Kilo vermenin, istenilen ideal kiloya varmanın birçok parametreleri vardır. Bunun en önemlisi diyet ya da spor değil olayın psikolojik tarafını oluşturan disipliner yapı olan “otokontrol”dür.

Batmanlıların genel anlamda dış görünüşe son derece önem verdiklerini, değer atfettiklerini yaşamın her alanında görmek çok zor olmasa gerek. Bunun avantajları olduğu gibi ciddi dezavantajlarının da olduğunu bilmemiz gerekiyor. Hal öyle olunca idealize edilen ölçülerde olmak için ciddi efor sarf edildiğini görebiliyoruz. Ancak kimi zaman bu eforların beyhude çabaların ötesine geçmediğini görüyor ya da duyuyoruz.

Peki, ama neden?

Diyetisyen kontrolünde öğünlerimizde sağlıklı besinler tüketmek, spor hocalarının kontrolünde bilinçli spor yapmak çok önemli. Lakin bunu uzun vadeye hatta bir yaşam şekli haline getirmek, bu konuda içgörü sahibi olmak güçlü bir psikolojik yapıya sahip olmayı gerektiriyor. Ki bu durum özsaygıyı da gerçek anlamda arttıracaktır.

Kilo, birçok insan için stresör kaynağı olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Sadece Batman değil neredeyse tüm dünya fiziksel dış görünüşü öylesine büyük bir tabu haline getirip, olmaması gereken bir kişisel değer haline getirdi ki işin içinden çıkılmaz absürt bir algının oluşmasına neden oldu. Saygınlık; kiloların azlığı ya da çokluğu ile asla ölçülemeyecek bir olgudur. Bireyin değeri fit olup olmamasına göre değişmez ancak; kişi kendi istediği kilo standartlarına kavuşması kendinde ki özsaygıyı da arttıracağı başka bir gerçektir.

Zihnen, psikolojik olarak kilo vermeye hazır hissettiğimizde, kilo vermenin kat be kat daha kolay hale geliyor. Bu görünüşte basit gelebilir size ancak yapılan araştırmalara gösteriyor ki; diyete başlayan insanların birçoğunda diyet esnasında ya da diyet öğünleri ile ilgili problem yaşamalarından çok, psikolojik problemlerden ötürü diyetlerini yarım bıraktıklarını gözlemleyebiliriz. Otokontrol mekanizmalarının zayıf olmasından, çok çabuk sıkılmalarından, verdikleri kilo oranında memnun olmamaktan, iradelerine sahip olmamaktan, metabolik nedenlerden kaynaklı olarak diyeti yarıda bırakıyorlar. Bu durumda beraberinde suçluluk, değersizlik, mutsuzluk, işe yaramamazlık, özsaygının azalması duyguları ile karşı karşıya kalabiliyorlar. Kişiler çoğunlukla bu süreci yarıda bırakma gerekçelerine savunma mekanizmaları geliştirerek; ya diyet listelerini suçluyorlar, ya spor programlarının çok ağır olduklarından dem vuruyorlar, ya vücutlarının kilo vermeye uygun bir anatomiye sahip olmadığı gibi mazeretler bulma yolunu seçebiliyorlar.

Bu süreç bazen kendini yıllarca tekrarlayabiliyor, neticesinde psikolojik zihin hazırlığına varamayan, kendini yeterince tanımayan bireyler kilo vermeyi bir türlü başaramıyorlar.

Kilo vermenin tek sağlıklı ve gerçekçi yolu; zihnin psikolojik olarak hazır olduğu bir anda profesyonel bir diyetisyen tarafından bireye özgü hazırlanmış diyete uymaya çalışmak ve profesyonel bir spor hocası kontrolünde sağlıklı egzersizlerle desteklemektir.

Mucize diyetler, 1 haftada 4 kilo verin, X zayıflatıcı hap ile hemen kilo verin gibi absürt, anlamsız diyet listelerine asla kanmayıp kale dahi almayın. Çünkü bunlar sizi duygusal olarak istismar edip, zaaflarınızdan yararlanmaya çalışan umut tacirlerinden başka kimseler değildir!

Psikoloji, otokontrolü güçlendirme teknikleri sunan bir disiplindir. Psikolojik olarak hazır olduğunuz anda, döngüyü kırmak adına yapmanız gereken ilk şey harekete geçmeye hazırlanmanızdır. Unutmayın! İstenilen kiloya ulaşan insanların yaptıkları ilk şey; attıkları küçük bir adımdır.

Kendinizi, sadece ve sadece kendinize kanıtlayın!

Kendinize fiziksel olarak değişmek istediğinizi çok net bir şekilde ifade edin, gerekirse aynanın karşısına geçin ve gerçek anlamda bir özeleştiride bulunun! Büyük bir enerjiyi harcayacağınıza hazır olun. Evet, bu süreç biraz zorlu olacak ancak, başarılı olduğunuzu gördükçe, bunu hissettikçe özgüveniniz artacak, başarının tadına varacak ve daha da mutlu hissedeceksiniz.

Duygularınıza tolerans gösterin!

Özellikle fazla kiloları olan ve obezitesi olan bireyler negatif duyguları ile baş edebilmek daha doğrusu örtmek için yiyecekleri araç olarak kullanırlar. Böylece her kendilerini kötü hissettikleri anda kendilerini bir yeme-içme eylemi içinde bulmaktan alıkoyamazlar. Bu küçük bir an negatif duyguları bastırmak için iyi gelse de uzun vadede değersizlik ve tekrar mutsuzluk duyguları ile karşı karşıya kalmaktan kaçamayacaklarını bilmeleri gerekiyor!

Negatif duygulardan kaçmak yerine, onlarla yüzleşin, onları sizin bir parçanız olarak sahiplenin, nasıl baş edeceğiniz öğrenmeyi deneyin ve yediklerinizi suçlu bir şekilde midenize göndererek onlardan kurtulmaya çalışmayın!

Son olarak; kilo vermekten daha zor olan şey verdiğiniz kiloları korumak. Tekrar alınmasının önüne geçmek. Burada da psikolojik olarak “otokontrol” devreye giriyor!