Kul hakkı, maddi manevi insanlara yapılan her türlü haksızlık ve kötülüktür.

İslam dini her türlü kötülük ve incitmeye karşıdır. Çünkü, İslam insanı insan etmeye gayret ediyor. Bu nedenle İslam, insanı her türlü güzelliğe ulaştıracak emirleri verdiği gibi, her türlü kötülüğü, haksızlığı, rezilliği ve çirkinlikleri de yasaklamıştır.

Bu dünyada kul hakkını yiyen insanlar bu dünyada helallik almamışlarsa hesapları ahirete kalır.

İnsan şerefli bir mahluktur. Onun hürriyet, haysiyet, namus ve şeref gibi manevi hukukuna yönelik bir haksızlık kadar, canına ve malına yapılan bir tecavüz de o nispette ağır bir mesuliyeti gerektirir.

Hak kavramının İslâm dininde çok özel bir yeri vardır. Kur’an’da hukukullah tabiri geçmemekle birlikte birçok ayette hak, adalet, kıst ve zulüm gibi kavramlar kul, haklarıyla ilgili olarak kullanılmıştır. Ayrıca birçok ayette insanların haklarına saygı gösterilmesi istenmiş ve kul hakkına saldırı mahiyetindeki tutum ve davranışlar yasaklanmıştır. Hırsızlık, ölçü ve tartıda hile yapmak, emanete hıyanet, kumar, tefecilik vb. gayri meşru yollarla, insanların birbirlerinin mallarını yemeleri, birbirinin canlarına kıymaları gibi günahlar, maddî manadaki kul haklarına örnektir.

"Aranızda birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bile bile günaha girerek yemek için onları hâkimlere (rüşvet olarak) vermeyin." [Bakara-188]

İnsan bilerek veya bilmeyerek, farkında olarak veya olmayarak birisine haksız bir davranışta bulunmuş olabilir. Hatta onu mağdur bir duruma düşürüp bazı haklarının elinden çıkmasına sebep olacak bir muamelede de bulunabilir. Bir fert olarak kendimizi her ne kadar çekip çevirsek, hakpereset olarak kalmaya azmetsek de, birtakım hata ve kusurlara kapılmaktan tamamiyle kurtulamıyoruz.

İslâmda esas itibariyle bir Allah hakkı, bir de kul hakkı vardır. Allah hakkı, her insanın Rabbine karşı yapması gereken kulluk vazifeleridir. Bu hususta yaptığı bir kusur, günah ve eksiklikten dolayı Allah'a yalvarır, tövbe istiğfar ederek affını diler.

Fakat kul hakkı öyle değildir. Onun bir tek telâfisi vardır, o da haksızlığa uğrayan, hukuku zayi olan kişiyle bizzat görüşüp özür beyan etmek, helâllik dilemekle birlikte , maddi bir kaybı varsa telafisine gitmektir.

Bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (asm) şöyle buyururlar:

“Kim bir kul hakkı yemişse derhal o kardeşi ile helalleşsin. Çünkü (kıyamet günü) dirhem de geçmez dinar da. Böyle olunca o (hak yiyen) kişinin sevapları alınır o adama yüklenir. Eğer sevapları yoksa o hakkını yediği adamın günahları buna yüklenir.” (Buhari, Rikak, 48)

Evet, Peygamberimizin Efendimiz (asm) de tavsiyesine göre, bu durumda helalleşmekten başka çıkar yol yoktur. O kadar ki, insan şehit bile olsa, üzerinde kul hakları varsa, Allah diğer günahlarını bağışladığı halde kul hakkını bağışlamamaktadır.

Kul hakkı yemenin daha tehlikeli bir çeşidi de, toplumun ortak hakkı olan devlet ve vakıf mallarını haksız yere gasbetmek ve uygunsuz bir şekilde kullanmaktır. Bu haksızlık daha tehlikelidir. Çünkü sonunda pişman olunsa bile helâlleşecek bir muhatap bulmak mümkün değildir. Zirâ o malda herkesin hakkı vardır.

Hiç kimse akibetinden emin olamaz. Hz. Ebubekir'in, "Bir kişi hariç, herkes cennete gidecek dense, acaba o tek kişi ben miyim? diye endişe ederim" dediği meşhurdur. Kul, daima korku ve umut içinde olmalıdır. Allah'ın rahmetinden umut kesmemeli, fakat azabından da korkmalıdır. İşte bu iki duygu, insanın doğru yolda düzgün yürümesini sağlar.

Müslüman'a düşen, hiç kimsenin hakkına saldırmamaktır. Böyle bir günah işlediğinde ise o kişiden helallik dilemeli ve tevbe istiğfar etmelidir. Önemli olan, ahirette Allah’ın bütün günahlarını bağışlayacağı kullardan olabilmek için çalışmaktır.

Selam ve dua ile...