Oyuncak, çocukların dünyaya gelirken sahiplenmeye başladıkları ilk maddi varlıklarıdır. Bu oyuncaklar onların gelişim dönemlerinde önemli işlevlere sahip olmakla birlikte kişilik gelişimine de ciddi şekilde katkı sunmaktadır. Oyuncaklarıyla kurduğu bağ ise küçümsenmeyecek kadar önemlidir.

Hepimizin çocukluğunda sahip olduğu oyuncaklarıyla ilgili anılarının olduğu bir gerçektir. O oyuncakları unutmak imkânsızdır. Yaşadığımız pek çok duygu o oyuncakların içinde adeta gizlenmiştir. Oyuncak öyle sanıyorum ki ilk insanlardan günümüze çocuklar için vazgeçilmez evrensel bir oyun malzemesi, hatıralarımızın ve daha pek çok duygumuzun içinde saklı olduğu sır kutusu gibidir.

Oyuncaklar çocuklar için binlerce yıldır bu kadar önemli  ve dünyada sahiplendikleri ilk nesne olduğundan belki de fikir dünyaları, yetenekleri hatta kişilikleri bu oyuncaklar ile de şekillenmektedir. Oyuncaklar çocuklar için bu denli önemli iken ve gelecek nesilleri de çocuklar oluşturacağından onların ileriye dönük yaratıcı fikirler üretebilmeleri ve potansiyellerini keşfedip geliştirmeleri açısından faydalı olacaktır.

Dokuz yaşındaki oğlum evde zaman zaman artık malzemelerden faydalanarak yaratıcı düşünce ürünü olan kimi zaman da çok basit olabilen oyuncaklar yapıyordu.  Kendi yaptığı oyuncaklarla oynarken aldığı keyfi ve o oyuncakları büyük bir hassasiyetle  sahiplenip koruduğunu görünce aslında isteyip de kendisine satın aldığımız hiçbir oyuncakta bu denli bir keyif aldığını hatırlamadığımı fark ettim. Hatta çoğu zaman kendisine almamızı istediği oyuncaklar için bizi ikna etmeye çalıştığı süre, o oyuncağı aldıktan sonra oynadığı süreden kat be kat daha fazla oluyordu. Satın aldığımız oyuncaklarla oynama süresi yarım saat ile en fazla bir saat kadar sürüyordu. İlk birkaç günden sonra eline bile almıyordu. Sanki sahiplendikten sonra o etkileyici oyuncak, bütün büyüsünü kaybetmiş gibi gözünde değersizleşmeye başlıyordu.  En güzeli de yaptığı oyuncakları bize göstermenin heyecanını, kendisine ve başarısına tanıklık etmemizi  ve kendisini takdir etmemizi beklediği ve gözlerinin parıltısını gördüğümüz o anlar oluyordu.

Bir süre sonra düşününce çocuklar için yaratıcı zekânın ne denli önemli olduğunu, kişilik gelişiminde oyuncakların ve yaratıcı zekânın ne kadar önemli olduğunu anladım. Zaten teknoloji geliştirmeye bizleri de iten faktör ihtiyaçlarımız değil midir? Doğa şartlarında ihtiyaçlarını karşılamaya ve hayatını kolaylaştırmaya çalışan ilk insanlardan günümüze dek hep böyle olmadı mı?  Peki, çocuklar neden ısrarlı hatta kimi zaman takıntı haline getirdikleri bu oyuncakları kendilerine alındıktan kısa bir süre sonra ilgisiz kalıp bir köşe atıyorlar? Asıl neden o oyuncaklara sahip olmak için bir çaba ve emek sarf etmemiş olmalarıdır. Yani aslında üretkenlik faktörü yok. Bu olmadığı için o eşya gözünde bir değer ifade etmiyor. Kendi emeği olmadığı ve kolayca sahip olduğu diğer birçok oyuncak gibi tüketim kültürü ile oyuncakları alırken arzularını tüketme ve tatmin hakkını kullanıyor. Kimi zamanda ailesinin kendisine olan sevgisini bu yolla ölçmeye çalışıyordur belki de.

Kültür endüstrisi, tüketim kültürünü daha çok küçük yaşlardan itibaren çocuklara oyuncaklar vasıtası ile kazandırıyor ki üretken bir toplumdan çok tüketen bir toplum böyle devşiriliyor. Hatırlar mısınız bilmem ama bizim çocukluğumuzda o kadar çok oyuncağa sahip olmak gibi bir lüksümüz yoktu. Çok az oyuncağımız vardı. Tek tek sayabilirim bile yıllarca hep aynı oyuncaklarla oynadık. Çoğu zaman kendi oyuncaklarımızı yine kendimiz yapardık. Kimi zaman tahtadan, telden, kâğıttan ve çamurdan kimi zamanda teneke ve plastik kutular ile daha pek çok malzemeden yaptığımız oyuncaklarla oynardık. Hele ki taşla oynadığımız oyunların sayısı hiç de azımsanacak kadar değildi. Ne zaman ki tüketim toplumu haline geldik işte o zaman en büyük hatayı çocuklarımıza ve kendimize karşı yapmaya başladık. Şimdilerde bile çocukken oynadığımız çamur yerini slime çılgınlığına yani ücretsiz ve sağlıklı malzeme yerini kimyasal ve pahalı tüketim kültürü oyuncaklara bırakmış değil mi?

Üretken bir toplum muyuz diye soruyorum?

Cevap hepimizin malumu o kadar çok hazıra alışıyoruz ki armut piş ağzıma düş diyecek hale geliyoruz. Hatta birçoğumuz bile çocukların bu halinden oldukça şikâyetçi…

Tüm bu açıklamaya çalıştığım husus ile çocuklardaki yaratıcı düşünme becerisi ve üretkenlik dürtüsünü, çok küçük yaşlardan itibaren televizyon ekranlarına mahkûm ederek reklamlarda gördükleri oyuncakları onlara kimi zaman onlar istemediği halde bile alarak tüketim kültürünün bir parçası haline getirerek ellerinden alıyoruz. Tüketmek zaten bitirmek demek değil midir? Kullan ve at tüm özü bu. Onun için çocuklarımıza, oyuncaklarını kendilerinin üretmesi için rehberlik yapıp fırsatlar sunmalı ve tüketim kültürü yerine yaratıcılıklarını, üretkenliklerini gösterebilecekleri ortamlar hazırlamalıyız ki al-kullan-at yerine üret-kullan-sakla kültürünü kazandırabilelim.

O zaman bu durumda ne yapabiliriz?

İşte tamda bu noktada sizlere oyuncak müzesi ve oyuncak kardeşliği ile ilgili projeden bahsetmek istiyorum. Öyle ki çocuklar için en önemli yetişkin davranışlarından biri de önemsenmek ve değer verilmektir. Bu durumda neden çocuklar için bir müze yapılmasın diye düşündüm. Burada çocukların kendi el emeği ile yapmış oldukları çalışmaları sergileyerek onların üretme dürtülerini canlı tutmak, çalışmalarının sergilendiği bir müze ile ne kadar değerli olduklar hissini yaşatmak ve her şeyden önemlisi orada sergilenen eserler ile yaratıcılık becerileri ve motivasyonlarını arttırmak hedeflenmiş olacaktır.  Müze de sadece çocukların değil ebeveynlerin de yapmış olduğu el emeği oyuncaklar sergilenebilir. Oyuncakların öyle pahalı malzemelerden, karmaşık ve zor olması da gerekmiyor. Her yaştan çocuğun her türlü malzemeden yapabileceği eserler olabilir. Hatta sergilenecek eserler yarışma ile de seçilebilir. Bu konuda daha zengin fikirler de sunulabilir.

Bu tarz bir müze var mıdır bilemiyorum ama gerçekleşecek olursa ülkemizin kalkınması ve gelecekte yetişecek bilim insanları ve girişimciler için büyük bir adım atılmış olacaktır. Üretim kültürünü daha küçük yaşlardan çocuklara vermek çok önemli diye düşünüyorum. Bu yolla çocuklara üretebilmek için önce bilgi sahibi olmak gerektiği hatırlatılarak bilgi sahibi olmak konusunda bu vesile ile bilinç kazandırılmış olur. Belki de kitap okuma oranlarını da bu yolla arttırmış oluruz.

Paylaşım Kültürü ve Oyuncak Kardeşliği

İhtiyaç fazlası ürünlerin ticari amaçlarla üretilmediği ve paranın icat edilmediği ilkel toplumlarda bazı kabileler avladıkları veya topladıkları ihtiyaç fazlası ürünleri diğer kabilelerle belirlemiş oldukları belli bir alana bırakır ve giderlerdi. Daha sonra diğer kabile mensupları bu alana gelir ihtiyaçları olan ürünleri alır ve kendi fazla olan ürünlerini ortaya bırakır giderlerdi. Böylece ihtiyaçları olan ürünleri ticaret ortaklığı ya da ticaret kardeşliği diyebileceğimiz bir çeşit takas yöntemi ile temin ederlerdi. Yine buna benzer paylaşma kültürünü kendi tarihimizde Osmanlı’da da görmek mümkün. Şehir ve kasabaların muhtelif yerlerine bırakılan varlıklı kimselerin gizlice gecenin karanlığında tasadduk ettiği para ve yiyecekler yine ihtiyaç sahiplerinin, (rencide olmamaları için) gece karanlığında ihtiyacı kadar olan para ve yiyeceği aldığı bilinmektedir. Bu sadaka taşları, İzmir’de Namazgah semtindeki Kurşunlu, Pazaryeri ve Şeyh camileri ile İkiçeşmelik'teki  Natürzade Camisi'nde her ne kadar gelenek unutulduysa da tarihin canlı tanıkları olarak varlığını sürdürmektedir. Yine günümüzde unuttuğumuz sadaka taşı kültürünün yerine İtalya menşeli askıda kahve kültürünü sanırım birçoğunuz biliyorsunuzdur. Hem bu öyle Osmanlı kültüründeki gibi gizli olarak yapılan bir uygulama da değil üstelik. Sanki bizim kültürümüzde yokmuş gibi tarihimizden ve unuttuğumuz değerlerden kopan yurdum insanının, İtalya’dan ithal ettiği bu uygulamayı yapmaya çalışıyor olması bir taraftan güzel öte yandan ölmeye yüz tutmuş kendi değerlerinden habersiz olması bir o kadar da acı olsa gerek.

İster yerli isterse de yabancı menşeli olsun tüm bu geleneklere bakınca hep paylaşım kültürünü diri tutmak için yapılan uygulamalar olduğunu görülmektedir. Bu vesile ile neden günümüzde çocuklarımız ve geleceğimiz için özgün bir uygulama olmasın diye düşününce ortaya oyuncak kardeşliği projesi çıkıverdi. Müze ile birlikte bu projenin de daha anlamlı olacağını ve birbirini tamamlayacağını düşündüğümden müzenin bir bölümünde uygulanması  fikri  uygun geldi.

 Müzenin belli bir bölümünde oyuncak kardeşliği ile de dileyen çocukların evlerindeki oyuncakları getirip bağışlayabileceği dilediği oyuncağı da ücretsiz bir şekilde alabileceği bir bölüm oluşturularak tüketim kültürüne alıştırdığımız çocuklarımızı paylaşım kültürü ile kültürel değerlerimizle birlikte tekrardan kazanabiliriz. Bağışlanacak oyuncaklar, endüstri ürünü oyuncaklar olabileceği gibi el emeği ve artık malzemelerden yapılmış tasarım ürünü oyuncaklarda olabilir. Üretmek ve paylaşmak bir toplumun kalkınıp güçlenmesi için en önemli unsurlardır. Geleceğimiz olan çocuklarımız için bu denli projeleri önemsiyor ve zorunlu olduğunu düşünüyorum.

Bu proje gerçekleştirilecek olunursa hem kentimizle özdeşleşecek özgün bir müze olacak, hem de kentin çocuklara, yeni nesillere vermiş olduğu değerin ve ülkenin geleceği için göstermiş olduğu duyarlılığının nişanesi olacaktır. Bu çalışma kim bilir belki de Batman’dan başlayıp öteki kentlerde de hayat bulacak örnek bir proje olur.