Uçsuz bucaksız gibi görünen dünya, kâinatta küçük bir noktadır aslında ve hepimizin paylaştığı bir mekandır.

Tüm azametiyle yürekleri hoplatan, akılları dehşete düşüren bu mekanda;

Sevinçlerimiz, acılarımız,
 
Kayıplarımız, kazançlarımız,

Bir hiç uğruna yaşanan kavgalar, dökülen gözyaşları,

Çözümsüzlüğe kilitlenmeler… Kanayan yürekler,

Küresel kavgalarımız, savaşçılarımız,

Tüm sorunlarımız,

Azametimiz, küçüklerimiz,

Teknolojimiz, sanatımız, yarattıklarımız,

Tüm uygarlığımız, tüm hayvan ve bitkiler,

Bütün soylar ve dinler,

Uluslar, ülkeler ve onları yönetenler,

Sevdiklerimiz ve nefret ettiklerimiz…

6 milyardan fazla insan bugünden yarına yaşamak için uğraşıyor. Hepimiz bu küçük noktanın içindeyiz ve dünya yolunu kaybetti sanki. İnsanlar patlamaya hazır serseri bir mayın… Öldürmek için top tüfeğe gerek kalmadı. Gözler silah, gülüşler kurşun oldu. Denize atılacak iyilik kalmadı.

Sevgi üzerine kuruldu dünya ama sevgiye uzak kaldı...

Barış çubukları yanmıyor, yürekler ağlıyor…

Kâinata her şey sevgiye muhtaçken, daha iyisini başarmak varken, yok etmek neden?

Hoşgörü ağını neden daraltırız. Ne uğruna bu savaşlar ve gözyaşları…

Hiç kimse kucaklanmayacak kadar büyük değilken, neden sıkıca sarılmıyoruz.

Dünyayı kişisel filtremizin ardından görüyoruz. Öğrendiğimiz inançlardan, korkulardan, varsayımlardan, değerlerden bir çember oluşturuyoruz. Bir başkasının bildiklerini ise hiç önemsemiyoruz.

Kendimizi dünyanın merkezine oturtuyoruz, yanımıza da kimseyi istemiyoruz ve tek kalarak da büyümeyi bekliyoruz…

Sevgisiz her şey yavandır, tatsızdır. Hoşgörü olmazsa gözyaşları dinmez. Ve gözyaşının; rengi, dili, dini, ırkı yoktur.
 
Şah, sevgiden köle olur. Ölü sevgiden dirilir. Sevgisiz, saray bile zindanlaşır. Sevgiden acılar tatlanır, bakırlar altın olur. Sevgi mutluluğun mayası ise bencillik girdabında boğulmak niye?

Hayat yolunda el ele yürümeye geldik ve bugün elinizi sıkıca tutmaya hazır biri mutlaka vardır.