Kurban bayramı Müslümanların her yıl kutladığı dini bayramlardan biri olmakla beraber farklı dinlerde de kurban verme geleneği tarihten bu yana hep ola gelmiştir. Kurban bayramı tüm Müslümanların bildiği üzere Hz. İbrahim’in Allahtan kendisine salih bir evlat vermesi için ettiği duanın makbul olması sonrasında onu Allaha kurban edeceğini söylemesi ve vakti geldiğinde kurban etmek için vazifesini yerine getirdiği esnada Allah tarafından gönderilen kurbanın kesilmesi ile başlayan bir ibadet ve bayram olmuştur.

Kurban bayramı olarak her yıl kutladığımız bu bayram ve kestiğimiz kurbanlar bize paylaşmayı ve elimizdeki mal varlığından bir kısmını Allah rızası için kurban edip ihtiyaç sahiplerine dağıtarak onları da görüp gözetmemiz ve kollamamız gerektiğini hatırlatan güzel bir paylaşım ibadetidir. Yılda bir kez bize hatırlatılan ve değer verdiklerimizden feragat ederek Allah rızası için ihtiyaç sahipleriyle paylaştığımız ve ihtiyaç sahiplerinin de aramızda olduğunu bilip elimizdekileri bölerek onlarla bir yerde bütünleştiğimiz güzel ibadetlerden biridir.

Öte yandan yine kurban bayramı bize teslimiyeti ve sadakati hatırlatan güzel bir bayramdır. Şöyle ki: Böylece (çocuk) onun yanında koşabilecek çağa erişince (İbrahim ona) : «Oğlum» dedi. «Gerçekten ben seni rüyamda boğazlıyorken görüyordum. Bir bak, sen ne düşünüyorsun.» (Oğlu İsmail) Dedi ki: «Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah, beni sabredenlerden bulacaksın.» Sonunda ikisi de (Allah'ın emrine ve takdirine) teslim olup (babası, İsmail'i kurban etmek için) onu alnı üzerine yatırdı; Ve ona "Ey İbrâhîm!" diye nida ettik (seslendik). Gerçekten rüyana sadakat gösterdin. Şüphe yok ki biz, güzel amel işliyenleri işte böyle mükafatlandırırız.” Doğrusu bu, apaçık bir imtihandı. Ve ona büyük bir kurbanı fidye (oğluna karşı bedel olarak) verdik. Sonrakiler arasında ona (şerefli bir anı) bıraktık. İbrâhîm (A.S)’a selâm olsun. (Saffat Süresi102-109)

Kurban bayramının her sene yukarıdaki ayetlerle bize hatırlattığı üzere sözünde durmak, sadık olmak, paylaşmak, feragat etmek, başkalarını da düşünüp duygudaşlık yapabilmek çok önemli İslami değerlerden bir kaçıdır. Bununla beraber dinimiz doğruluk, adalet, cömertlik, iyi niyet, tevazu, merhamet, iyilik gibi değerlere sahip olmamızı emretmiştir. Öte yandan kul hakkı yemeyi, cimriliği, haksız kazanç sağlamayı, büyüklük taslamayı, zayıfları ezmeyi, aşağılamayı, yoksulu hor görmeyi, başkasının namusuna bakmayı, gıybet etmeyi, haset etmeyi, ikiyüzlülüğü, dedikodu ve yalancılığı da yasaklamıştır.

Kestiğimiz kurbanlar elbette toplum olarak farklı sınıftan insanları bir araya getiren ve bütünleşmemizi sağlayan önemli bir ibadettir. Varlıklıların yoksulları görüp gözetmesi ve onlarla bütünleşmesi gerektiğini hatırlatan önemli bir gündür. Yoksa kesilen kurbanların kuranda da ifade edildiği gibi: Biz, büyük baş hayvanları da sizin için Allah'ın (dininin) işaretlerinden (kurban) kıldık. Onlarda sizin için hayır vardır. Şu halde onlar, ayakları üzerine dururken üzerlerine Allah'ın ismini anınız (ve kurban ediniz). Yan üstü yere düştüklerinde ise, artık (canı çıktığında) onlardan hem kendiniz yiyin, hem de ihtiyacını gizleyen-gizlemeyen fakirlere yedirin. İşte bu hayvanları biz, şükredesiniz diye sizin istifadenize verdik. Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Fakat O’na sizin takvanız (Allah’a karşı gelmekten sakınmanız) ulaşır. Böylece onları sizin hizmetinize verdi ki, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah’ı büyük tanıyasınız. İyilik edenleri müjdele. (Hac süresi 36-37. Ayet )

Toplumun huzuru ancak insanların mutlu olması ile mümkündür ki bu da metanın toplum içinde adil dağılımı ile mümkündür. Dinimiz toplumun iktisadi yönden dengesini sağlayacak birçok ibadeti emrederken birçoğunu da teşvik etmiştir. Toplumun gelişmesi ile birlikte değişen ekonomik dengeleri tekrardan sağlamak, toplumsal krizlerin önüne geçebilmek, toplumun refahını sağlamak adına zekât, fitre, kurban, sadaka, kefaret, diyet, mehir gibi bir takım ekonomik ibadetler dinimizde toplumsal dengeleyici sigortalar olarak misyonunu yerine getirmektedir.

Buraya kadar kurban bayramının anlam ve ehemmiyetini kendimce açıklamaya çalıştım. Ancak yazının da başlığından anlaşıldığı üzere bizler Müslümanlar olarak her sene kurban bayramını kutlarken yukarıda da zikrettiğimiz ve hatırlamamız gereken değerleri ne yazık ki dünyevi hırs, heva ve isteklerimize; ahiretimizi de dünyaya kurban etmiş bulunmaktayız.

Tüm bu İslami yüce değerler unutulmuş ibadetlerin anlam ve manası zihinlerimizde bulanmış bir noktadayız. Kurban bayramı diye internetten arama yaptığınızda ilk karşınıza çıkanlar kurban bayramı tatili kaç gün şeklindeki haberler ile çeşitli turizm şirketlerinin kurban bayramı tatil paketleri oluyor. Oysa bayramlar uzaktakileri bir araya getiren, akraba konu komşuyu birleştirip kaynaştıran, hep birlikte mutlu olabildiğimiz günler olmalı değil mi? Bayramlar da eskisi gibi değil artık. Misafirleri ağırlamak, birlikte hoşça vakit geçirmek, akraba ziyareti yapmak bir yana eğlenip kafa dinlemek için akrabalarımızdan kaçıp tatil yapar hale gelmedik mi?

Hal böyleyken zaman zaman televizyonlarda ve sosyal medyada dünyanın değişik yerlerinde zulüm altında olan Müslüman kardeşlerimize el uzatmak ve onlarla bütünleşmek için yapılan çağrılar bu durumda ne kadar anlamlıdır? Bu güzel İslami değerler, nefsanî isteklerimize o denli kurban edilmiş ki İslamiyet’in ilk ortaya çıktığı zamanlarda çok geniş coğrafyalara yayılan ve farklı inanışa sahip onca insanı ve hatta cahiliye toplumunu bile etkilemiş iken günümüzde maalesef Müslümanlar kendi dinine düşmanlık edecek noktaya gelmiş durumdadır. Bu durumun ortaya çıkmasında İslam dininin bahsettiğimiz ahlaki değerlerinin toplum hayatında yaşatılamaması, çirkin ve yasaklanan davranışlara kurban edilmesi etkili olmuştur. İlk Müslümanları İslam’a kazandıran, onlar için İslam dinini cazip kılan neydi ki günümüzde ise farklı dinden oranları ve hatta Müslüman olanları da İslam’a düşman ettirir hale getiren nedir? Bunu da Sorgulamak lazım değil mi?

Yine dinimize o denli uzak ve yabancı kalmışız ki İslam dininin asli değerlerini unutmuşuz. Dinimizde toplumu ekonomik anlamda dengeleyecek ibadetler varken bu ibadetleri dünyevi ve nefsanî arzularımıza kurban ettiğimizden bu ibadetlerin özünü oluşturan değerleri tekrardan sanki sosyalizm, komünizm vb. düşünce sistemlerinde ortaya çıkmış gibi diğer toplumlardan tekrardan ithal etme çabasına girmişiz. Oysa peygamber efendimiz öyle bir gün gelecek ki zekât ve sadaka verecek kimse bulamayacaksınız demiştir. “Muhakkak ki insanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, o vakit kişi altından sadaka ile (çarşı Pazar) dolaşır da bunu kendisinden sadaka olarak kabul edecek tek muhtaç kişi bulamaz…”

Nitekim Hz Ömer’in torunu Ömer Bin Abdülaziz’in halifeliği döneminde bu durum gerçekleşmiştir. Zekât verecek kimse bulunamayınca toplanan zekâtlar fakir ülkelere ve Afrika’ya gönderilmiştir. Yani bu durum hakkıyla uygulandığında toplumsal refahın sağlandığı tarihte tecrübe ile sabittir. Oysa sosyalizm ve komünizmin dünyadaki pratiklerinin hüsranla sonuçlandığı ortadadır.

Mal mülk sevgisinin, açgözlülük, hırs ve cimriliğin cömertliğe, kanaat ve tok gözlülüğe kurban olması temennisi ile kurban bayramınızı kutlar nice bayramlar dilerim.