Ramazan ayının maneviyatını yaşamaya çalıştığımız bu günlerde İslam coğrafyası yine kan ve gözyaşına boğulmuş bir durumda. 

       Rabbimiz, kutsal kitabımız kur ’anıl kerimin Enbiya süresinin 107. Ayetinde ‘’ Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik’’ dediği Hz Muhammed Mustafa’nın  (sav)  kardeşlerinin büyük bir çoğunluğunun yaşadığı coğrafya, kan ve gözyaşları ile sulanmaktadır.  Kimi coğrafya teorisyenlerinin Müslümanların yoğun olarak yaşadığı alanları kast ederek ‘’buralar dünyanın kalbi gibidirler, kim bu alanlara hâkim olursa tüm dünyaya da hükmeder’’  dediği bu alanlardan bahsediyorum.  Batıda Fas’tan başlayarak doğuda Bangladeş’e;  kuzeyde Bosna Hersek’ten başlayarak güneyde Afrika’nın uç noktalarına kadar uzanan Müslüman coğrafyasını kastediyorum.  Stratejik doğal kaynaklar bakımından dünyanın en zengin alanları olan buralar adaletsizliğin, eşitsizliğin kanın, gözyaşının ve savaşın yurdu olmuş bir durumda.     Bir tarafta lüks saraylarda yaşayıp bir eli yağda diğeri balda olan, yoldan çıkmış, inançlarından uzaklaşmış, kapitalist dünya liderlerinin esiri olmuş yöneticiler; bir diğer tarafta ise evladını,  kanını, canını ve her şeyini kaybeden biçare kalmış mazlumlar!

       19. Yüzyılın ortalarından başlayarak süregelen ve özellikle de son 30-40 yıldır artarak devam eden savaşların en büyük mağduru ne yazık ki Müslümanlar olmuştur.  Bu gün Filistin’de, Mısır’da, Suriye’de, Irak’ta, İran’da, Arakanda ve ismini yazmadığım binlerce alanda sadece kan ve gözyaşı vardır.  Bu kan ve gözyaşının en büyük sebeplerine gelince:   Başta zalim İsrail devleti olmak üzere,  Müslümanların dostu gibi görünen sözde insan hak ve hürriyetlerini savunan ABD, İngiltere, Fransa, Almanya ve Rusya ve de onların oyunlarına yenik düşen, onlarla işbirliği yapan, barbarlıkta sınır tanımayan yerli işbirlikçilerdir. Yakın zamana kadar EL KAİDE ve BOKO HARAM eliyle yürütülen bu kirli siyaset, günümüzde onlara Fatiha okutturan DAEŞ eliyle yürütülmektedir.  Bu münafık örgütlerce Müslümanların kadınları ve kızları kaçırılmakta onlara zina edilmekte, masum çocukları bombalarla paramparça edilmektedir.   Bu örgütlerin isimlerine kanıp, onlara katılan masum gençlerimizin gelecekleri yok olmakta, kalanlar da çok bilinçli bir şekilde İslamiyet’ten soğutulmakta, ona düşman edilmektedir.

      Bizi öyle bir hale getirmişler ki, yüreğimiz ve aklımız bu gerçekleri kabullenmemekte, gözlerimiz görmek,  kulaklarımız duymak istememektedir. Gazze’ye ağlayan, Kobani’ye ağlamıyor; Kobani’ye ağlayan, Gazze’ye ağlamıyor maalesef

     Ey insanlar, ey Müslümanlar sizlere soruyorum kaçınız, kaçımız Suriyelinin,  Filistinlinin, Iraklının veya Arakanlının hayatına gıpta ediyoruz?

     Rabbim biz Müslümanların yardımcısı olsun. Dinimizi, kitabımızı ve peygamberimizi hakkıyla tanımayı, bilmeyi ve yaşamayı nasip etsin.  Dinimizi hakkıyla bilelim, öğrenelim ve yaşayalım ki,  yaşayan her canlının hakkına sahip çıkalım, onun derdine derman olalım. Vesselam…