Aralık ayının ortasına ulaştık. Hava sıcaklıkları hala mevsim ortalamalarının üzerinde seyrediyor.

Kentimize sığınan çaresiz nice savuş mağdurları var. Suriyeliler, Cizre, Nusaybin, Şırnak gibi iç göç mağdurları, Ezidiler ve Afganlılar hayata tutunmaya çalışıyorlar…

Havaların çok soğumamasına en çok onlar seviniyor ve dua ediyorlardır. Çünkü tanıdığım sayısız aile odun, soba, battaniye talebinde bulunuyor.

Hayırseverleri harekete geçirmeye devam ediyorum. Eski yataklardan tutun, gıda paketleri, giyim malzemeleri ve kurban etlerine kadar her türlü yardımları yardıma muhtaç sığınmacılarımıza ulaştırmaya gayret ediyorum.

Isınmak büyük sorun. Gıda temini ise en büyük dert ve problem. İyi ki hala duyarlı bazı insanlar var da mağdurların imdatlarına tepkisiz kalmıyorlar…

Evet, havalar sıcak gidiyor. Ancak bunun da olumsuzlukları bu kez tüm ülkeyi yakından etkileme riski var. Çünkü yağışların az olması susuzluk tehlikesini de beraberinde getiriyor.

Son günlerde yaygın medyada konu işleniyor. Barajlardaki doluluk oranı yaz ayları için tehlike uyarısı içeriyor.

Aynı şekilde yerel basınımız ve duyarlı gazetemiz de yağışlarla ilgili haberlere yer veriyor. Çiftçiler endişeli, kuraklık tehlikesi kapımızı çalıyor. Bunun temel nedeni ‘Küresel Isınma’dan başka bir şey değildir…
Bu sorunla ilgili sayısız uyarı içerikli yazılarım var, önemle hatırlatmak isterim: Son dönemde yaşanan kuraklık etkisini iyice hissettirmeye başladı. Geçtiğimiz gün Kozluk kırsalındaydım. Çayönü köyünün İncirli mezrası kırsalındaki büyük derede tek damla su akmıyordu…
Bir zamanlar yaz aylarında gürül gürül akan derelerimizin kuruması oldukça düşündürücüydü. Ancak sadece Kozluk kırsalındaki su kaynakları kurumuyor. Yöremizdeki pek çok asırlık köy çeşmeleri kurumuş vaziyettedir. Sason Sevek Pınarı’ndaki suyun da çekilmiş olduğunu gözlemlemiştim. Her yıl yaz aylarında dev bir çınar ağacının kökünden akan kaynak
suyunun bu yıl kuruduğunu gözlemledim.
Sussuzluk kapıya dayanırken bile hala toplumumuz, aydınlarımız çevreyi gündemine almıyor. Siyaset için yüz binler sokağa dökülebilirken, çevre için kimse kılını kıpırdatmıyor...
‘Küresel Isınma’ nedeniyle dünyamızın çok büyük sıkıntılar yaşayacağı yolunda uzmanların uzun süredir yaptıkları bütün açıklama ve uyarıları ciddiye alınmış olunsaydı, bugün böyle bir tablo ile belki de karşılaşmayacaktık. Ne yazık ki ‘çevre’ konusunda gerçek anlamda bilinçlenmemiş bir toplum gerçeğimiz söz konusu. Tabi bu durum insanlık ailesi için de geçerli. Dünyanın pek çok ülkesinde çevrenin önemi kavranmadığından güzelim gezegenimizi kendi elimizle yok ediyoruz. Büyük devletlerin yarattığı büyük çevre sorunları geleceğimizi tehdit ediyor…
Küresel tehdide karşı küresel bilinçlenme gerekiyor. Bu konuda uyarı yapan duyarlı bilim adamlarımıza kulak vermemizi bir zorunluluk olarak görüyorum…
Bakınız ülkemizin ünlü çevrecilerinden Prof. Dr. Sayın Orhan Kural, ‘Çevre Elden Gidiyor’ konulu makalesinde önemli vurgular yapmıştı. Yıllar önce TED Koleji’nde çevre konulu konferans veren Sayın Kural’ın yazısından bazı bölümleri sizlerin bilgisine sunmak istiyorum:

PROF. KURAL BOŞUNA UYARMIYOR…
“Herhalde yetmiş sene içinde, bu duyarsız yaşamımızı devam ettirmek için yeni bir gezegen bulmak zorunda kalacağız. Tabi bu ‘vurdumduymazlık’ ve ‘tüketim hızı’ ile aynı hataları tekrar ederek yeni gezegeni de adım adım yok edebiliriz. Kuraklaşma, ormansızlaşma, çölleşme ve yer altı sularının tükenmesi, göl, nehir ve derelerin kirlenmesi, denizaltının renkli yaşamının sona ermesi, deniz seviyesinin global ısınma ile yükselmesi, ilaç endüstrisinin hammadesi olan biyolojik çeşitliliğin yok olması, tarım arazilerinin sanayi ve konutlara kurban gitmesi ve daha nice çevre sorunları. Bir çok çevre deklarasyonlarına imza koymak istemeyen ABD’nin dev endüstri kurumları milyonlarca dolar harcama gerektiren havayı, toprağı ve suyu koruyucu tedbir almak istememektedirler. Günümüz tüketim ekonomisi dünya nüfusunun ancak altıda birini oluşturan zengin azınlık için üretim yaparken tüm canlılara ait doğal kaynaklar adım adım elden çıkmaktadır. Dünya üretiminin ancak dörtte biri insanların
temel gereksinimlerini sağlamak için kullanılırken geriye kalan dörtte üçü ise ‘lüks’ tüketim mallarına harcanmaktadır.
Evet dünyayı biz, her gece başımızı yastığa koyarken kendi kendimize yaptığımız muhasebe ile kurtaracağız. Yanlışları söyleyerek, faks çekerek, dilekçe yazarak, mahkemelerde dava açarak, ihtar ederek, hataları medya kanalı ile duyurarak kurtaracağız. Din adamları, politikacılar, bilim adamları ve duyarlı çevreciler yaşlı dünyayı adım adım yükselen yaşam standardımız ve vazgeçemediğimiz zevkimiz için nasıl yok ettiğimizi yıllar öncesinde fark etmiş ve her fırsatta dile getirmektedirler. Tibet’in hem dini hem de politik lideri Budizm’in en renkli siması, Hollywood yıldızlarının gözdesi, uzun yıllar Kuzey Hindistan’da sürgünde yaşayan Dalai Lama’ya kulak verelim.‘Çevrenin ve doğal hayatın tahribi tamamen tabiattaki canlı türlerini hesaba katmayan ve onlara karşı saygı duymayan cahilliğin ve aç gözlülüğün ve saygısızlığın bir sonucudur. Eğer yaşadığımız dünyada barışı realize edemezsek ve çevreyi tahrip edişimiz bugünkü hızı ile devam ederse, çocuklarımıza ve gelecek nesillere ölü bir dünya bırakacağımızdan şüphe yoktur. Bugün uluslar arası topluluk bir çok krizle yüz yüzedir. Büyük insan topluluklarının açlık ve sefaletle yüz yüze kalması ve yeryüzündeki canlı türlerinin yok olması, bilim ve teknolojideki gelişmeleri gölgelemese bile, onlar kadar bir gerçektir. Uzayın fethine paralel olarak insanın cahilliğinin ve güdük anlayışının bir sonucu olarak göller, nehirler, denizler ve okyanuslar kirlenmektedir. Gelecek nesillerin hayvanların gerçek habitatları ile ilgili bir şey bilmeme tehlikesi ile karşı karşıyayız. Muhtemelen gelecek nesiller bugün yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduklarını bildiğimiz ormanlar ve bazı hayvan türleri hakkında hiçbir şey bilmeyecekler. Bizler bu büyük tehlikenin farkında olan bir nesiliz. Bundan dolayı bir şeyler yapmak için çok geç olmadan harekete geçme somut adımlar atma durumundayız.’”
Prof Kural, bu uyarıları yıllardır yapıyor. Boşuna konuşmadığını artık pratikteki hadiseler ortaya koyuyor… Yüz elliyi aşkın ülkeyi gezen ve her yerde çevre için uyarılarda
bulunan sayın Kural gibilere kulak vermediğimiz müddetçe bizleri çok kötü bir geleceğin beklediğini ifade etmek istiyorum.
Evet, dünyamız ve ülkemiz gerçekten de çevresel tehdit altındadır. Sadece son bir yıl içerisinde ülkemizde ve bölgemizde yaşanan doğa olayları, gelecekte yaşanabilecek tehlikeleri ortaya koymaktadır.
Siyaset için gösterilen duyarlılığın çevre için de gösterileceği günlerin mutlaka geleceğine inanıyorum. Ancak o sürecin gecikmemesini diliyorum.