Memurların, kamu emekçilerinin gözü aydın. Maaşlarına hükümetin teklifinden daha yüksek oranlı zam yapıldı.

Ülkemizdeki kamu emekçileri, yani memurların dört gözle beklediği maaş zam oranları açıklandı. Büyük umutların bağlandığı Memur-Sen, yine başarısıyla şaşırtmadı!..

Masada hükümete diz çöktürdüler…

Evet, evet refah payı isteyen memurların gözü aydın; aldıkları zamla 2020 yılına kadar keyiflerine bakacaklar…

Milyonlarca memur imzalanan toplu sözleşmeyi sevinçle karşıladı…

Hatta Kurban Bayramı öncesine denk geldiği için ‘çifte bayram’ yaşadılar…

GENEL BAŞKANA TEBRİK YAĞIYOR…

Memurlar, hükümetle sıkı pazarlık yaparak uykusuz gece geçiren Memur-Sen Genel Başkanını mecliste görmek istiyor.

Yerel ve ulusal basının, gazetelerin, televizyonların telefonları kilitleniyor, mail adreslerine yağmur gibi mesaj yağıyor…

Memurlar, kendilerine çifte bayram yaşatan, uykusuz gece geçiren genel başkanı tebrik ediyorlar…

Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın’ı kesinlikle kutlamak gerekir!..

İyi bir araştırma yapmadım ama zannımca anketler yapılsa, milyonlarca memur Ali Yalçın Beyefendi’yi gelecek genel seçimde iktidar partisinde Milletvekili olarak görmek isteyecektir…

Onu niçin mi Milletvekili olarak görmek istiyorlar?

Çünkü TBMM’de memurların haklarını savunan gözü pek kimse yok kardeşim…

DİPLOMASİ DİLİNİ İYİ KULLANIYOR…

Ali Yalçın, mecliste memurların ‘fahri elçisi’, en iyisi ‘onursal başkanı’ olarak görev yapmalıdır.

Bunu kesinlikle hak ediyor…

Çünkü diplomasiyi çok iyi biliyor!..

Ali Başkan, sözleşmeyi imzaladıktan sonra ne demişti, hatırlayalım: “Yoğun mesai ile uykusuz kalarak nihayetinde çözüm bulduğumuz durum. Mutabakatlara aktarılmış durumda. Sayın Bakana teşekkür ediyorum. Bizim işimizi masada kolaylaştırmıştır.”

Gördünüz mü gerçekleri; Genel Başkan Ali Yalçın’ın yerinde başka birisi olsaydı, maazallah memurların hali ne olacaktı?

Memurlarla toplu sözleşme masasına ilk kez oturan Çalışma Bakanı’na öyle iltifatlar yağdırmasaydı, bu hayırlı sonuç hiç alınır mıydı?

Durumdan memnun olmayan memurların gözü kör olsun emi; bakın Genel Başkan Ali Yalçın, toplu sözleşme öncesinde neler söylemişti: “Sendikal zemini iyi bilen Sayın Bakanım kamu işveren heyetine başkanlık etmesi bu anlamda bizim açımızdan bir avantajdır diye düşünüyoruz. Çünkü aynı dili konuşuyoruz. Umarım aynı amaca hizmet eder ve sonuçta çalışanları mutlu edecek bir sonuca imza atmış oluruz. Çalışma hayatında ikinci kadın bakan dolayısıyla bir kadın bakanla çalışma hayatını temsil edecek bunun da büyük bir avantaj olduğunu dolayısıyla ülkemiz kadınlarının motivasyonu açısından, kariyeri açsısından, ülkenin geleceğinde söz sahibi olması açısından bir motivasyon kaynağı olduğunu ifade etmek istiyorum.“

Evet, çok doğru ifadeler. Aynı dili konuştular ve aynı amaca hizmet eden bir mutabakata imza attılar. Avantajı iyi kullanmasaydı, memurlar hepten kaybedecek, belki o buçuklu zam teklifi bile gelmeyecekti, ne sanıyorsunuz!..

Tabi Ali Yalçın Başkan, sözleşmeyi imzaladıktan sonra da Bakana iltifat etti: “Bakanımız sendika kökenli olmasaydı belki de sorun çıkabilirdi. Kabiliyeti ve birikimi derinlik ve zenginlik katmıştır.”

Doğru söze ne denir kardeşim, sendika kökenli bakanla görüşme ve sözleşme imzalanarak büyük avantaj sağlanmıştır. O nedenle memurlar Ali Başkanı Mecliste de görmek istiyorlar…

Diyeceksiniz ki mecliste memurların haklarını savunan önceki genel başkan var. Bir önceki toplu sözleşmeyi imzalayan Memur-Sen eski Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu’yu az kalsın unutuyordum.

Hakkını teslim edelim. O da memurların haklarını aslanlar gibi savunmuş ve gün doğmadan memurları mutlu eden bir toplu sözleşmeye imza atmıştı…

İki genel başkan el ele, kol kola verseler, memurların daha iyi bir geleceği olacaktır.

Memur-Sen Genel Başkanı, çok çok mühim başarılara imza atarak memurları Türkiye gündemine oturtmuştur. Ramazan ve Kurban Bayramlarında memurlara birer maaş ikramiyeyi Türkiye’de ilk savunan kişi olmuştur.

Bu az bir şey mi kardeşim? Hükümet ikramiye vermedi, canı sağ olsun, en azından 2020 yılındaki sözleşme masasına yine bunu gündeme taşıyabilirler.

Genel Başkan kutlanmayı hak ediyor. Tarihe geçen konuşmasını duymayanlar varsa, buradan okusunlar: “Faizler yükseliyor, maaşlarımız yerinde sayıyor, döviz kurları yükseliyor maaşlarımız yerinde sayıyor, büyüme gerçekleşiyor, refah artıyor maaşlarımız yerinde sayıyor, maaşın rakamı değişiyor alım gücü azalıyor, maaşın tutarı artıyor fakat ödeneği artmıyor. Dolayısıyla bunun gibi sorunlarımız var. Maaşlarımıza bakıldığında ülkenin büyüme rakamlarıyla örtüştürüldüğünde ortaya çıkan tablo bu anlamda bizim alacaklı olduğumuzu gösteriyor. Dört tane üçün yer aldığı teklif, büyümeyi es geçiyor, enflasyon gerçeğini göz ardı ediyor. Kamu görevlilerinin beklentilerini, bankaların yüksek kâr gerçeğini, alın teri ve emeğin değerini yok sayıyor. Dört tane üçten oluşan teklif, Türkiye’nin ekonomik açıdan 2016 ve 2017 yıllarına göre ileriye değil, geriye gittiği kanaati uyandırıyor. Oysa biz biliyor ve görüyoruz ki, Türkiye’nin potansiyeli arttı. Biz inanıyoruz ki, Türkiye’nin hem bütçesi hem de cüssesi dikkate alındığında, dört tane üçten oluşan teklif, ne adaletle ne cömertlikle ilişkilendirilebilir. Bu teklif, markası cimri, modeli keyfilik olan bir hesap makinesinin ürünüdür. Biz, ‘markası adalet, modeli hakkaniyet’ olan bir hesap makinesinin devreye girmesini bekliyoruz. Toplu sözleşme sürecinin başlamasından kısa bir süne önce KİT’lerle ilgili 2016 ve 2017 yıllarına ilişkin ücretleri belirleyen Yüksek Planlama Kurulu kararı yayımlandı. Bu kararda, KİT Yönetim Kurulu başkanlarının ücretleri yüzde 100 artırıldı, üstelik geçmişe yönelik olarak. Bir başka ifadeyle, yönetim kurulu başkanlarının ücretlerinde geçmişe dönük yüzde 100 artış yapan irade, kamu görevlilerinin gelecek iki yıldaki maaşlarına 3+3 artış teklif ediyor. Geçmişe yüzde 100, geleceğe yüzde 3, yöneticiye yüzde 100, hizmet üreticiye yüzde 3. Böyle bir anlayışı yansıtan teklifi müzakere etmemizi beklemek, Memur-Sen’in geçmişini, davasını ve mücadelesini reddetmeye davet olur. Biz, bu daveti de bu daveti barındıran teklifi de gündemimize almayız. Çünkü soylu mücadelemize, bu mücadeleyi bize emanet edenlere, bu mücadelenin bugünkü müntesiplerine vefa borcumuzu, vekâlet yükümlülüğümüzü beşer perdesinden büyük bir onur görüyoruz. Ne onurumuzu çiğnetiriz ne de kamu görevlilerinin emeğini değersizleştirme sonucu doğuracak bir müzakerenin öznesi olma hatasına düşeriz.” http://www.memursen.org.tr/yalcin-adalet-ve-hakkaniyet-temelli-bir-teklif-bekliyoruz

Memur-Sen’in binlerce gönüllüsü bu sözlerini hatırlayıp, kendisini eleştiriyorlar. Bu sözlerden sonra artık söze gerek var mı bilemiyorum. Nasılsanız öyle de idare edilirsiniz. Bir topluluk kendini değiştirmedikçe Rabbim de onları değiştirmez. Bu gerçeği unutup toplu sözleşmeyi yorumlamak yanlış olacaktır. Tavanla taban sadece teoride uzlaşıyorsa, bunun tüm vebalini bir genel başkana yüklemek haksızlık olsa gerek. Yüz binlerce memur, “Her şeyde bir hayır vardır” diyecektir. Gerçekten de her şeyde bir hayır vardır. Önemli olan o gerçeği algılamak…