Bu ülkede yaşayan ve miskal-i zerre kadar vicdan sahibi olan bir insanın başını akşam yastığına koyduğunda rahat uyuma şansı bulunmamaktadır. Çünkü yanı başımızda ölüm, yanı başımızda cesetler var.


Çatışma bölgelerinde ağır silahların sesleri yankılanıyor. Anneler sabahlara kadar elleri bağırlarında korku içinde gelebilecek kötü bir haber bekliyorlar.


Ölüm haberinin olmadığı gün, bayram günü gibi artık ülkemizde. Biz bize çatışıyor biz bize ölüyoruz. Ortamın gerginliğinden kaynaklı olarak “biz” lafını kullanmanın bile sinirleri gerdiğinin farkındayız. “Barış” demenin artık insanların ters bakışlarına neden olan bir söyleme dönüştüğünün de farkındayız.


Lakin bunca yıllık tecrübeden de biliyoruz ki bu işin sonu barış olmadan gelmez. Bu çatışmalar yok sayarak, öldürerek, yok ederek bitmez. Her ölüm başka bir ölümün hazırlayıcısı oluyor çünkü. Bakın son olarak sosyal medyada paylaşılan isim listesine göre Temmuz ayından bu yana yaşamını çatışmalarda yitiren güvenlik görevlisi sayısı 277 kişi.  Bunlar isimleri açıklananlar. Yaralıların tam sayısı elimizde bulunmuyor. Yaralanıp yaşamını yitirenlerin sayısı da belli değil. Tabi olay kan davası şeklinde sürdürüldüğü için diğer taraftan kaç kişinin yaşamını yitirdiği meselesi de var. Sanki bu sayı daha çok olunca başarı oluyormuş gibi!


1984 tarihinden bu yana çatışmalardan kaynaklı olarak yaklaşık 40-50 bin insanımız yaşamını yitirdi. Gözaltına alınanları, tutuklananları, halen yatanları saymıyoruz. Göç etmek zorunda bırakılan milyonlarca insanı, yakılıp yıkılan 3-4 bin köyü,17 bin faili meçhul cinayeti de bir kenara kaydetmek gerekiyor. İşin maddi kaybının ise haddi hesabı yok zaten.


Bu çatışmalarda yaşamını yitirenlerin tablosuna göz atmak bile işin ölmek ve öldürmekle bitmeyeceğinin somut örneğini oluşturuyor.


1984 yılında başlayan çatışmalar zaman zaman kent merkezlerinde bazı olayların çıkmasına neden olsa da savaşı kent merkezlerine taşıma riskini oluşturmamıştı. Olaylara yaklaşım biçimi ve nasıl olsa istediğimde kontrol altına alabilme gücüne sahibim yaklaşımının getirmiş olduğu sonuç işte tam da karşımızda duruyor.


Kent merkezlerinde saatlerce yaşanan değil aylarca yaşanan ve bitmeyen bir savaş yaşıyoruz artık. Kent merkezlerine sonradan yalanlamalara maruz kalmış olsa da artık hava saldırılarının yapılması veya saldırılarının olacağı konuşuluyor yazılıyor bu ülkede.


Velev ki bunların tamamı gerçekleşti ve bu ilçelerde taş üstünde taş gövde üzerinde baş bırakılmadı!


Peki, bu durumda sorunun biteceğine inanan kaç kişi var?


Bu süren operasyon ve çatışmalardan memnu olduğunu açıklayan MHP sözcüsü dışında kimi duydunuz ve gördünüz?


Birlikte yaşamın koşulları sürmekte olan bu çatışmalar nedeniyle gün gittikçe azalıyor. Kimse sesini çıkarmasa bile, kimse konuşmasa bile herkesin rahatsız olduğunu biz buradan bu işin sorumlularına aktaralım.


Mesele artık kırılan kemik meselesidir. Süren çatışmalar ve ortaya çıkan sonuç artık deri ve kemik meselesini geçmiş oluyor. Kentlerde canlı yayında insanların şahitliğinde insanlar yaşamlarında oluyorlar. Vatandaşların sokaklara dökülmüyor olmuş olması yapılanların tasvip edildiği manasına gelmiyor. Çünkü herkes biliyor ki vatandaş sokağa bu koşullarda çıktığında artık hiçbir şey eskisi gibi olamayacak. Bu nedenle insanlar son dayanma noktasına kadar kontrollü davranmaya çabalıyor.


Şurası çok açık ve net gözlemlenmektedir ki doğu yakasındaki vatandaş sürmekte olan operasyonları tasvip etmiyor. Aynı vatandaş hendek ve çukur meselesini de tasvip etmiyor. Ancak gelinen noktada sözün bir fayda sağlayamayacağı da bilindiğinden artık silah seslerinin kısılmasını ve insan sesinin duyulmasını talep ve umut ediyor. İnsan sesinin silah sesi içinde kaybolduğu, insanlığın dumanlar içinde yok olduğu bir ortamı hangi vicdan sahibi insan destekleyebilir ki?


Geçmişte yaşamını kaybedenlerin listesini yıllara göre önünüze koyun ve istatistiğe dönüşen tabloya dikkatlice bakın sayın yetkili ve etkili karar vericiler. Aynı durumu yaşayan dünyanın diğer ülkelerine de bakın. Sorunların nasıl çözüldüğüne bakın ve tablonuzu detaylandırın. Göreceksiniz ki yol ve yöntem daha fazla ölüm ve daha fazla öldürmek değil. Daha fazla göçertmek de değil. Kazanmanın haklılıktan geçtiğini de dikkatten kaçırmayın. Çünkü bu tür çatışmalarda güçlü olan değil haklı olan kazanıyor. Teknolojik ve silah üstünlüğü olan değil inanan ve direnen kazanıyor. Gerçi bu durumların kazananı yok ama siz bu kazanma meselesini yok olmaya karşı direniş olarak algılayabilirsiniz. Üstelik iç veya dış çatışma ve savaş yaşanan hiçbir yerde rahat olmamış, mutluluk olmamıştır.


Çok tehlikeli bir süreçten geçiyoruz. Birlikten yana, kardeşlikten yana olanlar varsa bunun tamamen bozulmaması için artık çaba içerisine girmeleri gerekiyor. Yoksa bu geminin çatırdaması ve su almaya başlaması için artık bütün zeminler hazırlanmış durumda. Su almaya başlarsa da emin olun ki hiçbirimizin ıslanmadan kurtulması söz konusu değil.