Son günlerde çatışma noktası haline gelen yerlerden biri de Kürtçe olarak Nisebîn olarak adlandırılan Nusaybin ilçesi oldu. İlçede açıklanan özyönetim kararından sonra düzenlenen operasyonlar ve kazılan hendekler insanların ölmesine neden oluyor. Bu yazının yazıldığı saatlerde ilçede sokağa çıkma yasağı 11.gününde bulunuyordu. Ölen vatandaş sayısı 8 ve çatışmalar devam ediyordu. Nusaybin’deki insanlık dramına dikkat çekmek isteyen Halkların Demokrasi Partisi milletvekilleri ilçe girişinde açlık grevlerini sürdürüyorlardı. Aralarında Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk’ünde bulunduğu kalabalık topluluk ilçeye girmek isteyince Polisin müdahalesi ile karşılaştı ve bu müdahale sırasında Prof.Mithat Sancar (HDP Milletvekili) rahatsızlanarak hastaneye kaldırıldı. Gazdan etkilenen diğer vatandaşlar gibi Ahmet Türk de tedavi altına alınanlar arasında bulunanlardan.

Bu konu ile ilgili hatırlatma ve uyarılarda bulunmadan evvel ilçe hakkında biraz bilgi verelim: “Tarihte adı Nisibis olarak geçmektedir. Türkiye- Suriye hududunun tam üzerinde ve Suriye'nin Kamışlı Kasabasına bitişiktir. Nusaybin'in en az Mardin kadar eski bir tarihi vardır. İlçenin Sümerler tarafından kurulduğu kuvvetle muhtemeldir.

Araplar buraya Nasibeyn yani ( iki nasip-iki kısmet ) derler. Tabak gibi dümdüz ve ekime elverişli olan arazisi olan ilçede tahıl üretilmektedir. Küçükbaş hayvan yetiştirilmekte, son yıllarda da pirinç, pamuk üretimine ağırlık verildiği belirtilmektedir. Nusaybin' de Romalılar döneminden kalma bir Mar Yakup Kilisesi ile bu kilisede Süryani Azizlerinden Mar Yakub'un Mezarı bulunmaktadır.

Akkoyunlu Cihangir'den kalma Zeynelabidin adıyla anılan bir camii ile Hz. Muhammed'in berberliğini yapmış olan Selmani Pak'ın ziyaretgâhı da burada bulunmaktadır. 1540 tarihli belgelerde "Mahalle-i İmam Zeynelabidin" ile "Mahalle-i Doğan" adlarında mahallelerden bahsedilmektedir. 1567'den sonra Kale, Şah Selman, Sürsar, İmam Kulu Nalband, Abdül Aziz Bin Albül Kerim adlarında yeni mahallelere rastlanır. Denizden yüksekliği 1500 metredir. Yüz ölçümü 1177 km² ve nüfusu da 116 bin civarındadır. 67 köyü vardır. Nüfusun yaklaşık 90 bini Nusaybin merkezinde ikamet etmektedir.”

İşte bu tarihi şehir şimdilerde yönetim modeli konusunda halkın istemleri ile devletin belirleyiciliği arasından çatışma merkezine dönüşmüş durumda. Halk özyönetim diyor devlet mevcut yapı diyor.

Cadde ve sokaklarda hendekler kazılmış durumda. Devlet bu hendekleri kaldırmak ve kontrolünü sağlamak için operasyonlar düzenliyor. Bu arada sivillerin zarar görmemesi adına da sokağa çıkma yasağı ilan ediliyor. Hem de on günlerce süren yasaklar. Burnunu çıkaran kurşunu yiyor. Kurşunun ne taraftan geleceği de belli değil.

Sular kesik

Elektrikler kesik

Hastalar tedavi edilemiyor

Yaralılara bakılamıyor

Devlet giremiyor

Vatandaş çıkamıyor

Okul yok

Ekmek yok

Rahat yok

Huzur yok

Siyaset izliyor

Silahlar konuşuyor

Peki, bu ne demek?

Bu insanlığın kan ağlaması demek. Bu işlerin çığırından çıkıyor olması demek. Bu nifak tohumlarının artması demek. Bu halk ile devlet arasındaki bağların zayıflaması demek. Bu tufanın yeniden başlaması demek. Bu olumsuzluk demek. Bu savaşın ayak sesleri demek. Bu nedenle bu bumerangdan bir an önce kurtulmamız lazım. Beli ki bu gidişat iyi bir gidişat değil. Siyasetçilerin inatlaşması nedeniyle vatandaşların canları yanıyor. İnsanlar ölüyor ve diğer insanlar bu ölümleri kaygıyla izlemeye devam ediyor. Bu kaygılı izlemelerin daha fazla sürmesi beklenmemeli. Çünkü bu bölgede herkes duyarlı, herkes akraba, herkes rahatsız. Devletin de YDG-H mensuplarının da bunu görmesinde fayda var. Her iki tarafın da vatandaştan taraf olmasını beklediği açık. Ya bizden taraf ya da bertaraf mantığı dayatılıyor. Oysa insanlar tercih yapmak zorunda bırakılmamalı. Elbette herkes kendinden yana, kimliğinden yana, halkından yana ama bu tercihler savaşmaya da bölünmeyi de, çatışmayı da gerektirmiyor, gerektirmemeli.

Zorla dayatılan hiçbir şeyin kalıcı olması düşünülemez. Dehakın zulmü devam etmedi. Kawa geldi Dehak gitti. Dehak her gün iki gencin canını alıyordu. Kendi hükümranlığını sürdürmek için kendini yaşatmak için başkalarının öldürülmesini onaylıyordu. Lakin bu çözüm olmadı. Gençler de öldü Dehak da öldü. Ama olup bitenler tarihsel ders olarak karşımızda duruyor. Bu topraklarda aynı olayların tekrarlanmasına gerek yok. İnsanlar konuşarak sorunlarını çözmeyi denemelidirler. Ölüm üzerinde pazarlıklar yürütülerek ortaya çıkan sonuçlar huzur sağlamaz.

Bu nedenle Nisbîndeki-Nusaybindeki sokağa çıkma yasağı derhal kaldırılmalıdır. Sokaklardaki hendekler halk tarafından temizlenmeli ve normal yaşama geçilmelidir. Etrafımızdaki gelişmelerden ders almayacak kadar kör bir devlet, kör bir millet, kör halklar mı olduk! 22.11.2015