Günün yorgunluğunu üzerimden atabilmek için yürüyüş yapıyorum. Hava sıcaklığının 43 dereceyi bulduğu bu günlerde spor yapmak zor olsa da, vazgeçmiyorum. Yürüyüş için yeşil alanlar yetersiz olduğundan, ya Diyarbakır Caddesinde yürüyorsunuz ya da şehir stadyumunu tercih ediyorsunuz. Bir süredir 16 Mayıs Şehir Stadyumunda yürüyüş yapıyorum. Yürüyorum yürümesine ama gel gör ki, 16 Mayıs Şehir Stadyumunda ilgisizlik diz boyu.

Stadyumunun girişinden başlarsak, stadı çevreleyen yapı içler acısı. Boyasız, dökülmüş haliyle terkedilmiş bir mekân durumunda. Oysa stadyumun duvarları modern, çağımıza uygun dizayn edilebilir. Bu kentte, resim yapma yeteneği olan yüzlerce öğrenci var. Boya malzemeleri karşılanarak bu duvarlar çeşitli spor figürleriyle rendelendirilebilir.

Binanın içine yol aldığınızda, binanın içi ile dışı arasında aslında çok fark olmadığını görüyorsunuz. Salonlar çok bakımsız, boyasız, soluk, iştah açan hiçbir şey yok.  Sanki bu bina nefes almıyor, bitkisel hayatta gibi. Bu kompleksi boyamak çok masraflı bir şey mi? Duvarların dili olsa “lütfen beni boyayın” diye haykıracak. Yazın bu sıcağını serinletmeye klima bile yetmezken, personel vantilatörle idare ediyor.

Aerobik salonu, ilk bakışta kondisyon aletleriyle doluymuş gibi görünüyor. Oysa biraz daha yaklaşıp baktığınızda, çoğunun kullanılmayacak halde olduğunu görüyorsunuz. Şeklen mevcut, işlevsel olarak yoklar. Buna rağmen bu salona belli saatlerin dışında girmek yasak. Vatandaş spor yapmaya gittiğinde, açık alanda ne varsa onunla yetinmek zorunda kalıyor. Dışarıda havalar bu kadar sıcakken, şehir stadyumunun sadece açık alanının kullanılmasına izin verilmesi nasıl bir prosedür. Özellikle kadınların spora ilgisinin arttığı bu son zamanlarda, bu yasaklar da neyin nesi. Bırakın isteyen kapalı alanda spor yapsın, isteyen sahada…

Ve şimdi Sahanın yürüyüş parkurundayız. En can sıkıcı yerdeyiz. Sözde tartan pist veya ona benzetilmiş. Yetkililerin söylediğine bakılırsa, parkur koşullara uygun bir şekilde düzenlenmiş. Fakat söylenen ile görünen arasında çok fark var. Ne dediğimi anlamak isteyenlere iki tur koşmalarını öneriyorum. Yürüyüş parkuru mu, kum çölü mü bir görsünler. Silindirle sıkıştırılmadığı için ortalık toz duman. Sporunuzu tamamladığınızda ayakkabınız, eşofmanınız, saçınız başınız kısaca her yer tarafınız kiremit tozuyla bayram ediyor. Hadi Al yazmalım olmayı da kabul ettik diyelim. Peki, havada uçuşan kiremit tozlarına maruz kalan solunum sistemimizi nasıl koruyacağız. Enfeksiyon kapan gözlerimizi nasıl aydınlatacağız. Allah aşkına bunun neresi sağlık. Bu parkurda hiçbir şey yapmazsanız bile, yine de tozdan nasibinizi alırsınız. Koşu pistinin bazı alanları kimi zaman gölete dönüyor. Sulanan çimlerden sızan sular koşu yolunu sular altında bırakıyor. Yürüyüş parkurunun biraz sıkıştırılması gerekmiyor mu, sorusuna bir yetkilinin, “üzerinde yürüdükçe zaten sıkışacak” şeklindeki cevabı da, kiremit tozuna tuz biber oluyor. Ayrıca tribünlerin etrafında bulunan ve insan boyunu geçen kuru otlar sahaya çöl havası veriyor.

Standart bir parkurun nasıl olması gerektiği araştırıldığında, kuralına uygun yapılmış olan bir pistte bunların olmaması gerekiyor. Killi topraktan üretilen, özel üretim teknikleri sonucu elde edilen kiremit irmiği, futbol sahaları, tenis kortları, yürüyüş yolları, park-bahçe, bitki yetiştirme ortamlarında ve yeni bir uygulama ile çatılar da kullanılıyor. Kırmızı rengini asla kaybetmiyor, solarak renk değişimine uğramıyor. 900oC ve üzeri sıcaklıkta pişirilen kiremitten elde edildiği için zamanla erime yapmıyor. Standartlara uygun olarak kullanıldığında, geçirgenlik ve nem tutma özelliğini koruyarak, ortamın nem ve hava dengesini sağlıyor. Parkurlarda çamurlanma ve göllenmelere sebep olmuyor.

Aerobik salonunda bulunan kum torbası ihtiyaca cevap olmaktan çok uzak. Kik Boksta şampiyon olmuş sporculara reva görülen bu malzemeler hiç yakışmıyor.

Vatandaş spor yapıyor fakat duş almak için sıcak su bulamıyor. Güneş sistemi enerjisinden faydalanarak sıcak su ihtiyacı ziyadesiyle karşılanabilir. Bu aralar futbol sezonu da yok. Yaklaşık bir buçuk ay sonra maçlar başlayacak fakat şehir stadında hiç bir çalışma yok. Dış kapılar hala geçmişteki gibi sararmış vaziyette duruyor. Bahçe yamalı asfaltla dikkat çekiyor. Anladık, bu stadyumu gözden çıkardınız ama unutmayın ki, hala buraya spor yapmak için yüzlerce insan geliyor.

Halka açık bir tesis görüntüsünden uzak olan 16 Mayıs Şehir Stadyumunun vaziyeti, doğrusu spor şevkini kırıyor. Sporu cazip hale getirmek için projeler üretiliyor. Kampanyalar başlatılıyor. “Koşabiliyorken koş” deniyor. Tişörtler, şapkalar dağıtılıyor fakat tesislere olan ilgisizlik bizleri sağlımızdan ediyor.

Hiç mi güzel bir şey yok diyeceksiniz, elbette ki var. Bir spor uzmanının sahada görevlendirilmiş olması çok olumlu bir çalışma. En azından spor yapanlar, aklına takılanı anında sorabiliyor ve doğru yönlendiriliyor. Ayrıca güvenlik personelinin gösterdiği güler yüz ve ilgi takdir topluyor.

Velhasılıkelam, her şeye rağmen sağlık için haydin spora ve ‘Koşabiliyorsan Koş!’diyelim.

Sevgiyle kalın.