Her ne kadar bizler Kürt meselesi konusunda lokal konulara dalmış ve genel olarak kürt meselesinin dünya siyasetinde nasıl tartışıldığı konusundan uzak kalmış olsak da ortadoğunun yeni yapılanmasında Kürt gerçeği en çok tartışılan konu.
Şimdilerde AB basını kadın savaşçıların konumu, Kobani direnişinin sembollerine yönelik haberleri önplanda tutup DAİŞ çetesinin tehlikelerini önceliklendirmekte ise de asıl mesele Kürtlerin gelecekteki konumlarının nasıl olacağıdır.
Şurası açıktır ki artık Kürtlerin konumu mevcut durumdaki gibi olmayacak. Irak ve Suriye Kürtlerinin geldikleri durum DAİŞ saldırıları sonucunda da olsa ortaklaşmak olmuştur. Bu durum önümüzdeki süreçte birlikte hareket etmeyi de beraberinde getirecektir.
Ancak dünyanın tartıştığı konu Kürtlerin kimlerle yoluna devam edeceği meselesidir.
 Yani Arap kökenli devletlerle mi?
 İran devletiyle mi?
Yoksa Türkiye ile mi?
Bunu belirleyecek olan elbette sadece Kürtler olmayacaktır. Kürtlerin birlikte yaşadıkları toplumlar ve devletler de bu konuda belirleyici olacaktır. Kim kardeşlik hukuku konusunda doğru adımlar atarsa şüphesiz Kürtlerin tercihi de onlardan yana olacaktır.
Ortadoğunun bir cadı kazanı gibi kaynadığı gerçeğini de unutmadan bu konuda düşünmek gerekmektedir.
Tarihsel gerçekler üzerinde tartışma yürütülecek olursa öncelikle gerçekleşmesi geren Kürtlerin yaşam alanlarının bir araya getirilmesidir. Yapay ve gerçeğe dayanmayan sınırların kalkması, dikenli teller ve mayınlarla bölünmüş Kürt topraklarının birleştirilmesidir. Yani sınırları pergel ve cetvel çizimleri değil demografik yapının belirlemesidir. Bu durum misakı milli sınırları içerisinde zaten mevcut olan durumdu. Birinci dünya savaşından sonra bölünmeye ve parçalanmaya uğradı şimdi de düzeltilmesi gerekiyor.
İran islam cumhuriyetinin böylesi bir duruma seyirci kalmayacağı yanına alacağı Rusya ile birlikte direniş sergileyeceği açık. Ancak bu durumda Türkiyenin de niyetini ve tavrını en az bu açıklıkta ortaya koyması gerekiyor. Birilerinin buna Osmanlıcılık demesi meseleyi farklı algılamayı gerektirmiyor. Olayın bundan farklı olduğu açık. Kast ettiğimiz durum yüz yıl önce yapılan haksızlığın giderilmesi. Ancak geçen sefer zorla gerçekleştirilen bölünmenin şimdi gönüllü bir birlikteliğe evirilmesi gerekiyor.
Bu da samimi bir duruşu gerektiriyor. Gönüllü birlikteliklerin düşmanca tavırlarla gerçekleşmeyeceğinin bilinmesi ortak kader ve çıkarların ne anlama geldiğinin idrak edilmesi ile bu başarılabilinir.
Akil adamlarla yapılan toplantıda konuşan Başbakan Ahmet Davutoğlu çok önemli iki belirleme yaptı. Gazete haberlerine de yansıyan bu iki belirleme şu şekilde; “İKİ YOLUMUZ VAR: Önümüzde iki alternatif var. Ya barışçıl ve karşılıklı saygıya dayalı esaslarla bu toprakları birleştirici bir yol seçeceğiz, ki bizim tercihimiz budur. Ya da yayılmacı, sekter ve modern görünümlü ama aslında gayet arkaik, aşiretçi baas ideolojisiyle veya benzeri ideolojilerle, terör veya radikal grupların tesiri altında kalacağız. İşte tam da akil adamlar, akil insanlar heyetinin misyonu burada özel önem taşıyor.
KÜRTLERİN DEVLETİ TÜRKİYE:  Kürtlerin bir devleti yok. Kürtlerin bir devlet arayışı var. O zaman Kürtlerin devleti Türkiye Cumhuriyeti Devletidir. Bizim şehirlerimiz nevzuhur kimlikler üzerinde doğmadı. İstiklal Harbini, Mezopotamya, Kafkas, Balkan kavimlerinin çocukları omuz omuza, bir arada verdiler.”
Tam de bu noktada ortaklaşmak gerekiyor. Türkiye ortak vatandır! Kimler için? Türkler ve Kürtler için. Ne zamandan beri? 1071 tarihinde Türkler Anadolu’ya ve Kürdistan’a geldiklerinden beri. Bu ortak vatan ne zamana kadar sürdü? Birinci dünya savaşından sonra Osmanlı devletinin yıkılışına kadar sürdü. Osmanlıda Kürdistan var mıydı? Evet vardı. Türkiye ortak vatan o halde Türkiye’de de Kürdistan sendromunun kalkması lazım. Anadolu ve Kürdistan’dan oluşan bir ülke aynı zamanda misakı milli sınırlarını belirleyen bir ülkedir ve bu ülke ortaktır. Bu kabul edilirse Türkiye Kürtlerin devletidir kabul edilmese de Türkiye yine Kürtlerin devletidir! Mesele bu kadar basit.