Kürt meselesinde Ortadoğu rüzgârının etkisi ile alevlenen yangın, etrafı yakmaya ve yayılmaya devam ediyor. Ortamın sağladığı psikolojik yapı nedeniyle Kürt silahlı kanadı etkinliğini artırma çabalarını yoğunlaştırırken Türkiye cumhuriyeti devleti adına hareket eden hükümet askeri alanda tanklarla, toplarla ve bütün seçkin askeri birlikleri ile Kürt silahlı güçlerini muhatap alarak çatışıyor lakin siyasal zeminde ve legal siyasal alanda Kürtlerin büyük oranda desteğini alan siyasal partileri muhatap almama konusunda direniyor.

Son yapılan açıklamalarda muhataplığın halk üzerinden yürütüleceği ve mevcut siyasal güçlerin dışındaki güçlerle sürecin yürütüleceği açıklandı. İşte tam da böylesi bir dönemde yani ateşin her tarafı sarmaya meyilli olduğu bir süreçte HDP ve KCK kanadının dışında kalan siyasal yapılar Diyarbakır’da bir araya gelerek bir durum değerlendirmesi yaptı.

6–7 Şubat 2016 tarihinde düzenlenen “Kürdistan’da Savaşın Sonlandırılması ve Siyasi Çözüm Perspektifi” konulu konferansa düzenlendi.


Kürdistan Demokrat Partisi (PDK – BAKUR),


Azadi Hareketi,


Özgürlük ve Sosyalizm Partisi (ÖSP),


Kürdistan Özgürlük Partisi (PAK),


Kürdistani Parti (PAKURD) ve Kürdistan Sosyalist Partisi’nin (PSK) katıldığı konferans iki günlük çalışmanın ardından bir sonuç bildirisi açıkladı.


Evrensel kaynaklı habere göre konferansın sonuç bildirgesinde şu vurgular yapıldı: “Hükümet, Kürdistan’daki tüm siyasal kesim ve toplumsal aktörlerin oluşturacağı ortak temsil heyetini muhatap alarak, uluslararası garantörlerin gözetiminde müzakere sürecini bir an önce başlatmalı; halkımızın ulusal demokratik hak ve özgürlüklerinin sağlanması için acil adımlar atmalıdır”

“Dünya kamuoyuna deklare edildiği belirtilen bildirgede şunlar ifade edildi, “Konferansımız; Kürd, Kürdistan meselesinin halen devam ediyor olmasının temelinde Türk devletinin izlediği ’tek devlet, tek millet, tek vatan, tek bayrak’ siyasetinin bulunduğunu tespit eder. Sorunun şiddet ve askeri yöntemlerle çözülemeyeceğinin altını çizer. Konferansımız, devlet ve hükümeti; kentlerde, kırsalda ve “sınır ötesi”nde sürdürdüğü savaş ve operasyon anlayışını derhal terk etmeye çağırır. Hükümet, Kürdistan’daki tüm siyasal kesim ve toplumsal aktörlerin oluşturacağı ortak temsil heyetini muhatap alarak, uluslararası garantörlerin gözetiminde müzakere sürecini bir an önce başlatmalı; halkımızın ulusal demokratik hak ve özgürlüklerinin sağlanması için acil adımlar atmalıdır.”

 PKK’ye de çağrı yapılan bildirgede, PKK'nin silahlı mücadelesi ve şehir merkezlerinde yürüttüğü çatışmalar,  bugün Kürt halkına ve davasına yarar getirmemektedir. PKK, kentlerdeki ve kırsal alanlardaki  silahlı savaşı bir an önce sonlandırmalı, hendekleri kapatmalı, barikatları kaldırmalıdır” Bildirgede, Varto, Silvan, Cizre, Sur, Nusaybin, İdil, Şırnak ve diğer yerleşim yerlerinde, çatışmalardan dolayı evlerini terk etmek zorunda kalan, zarar gören, yaşamını yitiren veya yaralananların maddi ve manevi zararlarının tazmini için de devleti acil önlemler almaya çağrıldı.

 Dünya kamuoyuna seslenen kurumlar bildirgede, BM, İKÖ, AP, AB, AK, AGİT ve dünya halklarını, Kürt halkının adalet, özgürlük, eşitlik için verdiği mücadeleyi desteklemeye çağırdı. “

Hükümetin kanaat önderleri politikası çerçevesinde olaya bakarak bu toplantıya katılanları bu kategoride değerlendirsek bile ortaya çıkan sonuç sorunu çözümü konusunda müzakerelerin yapılması gerektiğidir. Cinlerle konu konuşulmayacağına göre ve bütün dünyanın kabul ettiği legal siyasal temsilcilerle konuyu görüşme perspektifi de ortada olduğuna göre işi savsaklamanın ve daha büyük acılara neden olmanın bir anlamı yoktur.

Çok açıktır ki hükümetin son dönemde yürütmekte olduğu iç ve dış politika hükümet dışında kimseyi tatmin etmemektedir ve başarılı olma güveni vermemektedir. Bu politikaların iflas ettiğini görmemek için kör, sağır ve dilsiz olmak gerekiyor.

Etrafta düşman kategorisine girmeyen komşu kalmadı içerde potansiyel darbeci ve muhalif olmayan kalmadı. Ya bendensin ya öteki yaklaşımı nedeniyle ülke kutuplaşmayla baş başa kaldı. Sesinizi çıkarmazsanız gözünüzün önünde topyekûn bir kayıp yaşanıyor ve vicdanınız el vermiyor sesinizi çıkarsanız hemen düşman cephesine geçmişsiniz muamelesi ile yüzleşiyorsunuz. Bir yandan vicdan ve gerçekler öte yandan korku,cüzdan ve hayaller!

Hükümet ve cumhurbaşkanı kimi dost göstermeye çalışıyorsa orada bir sorun çıkıyor. Bu politikalara güvenen kim olduysa acı kayıplar yaşadı. Bakın Suriyede sırtını Türkiye’ye dayamaya çalışan güçlerin içine düştüğü duruma. İzlediğiniz politikaların sonucu işte budur ve Türkiye bu göçmenleri kabul etmek zorundadır. Bu hem insani bir sorumluluk ve zorunluluktur hem de izlenen yanlış politikaların bir sonucudur. İlk günde söylediklerimiz dikkate alınsa ve Kürtler düşman ve “terörist” görüleceğine dost olarak algılansaydı bugün Suriyede yerinden edilmişlerin tamamı Kürt bölgesi Rojavada barınıyor olacaklardı. Türkiye kendi içindeki Kürt sorununu da çoktan tek bir kurşun bile sıkmaya gerek kalmadın çözmüş olacaktı. Lakin dinleyen yok.

Gelin yol yakınken ateş başka alanlara sıçramamışken şu görüşmeleri başlatın ve sorunu bitirmeye çalışın sayın yetkililer. Büyük İskender olsanız bile dünyayı fethedemezsiniz. Bari elimizdekinden olmayalım.