Geçtiğimiz hafta sonunda kent gürültüsünden sayılı saatler de olsa uzaklaştık. Cumartesi günü Hasankeyf’e, Pazar günü ise Beşiri/Oğuz köyü kırsalına gitmiştik.

Meğer bahar gelmiş memleketime…

Meğer çiçekler açmış…

Meğer ağaçlar tomurcuklanmış da haberimiz yokmuş…

Beton kente dönmüş Batman’da yaşam sürerken baharın geldiğinin farkına bile varamıyor insan…

Oysa renklerin tüm canlılığıyla insanlara hitap ettiği bahar günlerini yaşıyoruz şu günlerde…

HABERİN VAR MI?..

Bahardan söz edip de Ahmet Arif’i hatırlamamak mümkün mü?

“Haberin var mı taş duvar? 
demir kapı, kör pencere, 
yastığım, ranzam, zincirim, 
uğruna ölümlere gidip geldiğim, 
zulamdaki mahzun resim, 
haberin var mı? 
görüşmecim, yeşil soğan göndermiş, 
karanfil kokuyor cigaram 
dağlarına bahar gelmiş memleketimin...”

Bu mısralara müdahale hakkımı kendimde görseydim, cigaradan söz eden son cümleyi çıkaracaktım. Buna hakkım yok.

Tam da Ahmet Arif’in tarif ettiği gibi memleketime bahar gelmiş. Çok güzel köy yollarına tanık olduğum gibi, Keferzo köyü ile bazı köylerin ulaşımını sağlayan berbat köy yolları gerçeğine de tanık oldum.

Karşılaştığımız bazı köylülerimiz, köy yollarının içler acısı haline dikkatimizi çekerek, “Ne olur yol sorunumuzu gündeme taşıyın” diyorlardı. Bu vesile ile İl Özel İdaresi yetkililerinin kulaklarını çınlatmak istiyorum…

Karşı dağda petrol kuyuları karşımızda dururken, köy yollarımızın daha iyi asfalta sahip olması hakkımızdır diye düşünüyorum.

Doğa gezilerini çok önemsiyorum. Yıllardır ‘kırsalda hayat var, betona hapsolmayalım’ diyerek insanlarımıza mesajlar vermeye çalışan biriyim. Hep olumsuzluklardan söz ederek içinizi karartmak istemiyorum. Yaklaşık 11 yıl önceki bir yazımda yine memlekete gelen bahardan söz etmişim. O yazımın arşivine ulaşmadım, ama bilgisayardaki değerlendirmeme ulaştım. Duyarlı bazı dostlarla ve o dönem aktif olan Batman Fotoğraf Grubu üyeleriyle yaptığımız gezi izlenimlerimden bazı notları hatırlatarak sizleri kırsala davet ediyorum:

Kire dağının güney cephesinden Beşiri’ye bağlı bazı köylerin bulunduğu vadiye geçtik. Her taraf inanılmaz güzellikteydi. Annelerinin peşlerinde meleyerek koşan kuzular, etrafa yayılan mis gibi kokular kır yaşamının ne kadar güzel olduğunu gösteriyordu

Komşu ülkelerden yükselen toz tabakası Batman semalarını kaplamıştı.

Kapalı hava insanın içini karartıyordu. Arada bir yağan yağmura rağmen o toz tabakası bir türlü yere inmiyordu.

İşte o boğucu günde kasvetli ortamdan uzaklaşmak istiyordum.

Kent çıkışındaki Aydınkonak (Korık) köyüne vardığımızda inanılmaz bir yağmur başlamıştı. Gökyüzünde şimşekler çakıyor, aracımızın cam silecekleri kocaman yağmur taneciklerini temizlemede yetersiz kalıyordu…

Aradan yarım saat geçip, yağmur dindiğinde biz, Kire Dağına varmıştık…

Halk türkülerine konu olmuş Filite Kuto’nun uğrak yeri olan çeşmenin yukarısında dinlendik bir süre.

Kasvetli hava hala dağılmadığından kuşbaşı bakabildiğimiz Batman’ı seçemiyorduk…

Ben, ciğerlerime temiz hava çekmeye çalışırken, bizim deliler(!) fotoğraf çekimi işine başlamışlardı. (Sözümün burasında bir parantez açma gereği duyuyorum. Değerli Okurlar, Batman Fotoğraf Grubu üyelerine ‘deli!’ diyorum. Çünkü hepsi de sıra dışı insanlar. Onları mesleklerini icra ederken gören herkes kendileri hakkında bu yargıya varacaktır!.. Batman Fotoğraf Grubu üyelerinin sıra dışı davranışlarına tanık olduğumda, onlar için “Bunlar Deli” demiştim. O esprim tuttu. Ama keşke herkes onlar gibi duyarlı, Batman ve doğa aşığı ‘deli’ (sıra dışı) olsa. Fotoğraf sanatının inceliklerini keşfeden bu insanlarımızla dolaşmaktan, onlarla birlikte tabiatın kucağına kendimi bırakmaktan mutluluk duyduğumu belirteyim.

Evet, Kire Dağında bendeniz ciğerlerimi temiz hava ile doldururken, arkadaşlarım rengarenk çiçekleri, yerde hareket halinde olan böcekleri fotoğraflamakla meşguldü.

Uğur Böceği’nden, kelebeklere, papatyalardan gelinciklere, değişik bitki-otlara kadar fotoğraflarını çekmedikleri bir şey bırakmadılar.

Yerlerde adeta sürünerek fotoğraf çeken onlardan başkasını tanımıyorum.

Evet, beton kentten uzaklaştığım için gerçekten de sevinçliydim. Diz boyu otların, rengarenk çiçeklerin arasında dolaşıyorduk. Anneler Günü olduğu için papatya, gelincik ve  ismini bilmediğim çiçeklerden demet toplarken şöyle demiştim: “Memleketime bahar gelmiş.”

Bu güzelim hava, güzelim doğa ile ilgili bir yazı yazma düşüncesine o esnada kapıldım.

Yağmur rahmet, bereket ve yeşilliktir. Memleketime bahar gelmiş ama Batmanlılar olarak beton kente mahkum olmuşuz.

Kırlarda açan çiçeklerden, uçan rengarenk kelebeklerden, şırıl şırıl akan derelerden haberimiz yok.

Herkesi kır gezisine çıkmaya, doğa ile baş başa kalmaya davet ediyorum. Ruhsal sağlığımız için buna ihtiyacımız var çünkü.