Saygıdeğer okurlar, önceki yazımda hayat serüvenimden bazı özetler sunmuş, gençliğimdeki fikir ve düşüncelerim üzerine bazı anekdotlar aktarmıştım.

Gençliğimde zorlu hayat koşullarına direniyordum. Bir yandan çalışırken, öte yandan durmadan kitap okuyor, kafamdaki sorulara cevaplar arıyordum.

O yıllarda gençlik yoğun şekilde kitap okurdu. Ben de anti emperyalist bir yapıya sahiptim.

Emperyalizme karşı çıktıkları ve zulme isyan ettikleri için katledilen merhum Hasan El Benna ve merhum Seyit Kutup’u hep hatırlıyorum…

Bu isimler bazılarına yabancı gelebilir.

Çünkü internet dünyasına dalanlar bunları yakından tanımazlar.

İngiliz emperyalizmine karşı fikir akımı geliştiren Hasan El Benna ve dava adamı Seyit Kutup’u tanımayan, ama günümüzdeki ünlü sanatçıları ve şarkılarını, şarkı sözlerini hazırlayanları tanıyan gençlik gerçeğini biliyorum.

**

**

1980’li yıllarda Merhum Hasan El Benna’nın Risalelerini neredeyse ezbere biliyordum...

Yine merhum Seyit Kutup’un Fizilal’il Kur’an tefsiri hala evimdeki kütüphanede duruyor. Merhum Kutup’un ‘Yoldaki İşaretler’ kitabı bugün dünyada milyonlarca kişi tarafından okunmaktadır.

Her iki değerli düşünür de inandıkları değerler uğruna hayatlarını feda etmiştir.

Kendilerini bu değerli şahsiyetlere nispet eden ve yanlışlara düşen pek çok kesim olmuştur. Ancak bu onların yanlış olduğunu göstermez.

İstikamet üzerinde gitmeyenler sorumludurlar.

Yine o süreçte Pakistanlı Yazar merhum Ebu Ala Mevdudi’nin de eserlerini okuyordum. Ayrıca Bediuzzaman’ın Risale-i Nur Külliyatı’na vakıftım.

Üstad Bediuzzaman’ın bazı eserlerini defalarca okumaktan bıkkınlık duymadığımı belirteyim.

**

**

KİMSEYE KARŞITLIK PEŞİNDE OLMADIM...

Evet, 1991 yılında geçirdiğim bir rahatsızlık sonucu okuduklarımın yüzde 90’ını bir anda unuttum ve adeta beyinde ‘reset’ olayını yaşayacaktım…

Her ne kadar ‘reset’ desem de tamamen her şeyi unutmuş değilim.

Anti depresan ilaçlar kullanarak tedavi oldum ve bir doktorun tabiri ile, ‘sıyırmanın’ eşiğinden döndüm.

Hem öldükten sonraki geleceği düşünüyordum. Hem de insanlık ailesinin durumuna kafa yoruyordum…

Zulmeden zalimlerle, zulme maruz kalan mazlumların durumu beni çok düşündürüyordu…

Öte yandan yoksulların dramlarına çok üzülüyordum.

O kadar okuma ve araştırmanın sonucunda İslam’ın Tevhid Akidesi’ni benimsedim. Geçen zaman sürecinde gördüm ki İslam adına ahkam kesen, hareket eden nice yapıların o temiz ve pak dinin mesajlarından uzak oldukları sonucunu da kavradım…

**

Topluma, insanlığa nasıl hizmet verebilirim düşüncesiyle zihnimi çok yoracaktım.

Beyni fazla yormak da iyi değil.

Yıllardır çok fazla kitap okumuyorum.

Kalan kırıntılarla idare etmeye çalışıyorum…

Vermek istediğim esas mesaja geleyim.

Bir fikir veya ideolojiyi savunurken önce çok sert düşünce yapısına sahip oluyorsunuz. ‘Benim düşüncem, ideolojim daha iyidir. Diğerleri batıldır’ düşüncesiyle hareket ederken, çok büyük yanlışlara düşme durumunuz söz konusu oluyor.

Asla başka fikir ve düşüncelere, ideolojilere karşıt olduğum için, misal olarak İslam’ı savunmamışımdır.

Doğruyu, insanlığın kurtuluşunu orada bulduğum için iman etmişim.

ZAMAN İNSANLARI OLGUNLAŞTIRIYOR...

Tecrübelerimden biliyorum ki geçen zaman sürecinde insan hep olgunlaşıyor, daha hoşgörülü oluyor.

İnsan zamanla daha evrensel bakış açısına sahip olabiliyor ve karşı görüşlere daha yapıcı yaklaşabiliyor.

Geçen zaman sürecinde de ‘empati’ yaparak karşıdaki fikirlere rest çekmiyordum.

Ancak zaman insanları daha olgunlaştırıyor.

Gençlere tavsiyem şudur; fikir tartışmalarında kırıcı olmayınız.

Başkalarını taşıdıkları fikir ve düşünceleri, inançları nedeniyle hemen mahkum etmeyin ve hele düşmanca yaklaşmayın.

Düşmanca bakış açıları yüzünden Ortadoğu’da akan kan ve vahşetleri iyi düşünün ve iyi analiz ediniz.

Allah dileseydi hepimizi tek renk, tek düşünceye sahip kılabilirdi.

Her fikir ve düşünceye saygılı olunuz.

Başkalarının düşüncelerine katılmak zorunda değilsiniz ama düşmanlık yapmaya da asla yönelmeyin.

Çünkü her insan düşüncesinin doğru olduğuna inanır.

Sağlıkla kalınız