Batman Kültür ve Turizm İl Müdürlüğünün büyük konferans salonu öz yönetim davası için mahkeme salonuna dönüştürüldü.

Sahnedeki perdeler açık

Sahne duvarının ortasına çerçeve içerisinde dev bir Atatürk resmi var. Arka fon Türkiye bayrağı ile süslenmiş.

Sahnenin ön tarafına hâkimlerin oturması için bir masa ve arkasına üç koltuk.

Hemen sağ tarafta savcının yani iddia makamının oturacağı bir masa ve koltuk konulmuş.

Sahnenin üst tarafı tamam.

Alt bölümde yazıcının veya mahkeme sekreterinin oturacağı ve yazıları bilgisayara kaydedeceği bir

Masa ve sandalye konulmuş. Etrafı küçük ahşap bir duvarla çevrilmiş ve salondan ayrılmış.

Aşağıda yazıcı ile aynı seviyede sol tarafta savunma avukatlarının duracağı bir masa ve iki sıra oturma yeri düzenlenmiş. Masaların üzerinde birer mikrofon yeri var.

Hâkimleri cepheden görecek şekilde sanıkların ifade verecekleri veya konuşacakları önünde bir mikrofon bulunan etrafı ahşap çitle çevrili bir sanık yeri var. Gerisinde ise mahkemeye katılanların oturacakları konferans salonunun koltukları duruyor.

Bu aktardıklarımız kültür merkezi salonunun bir tiyatro için hazırlanmış sahnesi değil. Batman 2. Ağır ceza mahkemesinin salonu dar geldiği için yer sıkıntısının giderilmesi için mahkeme heyetinin talebi uygun görmesi ile hazırlanan duruşma salonu.

Öz yönetim basın açıklamasına katıldıkları gerekçesi ile aralarında seçilmişlerin de bulunduğu 54 kişinin yargılanması yapılıyor.

Yargılananlar HDP,DBP,Belediye başkanları,Belediye ve il genel meclis üyeleri ve diğer vatandaşlar.öz yönetim açıklamasına katıldıkları için haklarında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası isteniyor!

Mahkemenin kararını bilmiyoruz lakin benzer duruşmalar ülkemizin diğer illerde de yapılıyor. Bu durumun iç açıcı olmadığı açık.

Bu manzaraların kutuplaştırmayı keskinleştirdiğini belirtmek gerekiyor. Çünkü siyasi arenadaki bu çatışmaların ve kararsızlıkların bir sonucu olarak yargılama süreçleri başlıyor. Hâkimler ve yargı mensupları durumu değerlendirirken ülkenin bu zor günlerinde nasıl bir yol çizecekleri merak konusu.

Sanık sandalyesinde oturanlar siyasi bir kıyıma uğradıklarını iddia ediyorlar. Konunun yargıya taşınması için hareket halinde olanın yargıdan çok siyasi iktidar oldukları kanaati taşıyorlar. Bu nedenle yargının siyasileşmemesi gerektiği konusunda hemfikirler gibi. Yaptıkları veya katıldıkları basın açıklamasında söylenenlerin parti programlarında var olduğunu ve bir suç işlemediklerini savunuyorlar. Hele hele bu basın açıklamasının karşılığının ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talebi ile gündeme gelmesini anlamıyorlar. İddia makamı ise yasalarda belirtilen durumu ileri sürerek iddianameyi mahkemeye sunmuş durumda.

Duruşmadan bir gün önce DBP Eş Genel Başkanı Kamuran yüksek’in de katıldığı bir konferans verildi. Bu konferansta konuşan Yüksek, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Ankara deyince Kürde hakaret akla geliyor, Ankara deyince katliam akla geliyor, Ankara deyince oradaki vekillere temsilcilere, şiddet ve linç girişimi akla geliyor. Onun için Ankara, eskisi kadar Amed’e yakın değil ve bunu bilmelerinde yarar var. Bu politikalarını sürdürmeleri halinde mesafe yakınlaşmayacak, daha fazla uzaklaşacaktır…”

Bu tespiti iyi okumak gerekiyor. Ankara’nın Diyarbakır’dan uzaklaşması belirlemesi oldukça önemli bir belirleme. Birlik ve beraberlik için, birlikte yaşamak için, kutuplaşmadan ülkeyi kalkındırmak için bu tür düşünceye neden olacak hareketlerden kaçınmak gerekiyor. Avrupa birliği yolunun Diyarbakır’dan geçtiğinin söylendiği günlerden bu günlere geldik!

Bu mesele siyasi bir mesele.

Türkiyenin yerinden yönetim modelini geliştirmesi ve yaygınlaştırması ile Merkezi yapıyı güçlendirmesi arasında yapacağı bir tercihin konusu. Bu nedenle bu konu ile ilgili tartışmaların mahkeme salonlarında değil, siyaset sahnesinde ve parlamentoda çözüme kavuşturulması gerektiği inancında olanlardanız.

Çünkü konuşma yerine zıtlaşma ve kutuplaşma konuyu mahkeme salonlarına taşımaktan başka bir işe yaramıyor. Mahkeme salonlarında verilecek olan kararlar da sorunun çözümüne katkı sunma yerine yasaların gereğinin yerine getirilmesinden ibaret olacaktır ve sorunu çözemeyecektir.

Bu ülke sorunlarını diyalogla çözemediği için yer darlığından dolayı konferans salonlarını veya diğer büyük salonları mahkeme salonuna dönüştürmeye muhtaç hale gelecek demokratik olgunluktan yoksu bir ülke olmamalıdır.

Daha evvelde böylesi duruşmalar yapıldı. Sonuçlarını hepimiz görüyor ve izliyoruz. O büyük salonlarda yapılan yargılamaların sonuçları şimdi tartışılıyor ve başka kararlara dönüşüyor. Dileriz ve umarız ki en kısa sürede mantıklı bir yol bulunur ve ülkemiz bu durumları tartışmaktan kurtulur.