Son günlerde olup bitenleri ardı ardına koyup incelediğimizde bir gerginlik olduğu her halinden belli. Uzun çabalar ve uğraşlar sonucunda çözüm sürecinde kat edilen yolların değerinin iyi anlaşılamadığı kanısındayız. Çünkü hem PKK tarafından hem de İktidar tarafından yapılan açıklamaların iç açıcı olmadığını belirtmek gerekiyor.
Birincisi her iki tarafın da kullandığı dilin çok sert olduğunu diplomatik dilden öteye savaş dili ile konuşulmaya çalışıldığını belirtmek gerekiyor. Tarafların uzlaşı niyetlerini deklere etmelerinden sonra kullanılan bu dilin yanlış bir yöntem olduğun belirtmek lazım. İkincisi çözüm sürecinde sahadan kaçan tarafın kaybedecek taraf olacağını defalarca yazdık çizdik ve tarafların kendileri de beyan ettiler. Şimdi farklı niyet sahipleri varsa ve kendilerine sağlam dayanaklar bulup sahadan kaçmaya çalışacaklar ise bilinsin ki dayanak ne olursa olsun sağlam olmayacak ve geçerli de olmayacak.
Sürecin sağlıklı bir şekilde yürümemesi için her taraftan çomak sokulduğunun farkındayız. Bunu fark etmemek için akıl denilen mefhumdan nasiplenmemiş olmak lazım. Lakin başından beri bilinmekteydi ki barış süreci savaş sürecinden daha zor geçecek. Barış ortamını istemeyenler bir şekilde ortalığı karıştırmak için değişik olaylar çıkaracaklar ve ellerinden geleni ardlarına koymayacaklardır. Barış savaşmaktan zordur derken kastedilen buydu.
IŞİD saldırıları ile ortaya çıkan acı durum karşısında duyguların ön plana çıktığının elbette farkındayız. Şengal’de, Irakta, Suriye’de insanların başları kesilip namuslarına el atılırken hassas olmamak elde değil. Her taraftan Kürtlere saldırılırken birilerinin buna çanak tutması elbette kabul edilebilir bir durum değil. Bu nedenle de hassasiyet zirve yapmış durumda. Buna karşılık uygulanan dış politikanın açıklarının ortaya çıkması nedeniyle Türkiye’de yürütülen çözüm sürecinin dibine dinamit koyacak tavırlar içine girmek de gerekmiyor. Böylesi bir yaklaşımdan hem PKK’nin hem de iktidarın uzak durması gerekiyor.
Şurası açıktır ki Kürt cenahından Türkiye’den beklenen tavır mevcut tavır değil. Kürtler açık bir şekilde kendilerinin desteklenmesini bu yapılmıyorsa o zaman da onlara saldıran IŞİD çetesinin desteklenmemesini istemektedirler. Buna karşı Türkiye siyasetini idare edenler ise kendilerine bağlılık gösterilmesini talep ediyorlar. Benim büyüklüğümü kabul etmelisin yoksa ben oyunbozanlık yaparım demeye getiriyor. Oysa bunlara gerek olmadığını hepimiz çok iyi bilmekteyiz.
Daha evvel defalarca yazdık yazmaya da devam edeceğiz. Yöneticilerimiz nasıl yaparlar, hangi yolu denerler kendileri bilirler ancak gerçek şudur ki Türkiye Kürtlerle ittifak yapmak durumundadır. Bunun dışında yapacağı her ittifak atacağı her adım ileriki süreçte kendisine kaybettirecektir. Misakı milli sınırları içendeki halkların birbirleri ile kenetlenmek dışında bir çıkarsal ilişki düşünmeleri veya başka ittifak aramaları sağlıklı görünmüyor.
Bugün ortada var olanlar, ortalığı karıştıranlar, kurtarıcı rolüne bürünenlerin tamamı birkaç yıl sonra bu topraklarda bulunmayacaklardır. Ancak belirttiğimiz sınırlar dâhilindeki halkların tamamı bu topraklar üzerinde yaşamaya devam edeceklerdir. Türkiye Ortadoğunun büyük ülkesi olmak gibi bir konumu hedefliyorsa bu hedefinde  Kürtler ve  Kürdistan’ın da bulunduğu  büyük bir devleti de düşünmek zorunda. Pergel ve cetvellerle çizilen sınırlar artık bölgede yaşayan insanlar ve halklar tarafından kabul edilmiyor. Eğer ittifaklar kurulacaksa bu ittifakların tarafları bellidir. Yok, kurulmayacaksa herkesin izleyeceği yol bellidir. Bu nedenle politik konuşmalar yapanların ne söylediklerine, neyi hedeflediklerine dikkat etmek gibi bir zorunlulukları var. Çözüm sürecinin bu kadar umut verdiği bir dönemde Dünya ekonomi formunda dünya neden PKK’yı eleştirmiyor veya sessiz kalıyor diyen bir cumhurbaşkanı konuşması, Kandilde yan gelip yatacaklarına gidip IŞİD ile çatışsınlar diyen bir başbakan yardımcısının açıklaması yerinde açıklamalar olmamıştır. Birilerinin savaş koşulları nedeniyle söylediklerini anlamak bir yere kadar mümkün ama Türkiye’de iktidarın bu yakınması hayra alamet görünmüyor.
İktidara ne olduğunu anlamakta güçlük çektiğimizi belirtmek gerekiyor. Çünkü görünenler ile söylenenlerin birbirini tutmadığını herkes görüyor. Ya göründüğün gibi ol ya da olduğun gibi görün sözünü hatırdan çıkarmamak gerekiyor.  Hem Kürtlerle doğal ittifak olduğunuzu kabul edip deklere edeceksiniz hem de Kürtlerin göz göre göre ölmelerini seyredeceksiniz. Bu iktidara yakışan bir durum değil. Doğru bir yaklaşım da değil.