Herkesin yaşam alanı kendisi için büyük öneme sahiptir ve kıymetlisidir. Herkes yaşam alanı olarak seçtiği yerin güzel, bakımlı, huzurlu, yeşil ve planlı olmasını ister. Herkes hizmetlerin en güzelinden, ikramların en kıymetlisinden nasiplenmek ister bu aynı zamanda insanların hak ettikleridir.

Ancak yaşam isteklerden ibaret değildir. İsteklerin yerine getirilmesi veya gelmesi için bir takım çabaların gösterilmesi gerekiyor.

Dünyanın en temiz kentinde yaşam isteyeceksiniz.

Dünyanın en temiz suyunu içmek isteyeceksiniz.

Dünyanın en düzenli yollarında yürümek isteyeceksiniz.

Dünyanın en huzurlu ve güvenli kentinde yaşam isteyeceksiniz ama bunun karşılığında hiçbir çabanın içinde olmayacaksınız!

Peki, olur mu böyle bir şey?

Evet olmaz. Çünkü önce insanların istediklerini hak edecek adımlar atmaları gerekiyor. Eğer yaptıklarımız; isteklerimiz ve arzuladıklarımızla örtüşmüyorsa bu istekler de cevapları da havada kalır.

Batmanlılar olarak kentsel açıdan birikimli bir tarihe sahip değiliz. Kentin gelişim süreci beli. 1955 tarihinde yapılan nüfus sayımına göre 4713 kişilik bir nüfusa ulaşılmış ve Belediye teşkilatı kurulmuştur. Bundan iki yıl sonra da İlimiz Batman adıyla ilçe teşkilatına kavuşmuştur. 1990 yılına vardığımızda da Türkiye’nin 72. ili olan bir yerleşim yerinin sahibi olmuşuz. Şimdi ise 500 bin nüfusa ev sahipliği yapan bir kent merkezinden söz ediyoruz. İnanılmaz düzeyde bir nüfus artışı ve buna bağlı olarak büyüme kaydedilmiş. Dolayısıyla bu hızlı büyümeye planlı bir kalkınma eklemek pek mümkün olmamış. Buna rağmen gösterilen çabalar sonucunda kentimizi ziyaret eden herkesin ortaklaştığı konu kentin hızlı bir gelişme kaydettiğidir.

Peki, bu yeterli mi?

Elbette yeterli değil.

Ancak yerel yönetime yardımcı olmazsak bu kentin istenilen düzeyde bir kente dönüşmesi de kısa zamanda mümkün olmayacaktır.

Kentimizin temiz olmasını istiyoruz. Peki, çöpleri günü birlik toplanan bir şehirde etraf kirli görünüyorsa bunun sebebi nedir diye sormak gerekmiyor mu?

Eğer biz vatandaşlar çöplerimizi sağa sola atmak yerine çöp kutularına atarsak. Belirlenen saatlerde çöplerimizi çöp toplama alanlarına bırakırsak. Balkonlardan cadde ortasında çöp poşetlerini atmazsak sokağımız ve caddemiz temiz kalmayacak mı?

Her apartmanın bir bina görevlisi var. Eğer bu görevlilerimiz de Belediyenin temizlik görevlilerine gerekli katkıyı sunup kendi görev alanlarını temiz tutarlarsa temiz bir kentimiz olmayacak mı?

Aynı durum su kullanımında da geçerlidir. Eğer muslukları boşuna açık bırakmazsak, içme suyunu bahçe sulamalarında kullanmazsak yazın su sorunu yaşayacak mıyız?

Aynı durumu kent içi trafiğe uyarlayalım. Eğer trafik kurallarına uyarsak, yanlış park yapmazsak, Işık ihlali gerçekleştirmezsek, emniyet kemerimizi bağlarsak, hatalı solama yapmazsak, ehliyetsiz araç kullanmazsak ve karşımızdaki sürücü ve yayanın haklarına saygı gösterirsek bu trafik keşmekeşliği yaşanır mı?

Peki, kaldırım işgallerine ne demeli. Kaldırımın önüne aracını park eden sürücüye “dükkanın önünü kapatma” diyen esnaf aynı duyarlılığı kaldırım üstüne attığı eşyaları için de gösterirse yayalar kaldırım yerine caddeyi kullanmak zorunda kalır mı?

Bina yapımında da aynı durum söz konusu ruhsat alana kadar belediyenin kapısını aşındıran bina sahipleri eğer projede araç park yeri olarak gösterilen alanları dükkan yapmazlarsa, kaçak çatı katları çıkmazlarsa kentin silueti kötü görünür mü?

Görüldüğü gibi sorun ve sıkıntı sadece çalışmaların eksikliğinden veya denetimlerin yetersizliğinden kaynaklanmıyor. Bizim isterken bonkör davrandığımız ancak uygularken hatalar yaptığımız uygulamalarımız nedeniyle de bu kent kentsel sorunlarını aşmakta zorluklar çekiyor. Herkesin kendine has mazeretleri var. Bunu anlamak mümkün. Ancak bizim de şunu bilmemiz lazım. Eğer bu kentin sorunlarının çözümünü istiyorsak önce kendimizde başlamak zorundayız. Her türlü işgali gerçekleştiren hemşerilerimizin sorunsuz bir kent beklentileri hayaldir bize göre.