Yıllardır daha yaşanabilir bir Batman için mücadele verirken, geçen zaman sürecinde nice önemli sıkıntılarla karşılaştım. Çevre ve insan hakları mücadelesi verirken, tehdit almadığım çevre kalmadı. Ancak hiçbir zaman yılmadım.

Sorunlara tek cepheden bakanların beni anlamalarını beklemiyorum. Kendilerini haklı görüp, ölçüsüz eleştiriler yapanlara sadece acıyorum.

Geçtiğimiz günlerde Batman eski Devlet Hastanesi kavşağındaki güzellikleri görüntüleyip, sosyal medyada paylaşmıştım. Vay sen misin bunu paylaşan…

O kavşaktaki güzelliğe ister Belediye, ister Karayolları imza atmış olsun, takdir etmekten çekinmem. Yanlışları eleştirdiğim gibi, güzellikleri de takdir ederim.

Söz konusu kavşak ve çevre yolundaki paylaşımımı farklı yöne çekenler oldu. O çevre yolu ve kent girişleri için verdiğim mücadeleyi ve yaptığım eleştirileri okumuş olsalardı, herhalde böyle basit değerlendirmeler yapamazlardı.

Bu köşede kentimizin girişi üzerine sayısız makale yazdım, eleştirilerde sınır tanımadım. Çünkü neme lazımcılardan olamadım, olamam…

Pek çok sivil toplum örgütünde, toplum yararına ve gönüllülük temelinde sorumluluk alıyorsam, neme lazımcılıktan kaçındığımdandır. Sivil toplum örgütlerinin önemine inanan biriyim. Siyasi iktidarların duruşlarına göre değil, ilkelerime, temel değerlere bağlı kalarak mücadele veren biriyim.

Toplum yararına faaliyet gösteren sivil toplum örgütlerinin ülkemiz için önemini en çok mevcut siyasi iktidar savunmuştu. Sivil toplum örgütlerinin önünü açan da mevcut siyasi iktidardır.

Sıkıntılı süreçten geçiyor olmamız, sivil toplum örgütlerinden uzaklaşmamıza neden olmamalı diye düşünüyorum. Dünyayı bir yana bırakın, ülkemizin, kentimizin sorunlarının çözümü için sivil toplum örgütlerine ihtiyacımız bulunmaktadır. Sorunların çözümünü sadece devletten beklemek doğru bir yaklaşım olamaz.

Bakınız, yirmi birinci yüzyıla yelken açan dünya gerçeğini biliyorsunuz. Yaşlı dünyamız her ne kadar 21. yüzyıla yelken açsa da, sorunlarla boğuşmaktadır…

Küresel boyutlardaki sorunlar olduğu gibi, yerel sorunlar da vardır. İnsanlık ailesinin geleceğini tehdit eden sorunların çözümü için birilerinin mücadele vermesi gerekiyor.

Duyarlı vatandaşlar, duyarlı insanlar evinde oturup, işlerine giderek sorunlara lakayt kalamazlar. Herkes ‘bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın’ zihniyetiyle hareket edecek olursa, sorunlar çözümsüz kalacağı gibi, daha da tavan yapacaktır.

‘Neme lazımcılık’ dediğimiz zihniyet insanlığın en önemli hastalığıdır. Bu hastalığa yakalananlar gelişmeleri sadece izlemekle yetinirler…

Böyleleri, her soruna ‘neme lazım’ diyerek lakayt kalırlar.

Sabah olur işlerine gider, akşam evlerine dönerler. Yaşanan gelişmeler onların hiç de umurlarında olmaz…

Duyarlı insanlar ise farklıdır. İnsanlığın sorunlarını kendi sorunları gibi algılarlar…

Neme lazımcılıktan uzaktırlar…

‘Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın’ zihniyetinin aksine, yılanlarla, çıyanlarla mücadele ederler…

Hiçbir çıkar ve menfaat peşinde koşmaksızın insanlığın yarınları için mücadeleye atılırlar. Böyle duyarlı insanların boş vakitleri yoktur. Ailelerini ihmal eder, çocuklarının sorunlarıyla yeteri kadar ilgilenemezler.

Nedeni gayet açık; çünkü toplumun genel menfaati için çaba gösterirler…

İnsanlığın geleceği için mücadele veren insanlar, her türlü sıkıntı ve meşakkate rağmen mücadeleden yılmazlar.

İnançları ve vicdanları onlar için yol göstericidir.

Duyarlı insanlar evlerinde oturup sorunların çözümünü bekleme yanlışına düşmezler. Bütün sorunların çözümünü adına ‘devlet’ denilen aygıttan beklemenin yanlışlığına inanır, ellerini taşın altına koyarlar…

STK’LAR ÇOK ÖNEMLİ

Duyarlı insanlar küresel veya yerel sorunların çözümü için çaba gösterirken, bir sivil toplum örgütü-teşkilatı (STK) bünyesinde örgütlenirler. Gelişmiş ülkelerde STK’lara önem verilir. Çünkü STK’lar karşılıksız olarak topluma hizmet verirler.

Günümüzde insanlığın mutluluğu ve güzel yarınları için gönüllülük temelinde mücadele veren STK’ların işinin kolay olmadığını biliyorum. Ancak duyarlı STK’lar sayesinde insanlık ailesinin daha güzel yarınlarının olacağına inanıyorum.

Bugün dünyanın ücra bir coğrafyasında açlıkla boğuşan insanların imdadına gönüllü yardım kuruluşları koşmaktadır. Misal olarak deprem, sel, tayfun, kuraklık veya savaş vs. felaketini yaşamış kimi ülkelerin durumunu hatırlamak gerekiyor. Örneğin Afrika’da açlıkla ve hastalıkla boğuşan insanların imdadına STK’lar koşmaktadır.

İnsan hakları örgütleri o ülkede yaşanan hak ihlallerinin üzerine gidip, kamuoyu oluştururken, duyarlı çevreciler ise orada yaşanan çevre sorunlarının küresel tehdit olmaması için mücadeleye girişirler vs. vs…

Küresel ölçekteki örneği yerele de uygulayabilirsiniz. Ülkemizde veya bölgemizde veyahut kentimizde yaşanan önemli sorunların çözümü için de işte STK’lara görev düşmektedir. Farklı bakış açılarına sahip olan STK’lar gerçeği kadar normal bir şey de olamaz.

STK’ları buluşturan platformları çok önemsemek gerekir. Farklı dünya görüşlerine sahip STK’ların buluşmasından ortak kararlar çıkabilir. Diyalog ortamının oluşması, konsensüs, güç birliği gibi olumlu sonuçlardan söz ediyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle sivil toplum örgütlerine ihtiyacımızın olduğunu hatırlatmak isterim. Ülkeyi ve kentleri idare edenlerin bu konuda duyarlı olmaları ve toplum yararına gönüllü olarak faaliyet gösterenlere gereken kolaylığı sağlamaları gerektiğine olan inancımı ifade ediyorum. Batman için çabalayan insanları karalamaya çalışanlara da basiret diliyorum.