumlarda ortaya çıkan sorunları, çatışmacı durumları uzlaştırma yöntemiyle ahlaki kaideleri göz ardı etmeden çözen bir sosyal bilimdir. Ancak, siyasetin uzlaşmacı ve sorun çözücü yönü göz ardı edilebilmektedir. Menfaatlerin insanları alabildiğine körelttiği Dünyamızda dürüst siyaset yapmak zor ama imkansız değildir. Bu sebeple AK Parti kurulduğu andan itibaren birlikte çalıştığım teşkilatımın her kademesinde aldığım görevlerde (İl Başkanlığı ve İl Başkan Yardımcılığı) mensubu olduğum din, gelenek ve göreneklerimin belirlediği ahlaki sınırları göz önünde bulundurarak hizmet vermeye çalıştım. Başarımı başkasının başarısızlığı üzerine bina etmedim, insanların hoşuna gideni değil her zaman gerçeği ifade etmeye çalıştım. Halkla içiçe, dürüst, samimi, ilkeli, her türlü görüş ve öneriye açık oldum. Kısaca Elif gibi dimdik, Vav gibi mütevazi olmaya çalıştım çalışmaya da devam edeceğim.

Gelelim sizin açınızdan kentteki seçim atmosferinin nasıl geçtiğine ve seçmen kitlesinin sizden beklentilerine…

Çözüm süreciyle başlayan olumlu havanın etkisi seçmen tercihleri üzerinde de etkili olmaktadır. Çünkü Kürt Sorunun çözümünde belli bir merhaleye gelindiği için halkımız çağdaş dünyada olduğu gibi artık kimlikler üzerinden değil hizmet anlayışı çerçevesinden siyasal katılım gerçekleştirmektedir. Bu sebeple ister Batman merkezde ister ilçe ve köylerde sohbet ettiğimiz tüm kardeşlerimiz bizlerden istihdamın arttırılması, konut yardımı, şehrin daha iyi yaşanabilmesi için imar ile ilgili düzenlemeler konusunda talepleri olmaktadır. Kimlik üzerinden istismarların olduğunu görmekteyiz. Ancak, bu daha çok mikro ölçekte bir grubun siyasal davranışları olduğu için atmosferi yönlendirecek türden değildir. Halkımız istikrar ve güven verici politikaları her seçimde olduğu gibi bu dönemde destekleyecektir.

Peki, siz bu beklentilere cevap olabilecek misiniz?

Bu beklentileri yüzde yüz karşılamak elbette mümkün değildir. Takdir edersiniz ki saydığım taleplerin çoğu Yerel Yönetimlerin çabaları ile olan işlerdir. Ancak, 90 yıllık Cumhuriyet döneminde hayatın her alanında olumsuz tüm tabuları yıkan Partimizin yaptığı hizmetler ortadadır. Bu sebeple seçmen her seferinde söz konusu partinin oluşturduğu Hükümetlerin devamından yana tercihini yapmaktadır.

Tahminlerinize göre oy oranınız ne olur?

Tahminlerden yola çıkmayı hoş gören bir vekil adayı değilim. Ancak ülke genelinde diğer partilerin alacağı oy oranının üstünde oy alacağımızı ve tek başına iktidar olacağımız yapılan birçok kamuoyu araştırmasından anlaşılmaktadır.

7 Haziran’da sandığa gidecek seçmene ne söylemek istersiniz?

Seçimler Demokrasinin olmazsa olmazlarından biridir. Seçimler serbest olmalıdır, yani bireyler hür iradeleriyle ve hiç bir etki altında kalmadan oylarını kullanmalıdırlar. Bireylerin iradelerini sakatlayacak her türlü faaliyet o seçimlerin demokratik olma iddiasına zarar verecektir. Bu sebeple öncelikle tahammül kültürümüzü geliştirerek kazanmak kadar kaybetmenin de Demokrasi kültüründe var olduğunu bilmek lazım. Her seçimi dünyanın sonu gibi görmek Allah muhafaza tahmin edemeyeceğimiz sonuçlar getirebilir. Bu nedenle oy kullanan kardeşlerimizin karşılıklı saygı çerçevesinde seçim sürecini geçirebilmeleri için kimden gelirse gelsin her türlü baskı ve şiddete karşı hep birlikte siper alsınlar ki çocuklarımıza iyi bir demokrasi kültürü bırakmış olalım.