Bu hafta iş ahlakı ve ustalık konusunu köşeme taşımak istedim. Bir çoğumuz evimizde olsun iş yerimizde olsun arıza, tadilat ve bakım çalışması yaptırdığımızda; aracımızın arıza ve bakımını ya da elektrikli ev aletleriyle ilgili bir arızayı yaptırdığımızda bu konudan duyduğumuz rahatsızlığı sohbet ortamlarında öyle ya da böyle dile getiriyor ve neredeyse isyan ediyoruz.

Nedir peki iş ahlakı? Niçin evimizi ya da işyerimizi yenilemek istediğimizde ya da arızalanan ve ya hasar gören alet edevat, makine veya arabamızı tamir ettirmek istediğimizde daha da artan arıza, masraf ve sorunla karşılaşıyoruz. Rahatlamak isterken daha fazla sıkıntıya giriyoruz. Bu sıkıntıları daha çok inşaat sektöründe, otomobil tamirhanelerinde veya elektrikli ev aletleri servislerinde yaşıyoruz.

Söz gelimi yeni bir daireyi temelden aldınız ya da bitmiş daire almak istediniz. Temelden aldığınız dairenin bitim aşamasında evi teslim almak ve eksikleri tespit etmek için evinize geldiniz bu sefer de dairede eksikleri saymakla bitiremiyorsunuz. Olmadı bitmiş daire alayım dediniz. Ev ev dolaşıyorsunuz, dolaştığınız evlerin her birinde ayrı bir işçilik sıkıntısıyla karşılaşıyorsunuz. Bu sefer de seç bakalım kusurlu dairelerden en az kusurlusunu. Yok ki işini düzgün yapan arkadaş! İşçisi, prensipsiz, iş ahlakından yoksun ya da beceriksiz diyelim. Ya bunun denetleyeni o da mı bu kadar kabiliyetsiz ve vasıfsız olur? Ya müteahhidine ne demeli !

Başlıyor sonra müteahhitle bir mücadele. Hukuk yoluyla da hakkını arama kültürü yok ki güzelim memlekette hakkını alıp yaptırasın. Her eksik ve arızalı işçiliğe de bulur bir bahane. Tereyağından kıl çeker gibi sıyrılır işin içinden. Mübarekler müteahhitlikten çok çene yapıyorlar.

Bozulan otomobilinizi sanayiye götürmeye görün. Daha kaldıramazsınız başınızı sıkıntıdan, dertten. Başımdan geçen olayları anlatsam kitap olur. Bir o kadar da arkadaşlarımın anlattıkları var. Arabanın triger kayışını değiştireyim dedim ne olur ne olmaz. Değişim için kilometre limitine de ulaşmamıştı. Serviste aracın kilometre limiti dolmamışsa da beş yılda bir değişim yapılması gerektiğini öğrenmiştim. Hani ne olur ne olmaz, olmadık yer ve zamanda yolda kalmayalım diye aracı saniyeye götürdüm. Usta değişimi yaptıktan sonra eve geldim.

Bayrama bir iki gün kala yaptırmıştım arabayı. Bayram günü öğleye doğru akraba ziyaretine çıktım. Hava sıcak klimayı çalıştırayım dedim. Tuhaf bir ses gelmeye başladı. Aldık mı başımıza belayı, kötü bir arıza olabilir diye korkudan klimayı da çalıştıramıyorum. Bayram bayram canımız da sıkıldı. Aradım ustayı(!) bayram dedi. iki üç gün sonra bakarız. Neyse o ara araştırdım. Biraz da sorduk soruşturduk ses klima kompresöründen geliyor. Fiyatı araştırdım bin - bin beş yüz civarı bir meblağ tutuyor. Biraz daha araştırınca neden olabilir diye V kayışından olduğunu yerine düzgünce takılmadığında gergi makarasının ve klima kompresörünün rulmanını, kayış balansı bozuk olduğu için bozabileceğini öğrendim.

Ustaya(!) götürünce ona da anlattım. “Yok ya ondan değildir” dedi. Aracın orasına baktı burasına baktı derken kompresörün rulmanı paslanmış değişmesi lazım. “Ne tutar” dedim. “Pek bişey tutmaz” dedi. “Eh iyi bari değiştir” dedim. Parça almaya gitti. Az sonra geldi.” Gerek yok hocam” dedi. “Temizledik, şimdi takarız düzelir. Ha bu arada senin V kayışı da gitmiş(!) değişmesi lazım” dedi. “Çare yok yapalım artık onu da değiştir” dedim. Anlayacağınız araba daha sağlıklı çalışsın kafamız ağrımasın

diye götürdük. Başımıza iş çıkardık. Cânım Ustaya(!) bize daha büyük masraf çıkarmadı diye dua da ettik teşekkür de…

Çok uzatmadan konumuza dönecek olursak; burada asıl anlatmak istediğim meslek erbabı ve zanaatkarlar ile ilgili olarak iş ahlakı ve ustalık ehliyetine haiz olup olmadıkları konusu. Eğer mesleğinin gerektirdiği ustalık, yetenek, bilgi ve tecrübeye sahipse neden böyle kalitesiz iş çıkardıkları; yok eğer yeterli bilgi, beceri ve tecrübeye sahip değillerse kim bunlara ustalık diyor? Neye göre usta oluyor? İyi bir usta olup olmadığının ölçütü nedir?

Vaziyet böyle iken bu meselenin daha iyi anlaşılması için geçmişteki uygulamalar nasıldı? diye sormak yerinde olacaktır.

Selçuklu Devletinde meslek erbapları ve zanaatkarların yetiştiği lonca teşkilatı, Osmanlı Devletinde aynı şekilde ahi teşkilatı, zanaatkarların ve meslek erbaplarının yetiştirilmesinde önemli kurumlardı. Usta çırak ilişkisi içerisinde meslek erbaplarının küçük yaşlardan itibaren birebir yetiştirildiğini, ustalık belgesini de törenle aldığını ve ustası tarafından destur(çalışma ruhsatı) verilmek kaydıyla bu kişilerin meslek sahibi ve usta yapıldığını biliyoruz. Bu teşkilatlar, mesleğin inceliklerini öğrettikleri gibi meslek ahlakını da son derece titizlikle vermekteydiler. Pabucu dama atılmak deyimini hepimiz pek çok kez kullanmışızdır. İşte bu deyim de bize bu kurumlardan kalma bir deyim olarak dilimize geçmiştir. Ayıplı ayakkabı üreten ve satan esnafın, kusurlu ayakkabısı dükkanının damına atılmak suretiyle bu satıcının işyerinin kapatılırdı. Bu şekilde cezalandırılan ayakkabı üreticisi ahi teşkilatı tarafından kınanır ve gözden düşerdi. İtibarının sarsılması zanaatkârlar arasında çok kötü bir imaj bırakacağından dönemin usta ve zanaatkârları iş ahlakına ve dürüstlüğe büyük önem ve özen gösterirdi.

Şimdi ise bu iş ahlakı nasıl olabilir? Diye soracak olursak bu noktada farklı görüş ve düşünceler ortaya atılabilir. Aslında günümüzde de Esnaf ve Zanaatkârlar Odası denen kurumlar var. Ancak o dönem ki vizyon ve o dönemki anlayışla çalışmıyor olabilir. Ancak günümüzde de benzer ve hatta daha ileri noktada güzel işler yapılabilir.

O dönemlerde şehir nüfusu, meslek erbaplarının sayısı ve dönemin eğitim koşulları da göz önüne alındığında dönemin sosyal ve ekonomik ilişkileri daha samimi ve yüz yüze iken günümüz teknolojisi ve küreselleşen dünyada işler biraz daha farklı olmak zorunda. Ancak bugünkü kurumlar iş ahlakı ve kalite açısından kağıt üstünde belge ve değerlendirmeler yerine kültürel değerler açısından çeşitli faaliyetler ve etkinlikler ile bu ahlaki değerleri ön plana alıp, dürüst ve kaliteli iş yapmanın önemini belirten çalışmalar yapabilir. Mesleğin ve zanaatkârın itibarını arttıracak törenler ve prestijli ödüller verilebilir. Sinema ve dizilerde iş ahlakı ile ilgili temaların işlenmesi için talepler yapılabilir, kamu spotu yapılabilir ya da kültürel bir seferberlik ile değerlerimizi inancımızla, vicdanımızla yoğurup daha güzel bir iş ve toplum hayatı için birlikte çözüm üretebiliriz. Tabi bu sadece örnek olması bakımından yazdığım bir fikir, ilgili kurum ve şahıslar daha farklı ve zengin bir yelpazede fikir ve faaliyet geliştirebilir.

Sonuç olarak iş ahlakı, kaliteli iş, dürüstlük, güven, ilkeli ve zamanlı çalışma iş dünyasının ve de çalışma hayatının olmazsa olmaz değerleridir. Ekonomik kalkınma için en önemlisi de bölgenin ekonomik faaliyet görünümü ve imajı açısından iş ahlakının son derece önemli olduğunu belirterek işini saygı ve meslek etiğiyle yapan bütün iş ve meslek sahiplerini tenzih ettiğimi ve de saygı duyduğumu belirterek yazıma son veriyorum.