İnsanlık ailesinin geçmiş tarihi hakkında kesin, net bilgiye sahip değiliz.

Ölümlü bir dünyaya gözlerimizi açıyor, sayılı yıllar yaşadıktan sonra ölüp gidiyoruz.

Dünyaya gelirken ırkımızı, rengimizi, dilimizi, etnik kimliğimizi seçme hürriyetine sahip değiliz.

Türk, Kürd, Arap, Ermeni, İngiliz, Rum doğmak elimizde değil.

Mutlak anlamda nereye gittiğimize dair de hiç kimse net bir bilgiye sahip değildir.

Tek tanrılı dinler insanların öldükten sonra yeniden dirileceği inancını savunuyorlar.

Madem ölümlü dünyada yaşıyor, nereden gelip, en önemlisi nereye gittiğimiz gerçeğini de bilmiyoruz.

Şu halde insanların dünya için birbirlerine zulmetmeleri kadar vahim bir şey olabilir mi?

Yahu dünyanın en zengini olsan, bir kıtaya değil, bütün gezegene hükmetsen, sonunda ölüyor, her şeyi bırakıp gidiyorsun.

Neyine güveniyorsun?

**

**

Değerli Okurlar, bugün 10 Aralık. İnanın 10 Aralık geldiğinde insan hakları dışında hiçbir konu ile ilgili makale yazmak istemiyorum.

Çünkü bugün Dünya İnsan Hakları Günü ve İnsan hakları haftasının başlangıç günüdür. İnsanların can, mal, akıl, din ve nesil emniyetinin genel olarak olmadığı ölümlü dünya gerçeği gözler önünde iken, insan hakları gününde başka konularda değerlendirme yapmak gelmiyor içimden…

İnsan hakları bilinci gelişmeyen toplumların asla huzur yüzü göremedikleri gerçeğine inanıyorum. Çünkü insan hakları bilincini kazanmayanlar her türlü zulme imza atabilirler. Yazımın girişinde dikkat çektiğim gerçeklerin bilincinde olan insanların başkalarına zulmedebileceklerine inanmıyorum.

Bir insan hakları aktivisti olarak yıllardır gönüllülük temelinde çalışmalar yapmamın temel nedeni de zaten toplumuma karınca kararınca bu bilinci kazandırmaya çalışmaktır…

**

**

Evet, 21. yüzyıla yelken açan dünyamızda maalesef insan hakları güvencede değil. İç savaşlar, ülkeler arasındaki savaşlar devam ediyor.

Güçlüler zayıf olanları ezerken, mazlumlar hep acı ve gözyaşlarına mahkum oluyorlar…

Hepimiz bilgimiz oranında bütün gelişmelerden sorumluyuz…

Birbirimize hayatı zehir etme hakkımız yok…

Şu muhteşem kainatta, büyük evrende küçük bir çakıl taşı gibi yer kaplayan ve adına ‘Dünya’ denilen gezegende ne hakla birbirimize zulmediyor, ne hakla birbirimizin hukuklarına saygı göstermiyoruz?

Toplumumuz gerçek anlamda insan hakları bilincini kazanınca kesinlikle herkes birbirinin hukukuna saygılı olacaktır. O nedenle insan haklarını her zaman ve zeminde, ısrarla savunmayı bir ibadet gibi görüyorum.

İki büyük dünya savaşı ardından insanlık ailesi önemli bir gelişmeye imza attı. Birleşmiş Milletler teşkilatı kuruldu.

İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ…

10 Aralık 1948 tarihinde İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ilan edildi…

Pek çok dünya ülkesi BM sözleşmesinin ve evrensel bildirgenin altına imzasını attı. İnsanların temel haklarına saygılı olacağını taahhüt etti…

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi; “Madde 1: Bütün insanlar özgür; onur ve hakları yönünden eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler ve birbirlerine karşı kardeşçe davranmalıdırlar.

Madde 2: Herkes, ırk, renk, cins, dil, din, siyasal ya da her hangi bir başka inanç, ulusal ya da toplumsal köken, varlıklılık, doğuş ya da herhangi bir başka ayrım gözetilmeksizin bu Bildirge'de açıklanan bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabilir.”

İnsan hakları bilincini kazandırmaya yönelik ansiklopedik bilgi ve bakış açımı özetleyen değerlendirme ile bitireyim: “İnsan hakları mücadelesi, temel hak ve özgürlüklerini isteyen; birey, topluluk ve ulusların haklarını talep etmesi ve gerektiğinde ateşten gömlekler giyip, baskı uygulayan mekanizmalarla arasındaki bir mücadeledir. Günümüzde sermaye küreselleştikçe, insan hakları da aynı orantıda küreselleşmektedir. Sermayenin insan hakları anlayışı, kişisel ve bireysel haklar ile sınırlıdır. Ekonomik, sosyal, kültürel hakları, dayanışma hakları ve halkların haklarını görmezden gelir. İnsanları açlıkla terbiye etmeye çalışır. Kapitalist küreselleşme, sendikal, örgütlenme, çocuk, kadın, halkların hakları ve doğanın ekolojik dengesini bozarak vb. spesifik hakları, ihlal ederek yükseliyor. İnsan haklarını neoliberal saldırganlığına, bir kamuflâj olarak kullanmaktadır. Kapitalizm için en önemli haklar,kişisel ve mülkiyet hakkıdır. Diğer haklar onu zerre kadar ilgilendirmez!

Bugün insan haklarını ihlal eden, statükocu, dogmatik yerel güçler dışında, baş aktörlerinde biride çok uluslu şirketlerdir. Bu çok uluslu şirketler, çıkarları uğruna askeri darbeler örgütleyebilmekte ve ucuz emek sömürüsü için, kendilerine elverişli ortamlar hazırlamaktadırlar.”

Görüldüğü gibi İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, tüm insanların eşitliğine vurgu yapmaktadır. İnsanların bu bilinci kazanması halinde yeryüzüne barış gelecektir. Bugün tüm dünyada yaşanan insan hak ihlallerinin son bulmasının tek yolu, insanların haklarını bilmesinden geçer. Toplumlar haklarını bildikçe ve insan hakları bilincini kazandıkça, egemenlerin, kötü niyetlilerin işi zorlaşacaktır. İnsan hakları bilinci geliştikçe, toplumları kötü niyetliler idare edemeyecek ve kahrolası statükoculuk yıkılacaktır…

Düşüncem çok açıktır: Düşünceme göre insanlar tıp kanunlarına göre doğuyorlar. İnsanların ırklarını, renklerini ve dillerini seçme hürriyeti bulunmuyor. Siyah ırktan bir zenci veya sarı ırktan bir Çinli olarak da dünyaya gözlerimizi açabilirdik. Türk, Kürt, Arap, İngiliz doğmak bizim elimizde olmadığına göre, ayırımcı tüm görüşleri ret etmemiz gerekiyor. Her ırk, her renk ve her dil kutsaldır. Hiçbir ırkın, rengin veya dilin diğerleri üzerinde üstünlüğü yoktur. Bu bilinci herkesin kazanması dileğiyle, tüm insanlara daha güzel ve barışın egemen olduğu bir gelecek temenni ediyor, insan hakları gününüzü kutluyorum.