Dünyaya ilk geldiğimiz andan itibaren duyularımızla çevremizi algılayıp anlamlandırmaya çalışırken maalesef ki ilk olarak gördüğümüz ve anlamlandırdığımız kişi kendimiz değil de etrafımızdaki kişi ve varlıklar oluyor. Etrafta o kadar çok uyarıcı ve yeni varlıklarla karşılaşıyoruz ki kendimizi görmek, benliğimizin farkına varmak ve kendimizle tanışmak pek mümkün olmuyor. Bu bazen bütün bir yaşam boyunca fırsatını bulamadığımız ve kendimize karşı yabancılaştığımız bir durum haline de gelebiliyor.

Sağlıklı ve mutlu bireyler yetiştirebilmenin yolu çocuklarımızın birey olarak ayaklarını yere bastıkları andan itibaren, potansiyel yeteneklerini tanımalarını, kendi benliklerinin farkında olmalarını, sağlam kişilik ve kimlik geliştirmelerini sağlamaktır. Ancak biz kendimizden ziyade o kadar çok etrafımızdakilerle meşgul oluyoruz ki çok defa kendimize ne kadar yabancı olduğumuzun farkına bile varamıyoruz.

Peki, kendiyle tanışmak ne demek?

İnsanın yaşam tecrübeleriyle potansiyelinin farkına varması; kendiyle ilgili gizil kalmış özelliklerini, yeteneklerini keşfedip kendini tanıması bu özellikleri ile barışık ve mutlu olmasıdır.

Kendiyle tanışmak kavramı benim için yabancısı olmadığım ve hayatımda önemli değişimlerin olduğu bir tecrübe; ancak yine de benim için henüz yeni yeni farkına vardığım ve sizlerle paylaşmak istediğim bir konu diyebilirim.

Kendiyle tanışmak neden benim için yeni bir olgu açıklamak isterim. Öğretmen olarak gerek üniversitede eğitim aldığım yıllarda gerekse de mesleği icra ettiğim esnada uzunca bir süre farkında olmadığım bir olgu kendiyle tanışmak. Ta ki kendiyle tanışan kahramanlarımızı tanıyana dek…

Kendiyle tanışma fırsatını bulabilen ilk kahramanımız Mehmet Bey, arkadaşının atmak istemediği ve kendisine belki lazım olur diye verdiği cevizden tahta parçası ile maket gemi yapmış. Kendisi ve yetenekleriyle 65 yaşında tanışmış kahramanımızı biraz daha yakından tanıyalım. Mehmet Bey’i yıllar önce televizyon ekranlarında tanımıştım. Arkadaşının kendisine verdiği bu tahta parçasını kendisi de atmak istememişti. Emekli olduğundan bu tahta parçası ile ne yapabilirim diye internetten bakındığını ve nihayetinde maket gemi ile uğraşmanın kendisi için de hoşça vakit geçirebileceği bir çalışma olacağını düşünmüş ve ilk maket gemisini yapmış. Zamanla evine gidip gelen arkadaşlarının da ilgisini çeken bu gemiye arkadaşlarından biri satın almak için iyi bir fiyatla talip olunca Mehmet Bey yaptığı ilk maket gemisini satmış. Sonrasın da “bu işte baya iyi para var” diye düşününce o günden sonra maket gemi yapmaya başlamış.

İkinci kahramanımız ise geçenlerde TRT haber kanalında izlediğim 13 yaşındaki Afrinli Hüseyin. Suriye’deki savaş dolayısıyla ailesiyle birlikte 7 yıl önce İstanbul’a göç etmişler. Sokakta arkadaşları ile oynarken bir gün arkadaşlarından birinin kendisine sokakta çaldığı yoğurt kovası ve sopalarını göstererek müzik yapalım mı? demesiyle başlamış müzik merakı. Müzikle arkadaşı sayesinde yoğurt kovasıyla tanışan Hüseyin kısa zamanda çevresindekilerin de dikkatini çekmiş. Yoğurt kovasına vurarak yaptığı ritim görüntülerini izleyen TRT Müzik kanalı yetkilileri de kendisine ulaşarak Hüseyin’in bu yeteneğini ve sokaklarda yoğurt kovasıyla başlayan serüvenini haber yapmış ve müziksel ritmik zekâ kabiliyetini daha iyi geliştirebilsin diye elektronik bateri hediye etmiş.

Yukarıda örneğini verdiğimiz kahramanlardan biri kendiyle ileri diyebileceğim yaşlarda diğeri ise çok erken yaşlarda tanışmış iki insan. Bir de kendiyle hayatı boyunca kendiyle hiç tanışma fırsatı

bulamayan ve çoğunluğu oluşturanlardan bahsetmek isterim. Aslında yazıyı kaleme alma sebebim de bu grubu oluşturanlar diyebilirim.

Kendiyle tanışmak, yeteneklerinin ve potansiyelinin farkına varmak neden önemli? Çünkü hayatı daha mutlu daha dolu yaşayabilmek, kaliteli bir yaşam sürmek, iç huzuru bulmak, kendiyle barışık yaşayabilmek için önemli…

Kendiyle tanışamayanların sayısının bu denli çok olmasında şüphesiz sosyalleşme ve eğitim sürecinde çevremizden gelen geribildirimlerin etkili olduğu fikrindeyim. Şöyle ki yaşam içinde tecrübe ettiğimiz davranışlardan dolayı çevremizden aldığımız olumsuz eleştiriler sonrasında kendimize karşı geliştirmiş olduğumuz tutum ve davranışların bu noktada belirleyici olduğunu söyleyebilirim. Olumsuz eleştiriler sonrasında kendimize karşı geliştirdiğimiz önyargılar tüm yaşantımız boyunca bizi etkilemektedir. Bu da zamanla girişimcilik ruhumuzun ve heyecanlarımızın önyargılarımıza teslim olmasına ve nihayetinde kendimize yabancılaşmamıza neden olmaktadır. Kendimize karşı zamanla geliştirdiğimiz bu olumsuz tutum ve önyargılar bir süre sonra neredeyse kendimize düşman olacak kadar yeteneklerimize ket vurmaktadır.

Kendiyle tanışan bireyler yetiştirebilmenin yolu nedir?

Kendiyle tanışabilen bireyler yetiştirebilmek için gerek öğretmenler olarak gerekse de ebeveynler olarak öncelikle güçlü gözlem ve sezgilere sahip olmalıyız. Çocuklarımızın potansiyel yeteneklerini açığa çıkarabilmeleri için çeşitli spor ve sanat kursları gibi olabildiğince farklı alanlarda tecrübeler ve yaşantılar edinmeleri için çocuklarımıza fırsatlar sunmalıyız. Aksi takdirde sözünü ettiğimiz kahramanlarımız gibi yeteneklerini açığa çıkarabilmeleri tesadüflere bağlı kalacaktır. Diğer türlü çocuklarımız, rüzgârın savurduğu yaprak misali hayatın sürüklediği yerlerde yaşamaya çalışan kendiyle hayatı boyunca hiç tanışamayan, hayatına yön tayin edemeyen, kendine yabancı bireyler olarak yetişecektir.

Öte yandan öğrenci ve çocuklarımızın ilgi duydukları alanlarda yaptıkları çalışma ve etkinliklerde geribildirimler verdiğimizde olumsuz olmamalıyız. O an için çocuklarımızın beklentileri ve duygularını da işin içine katarak onları değerlendirmeliyiz ki kendine yabancı, kendine önyargılı, kendine düşman bireyler yerine kendine inan, kendiyle barışık ve en önemlisi kendiyle tanışan mutlu ve başarılı bireyler yetiştirebilelim.

Ebeveyn, çocuğun gelişimini gerçekleştirdiği bu hassas süreçte etrafındaki varlıkları keşfederken bu keşif yolculuğu sırasında kendini, etrafında keşfettiği öteki varlıklardan farklı yanlarını anlamaya çalışması, kendini tüm bu varlıkların içinde bir yere konumlandırması noktasında ilk andan itibaren çocuğa rehberlik etmeli ve varoluşunu anlamlandırması sürecinde onu desteklemelidir. Bu bazen bireyin kendi başına yapabileceği bir süreç olmayabilir. Bu durumda çocuğun kendine özgü farklı yanlarının ve yeteneklerinin olduğunu sezdirmek, benliğinin farkına varmasını sağlamak ebeveynlerin ve öğretmenlerin sorumluluğundadır.

Zaten tüm bu eğitim faaliyetlerinde amaç yetiştirdiğimiz bireylerin sağlam kişilik ve karakter geliştirmeleri ve kendilerini tanımaları değil mi? Yunus Emre de şu dizelerle bize bunu anlatmıyor mu?

İlim ilim bilmektir

İlim kendin bilmektir

Sen kendini bilmezsin

Ya nice okumaktır