30 Mart yerel seçimlerinden sonra yerel yönetimler alanında hızlı bir değişim sürecine girdiğimizi kabul etmemiz gerekiyor. Çünkü BDP öncülüğünde hem siyasal partiler düzeyinde hem de Belediye Başkanlıkları düzeyinde yeni bir modele doğru ilerliyoruz. Eş Başkanlık Sistemi.
Eş Başkanlık Modelini Türkiye siyasal sistemi ile buluşturan parti Türkiye’nin en büyük partisi değil hata barajı bile aşabilen partisi değil ama öncülük eden partisi. Sadece bu konuda değil kadınların siyasal sistem ve çalışma yaşamında yer alması için de öncülük eden parti bu parti. Ve bu parti şimdi tabanının bulunduğu bölgede yerel yönetimlerde iktidar.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin ekonomik ve sosyal anlamda geri kaldığını biliyoruz. Bunun nedenlerini tartışmanın da sıralamanın da mantığı yok zaten bilenen nedenler ancak bunun aşılması gerekiyor.
Çözüm sürecinin devam ettiği bu dönemde atılacak önemli adımlarla bölge kalkınmasına da önemli bir ivme kazandırmak mümkün ancak bunun yöntemi kavga ederek değil mümkün olduğunca uzlaşarak ve karşılıklı anlaşarak olmalı.
 Bölgeden toplanan vergiler üzerinden bölgeye yatırım için ödenek aktarılırsa elbette bölgenin kalkınması mümkün olmaz. Ancak bölge kalkınması için biraz daha sorumluluk alınırsa tıpkı siyasette olduğu gibi ekonomik ve sosyal alanda da bölgenin örnek modeller oluşturması mümkün. Bunun da yolu kaynakların doğru ve etkili kullanımı.
Bölgenin enerji kaynakları konusunda fakir olmadığını biliyoruz. Özellikle maden, Enerji ve su kaynakları konusunda önemli bir potansiyel mevcut ve buna tarımı da eklediğinizde karşınızda harekete geçmesi beklenen dev bir potansiyel var.
Bu anlamda GAP ve DAP önemli projeler ve hassasiyetle takip edilmesi gerekiyor. Madencilik anlamında ise petrol önemli bir potansiyel. Türkiye yerli üretiminin %80 gibi bir bölümü BDP’nin yerelde iktidar olduğu alanlardan çıkarılıyor. Geçenlerde Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Gültan Kışanak’ın petrol gelirlerinden pay istemesini de buna yorumlamak gerekiyor. Bu kadar pay sahibi olan bir bölgenin yollarını asfaltlayacak kadar asfalt malzemesini bulamaması söz konusu olursa tabi doğal olarak pay isteme gibi bir durum ortaya çıkar. Enerji Bakanının petrolden alınan devlet payı bir kere alınır mantığı da doğru bir yaklaşım zaten mesele de alınan bu devlet payının dağılımı meselesinde bir pozitif ayrımcılık yapılması talebinden ibaret.
Petrol gelirleri konusunda bir meslektaşımızın hazırladığı habere bakalım: “Türkiye’de günlük 550-600 bin varil civarında petrol tüketiliyor. Yerli üretimimiz ise günlük 45-50 bin varil civarında. Yani petrol ihtiyacımızın yaklaşık yüzde 8’i yerli üretimden karşılanıyor. Geri kalan yüzde 92-93’lük bölümü ise ithal ediliyor.
 İLK SIRADA BATMAN VAR
Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (Tpao) üretiminin, yaklaşık yüzde 60’ını Batman ilindeki 647 kuyudan karşılıyor. “1.287.603.200  (1 Katrilyon 287 Trilyon 603 Milyar 200 Milyon TL) . Diyarbakır, Batman’dan sonra Türkiye’de en fazla petrol üretilen ikinci il konumunda.
Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (Tpao) üretiminin, yaklaşık yüzde 20’si Diyarbakır ilindeki 201 kuyudan karşılanıyor. Diyarbakır’da üretim yapan Perenco, Güney Yıldızı gibi diğer şirketlerin de üretimleri dikkate alındığında, Türkiye’de yerli petrol üretiminin yaklaşık yüzde 25 ila 27’si Diyarbakır’dan elde ediliyor.
KIRKLARELİ SON SIRADA
Türkiye’den fazla petrol üreten şehirler sırasıyla Batman, Diyarbakır, Adıyaman, Mardin ve Şanlıurfa. Ayrıca Adana, Kırklareli, Kilis ve Siirt illerinde de az da olsa petrol üretimi yapılıyor.”
Bu rakamlar ortada durunca doğal olarak yerel yönetimlerde yönetici olanların kaynak arayışları konusunda bu alanı görmezlikten gelmeleri mümkün değil.
Bu konunun yasal düzenlemesi nasıl yapılır bilmiyoruz. Bu hükümetin ve meclisin işi ancak sadece bu bölge için değil diğer bölgelerde de enerji kaynaklarına sahip olan yerlerde o bölgenin kalkınması için o kaynaklardan yararlandırma şart. Bir düşünen yaşadığınız yerin içinde hidroelektrik santrali var ama siz elektrik konusunda sıkıntı çekiyorsunuz ya da elektrik fiyatları çok yüksek. Böyle bir mantığın da artık değişmesi gerekiyor. Değiştikçe ve değişime açık oldukça daha da ilerleyeceğimize kimsenin şüphesi olmasın. Yeter birbirimizi iyi dinleyip anlayalım.