Kürt sorununun çözümü noktasında sağlıklı bir sonuca ulaşmak için doğru muhatabı bulmak gerektiği açık. Çünkü eğer konu ile ilgili müzakereleri doğru ve etkili bir muhatapla yapmazsanız sonuca ulaşmanız mümkün olmaz. O halde önemli ve birinci adım etkili ve yetkili muhatabı bulmak gerekiyor.
İster adına “milli birlik ve beraberlik projesi” deyin ister “çözüm süreci” veya başka bir isim sonuçta Türkiye’de Kürt meselesinin silahsız çözümü noktasında bir süreç başlamış bulunmaktadır. Bu ülkeyi ve bölgeyi bilen, kürt sorunu ile yakından alakalı herkes bilmektedir ki çözüm sürecinin başarılı olması için çalışan ve gayret eden bir taraf hükümet ise diğer tarafta Abdullah Öcalan bulunmaktadır.
Hatta denilebilinir ki sürecin tıkandığı, işin çözümsüzlüğe evirildiği dönemlerde araya giren ve yoldan çıkan treni rayların üzerine yerleştiren kişi de Abdullah Öcalan’dır.
Devlet heyeti ile görüşmeler yürüten, sürecin yol haritası üzerinde hassasiyetle çalışan, önerileri ile KCK ve diğer Kürt siyasal yapılarını ikna eden güç yine Abdullah Öcalan.
Bütün bu çabaları kamuoyuna yansıyan bölümü ile Türkiye’de barışın inşası için, kardeşlik ve özgürlük için, Kürt sorununun ve diğer sorunların adil, kalıcı ve birlikte çözümü için…
Öcalan Türkiye’deki sorunun çözümü konusunda doğruyu yakalama konusunda dediğim dedikten ziyade tarafların genel kabulünü içeren bir tarzla hareket ediyor ve sabırla ilmik ilmik barış sürecini örmeye devam ediyor. İşte bu kararlılığı, sabrı, bilgisi ve doğru yaklaşımı sayesindedir ki Kürt sorununda “muhatap” olma konumuna gelmiş bulunuyor.
Bu sürecin işleyişinde ve sürdürülmesinde başta Beşir Atalay olmak üzere MİT ve adları açıklanmayan diğer devlet kurumu yetkililerinin çabalarını da yok sayamayız. Onlar da kamuoyu ve farklı çevrelerden gelen bütün eleştiri ve baskıları göğüsleyerek sürecin ilerleyişine katkı sunuyorlar ve sürdürüyorlar. Her ne kadar bu görüşmeler devlet adına yönetiliyor ve sürdürülüyorsa da çok iyi bilmekteyiz ki hükümetin bu konudaki kararlılığı sürecin sürdüren temel etmenlerden biridir.
Bu nedenle nasıl ki İmralıdaki görüşmeleri sürdüren heyet devleti ve hükümeti temsil ediyorsa şüphesiz Abdullah Öcalan da Kürtleri, kürt siyasal hareketini temsil ediyor. Bunu farklı okumanın imkânı yok çünkü her şey ortada duruyor.
Bütün bu duruma ve bu durumun ortaya çıkardığı sonuçlar sayesinde ortaya çıkan sükûnete rağmen son dönemlerde Kürt sorunu konusunda muhataplıklarını ortaya atan yeni çevrelerin çabalarına da tanıklık etmekteyiz. Bu çevreler Kürt meselesinin çözümü noktasında Abdullah Öcalan veya KCK’nin muhataplığının eksik olacağını kendilerinin bu yapılarla aynı fikirde olmayanlar olarak temsilliyete sahip olmaları gerektiğini belirtiyorlar ve bu anlayışla başta hükümet olmak üzere değişik çevrelerden tanınmak istiyorlar.
Yeni muhataplık konusunda hem sağdan hem soldan ısrarcı olan kesimler var. İstedikleri çözüm metotları da kendi siyasal anlayışlarına uygun istemler içeriyor. Kimisi İslami bir Kürdistan talebinde, kimisi federal bir Kürdistan istiyor. Bağımsız bir Kürdistan isteyenler de var. Bütün bu görüş sahiplerinin Türkiye’de siyasal parti şeklinde örgütlendiklerini de belirtmek gerekiyor ki bu aynı zamanda iyi ve sağlıklı bir yol. Herkesin fikrini söylediği, eksik ve aksaklıkları ortaya koyduğu bir sistemde çözüme ulaşmak elbette sağlıklı bir adım olacaktır. Çok seslilik aynı zamanda demokrasinin ve insan haklarına saygının da gereği olarak karşımızda duruyor.
Lakin bu konuda bir sorun var. Kürt sorununun çözüme odaklandığı bir dönemde sorunun asıl muhatabı olmadıkları halde muhataplık talebinde bulunanların çıkardıkları cılız sesler çözüme katkı sunmaktan uzak kalıyor. Bu kesimlerin ivedilikle DTK içerisindeki yerlerini almaları ve önerilerini burada diğer bileşenlerle birleştirmeleri daha sağlıklı olacaktır. Bu talebin fedakârlık anlamı taşıdığının farkındayız ancak gerçekleri görmek ve öncelikle sorunun çözümüne odaklanmak gerektiğinden bundan başka yol yok. Çünkü sorun uzadıkça ortaya çıkan olumsuz sonuçlardan bütün kesimler zarar görüyor. Zararı veya olumsuzlukları başkasına yükleyerek işin içinden çıkılamayacağını da herkes çok iyi biliyor. Bu kesimlerin muhataplık taleplerini anlamak mümkün ancak bugüne kadar sorunun çözümü için muhatap olarak kabul edilmeleri için çaba gösterdikleri ve ortaya koydukları bir çabalarının ve çalışmalarının olmadığını da görmeleri gerekiyor. Hem sorununun çözümü için çaba göstermeyeceksin hem de çözüm umudu ortaya çıktığında bunu bozmak için sofranın başına oturmaya kalkışacaksın. Bu doğru bir muhataplık yaklaşımı olmaz.
Kısacası Kürt sorununda muhataplık meselesi aşılmıştır. Kimin muhatap olduğu zaten açık. Bunun için imza kampanyalarına da gerek yok, muhatap yoktur demeye de. Eğer tek kelime ile silahları susturacak başka bir lideriniz varsa buyurun muhatap olun, tek kelime ile savaş ilan edecek bir yapınız varsa buyurun onu da ortaya koyun. Ancak elinizi vicdanınıza koyduktan sonra yoktur diyorsanız o zaman bırakın boş işleri de çözüm sürecinin başarıya ulaşması için destek olun. Bu ülkeye de bu insanlara da yararlı bir iş yapmış olursunuz.